Horoz Tepesi Kazıları YENİ HOROZTEPE ESERLERİ TAHSİN ÖZGÜÇ
Horoztepe mevkii, bundan önceki neşriyatımızda da ifade olunduğu üzere, son senelere kadar kullanılan bir mezarlık sahasıdır1. Modern mezarlığın her yıl geçtikçe kapladığı sahayı genişletmesi, üstüne kurulduğu Eski Tunç Devri'nin son çeyreğine ait eski yerleşme yerinden ve hemen yanındaki mezarlıktan çeşitli eserlerin meydana çıkarılmasına sebep olmaktadır. Bunun neticesi olarak bu eserler de çeşitli müzelere, hususî koleksiyonlara intikal etmektedir. Bununla beraber, on seneden beri, yani, Horoztepe kazılarından sonra, buradaki mezarlıktan veya iskân yerinden herhangi bir eser çıkarılmış değildir. Buluntu yeri korunmaktadır. Bu kısa makale, Horoztepe hakkında yazdıklarımızın üçüncüsünü teşkil etmektedir. Bilindiği üzere, Horoztepe'nin zengin madenî eserlerinden müteşekkil koleksiyonlar ve münferit eserleri çeşitli müzelere dağılmış bulunmaktadır2. Henüz neşredilmemiş olan diğer önemli bir koleksiyona da Sayın Hüseyin Kocabaş sahibedir. Bu eserleri tetkik ve burada neşretmeme müsaade buyuran Kocabaş'a, ve bunların resimlerini çizen meslektaşım M. Akok'a teşekkür ederim. Kocabaş koleksiyonundaki eserler çeşitli değildir; fakat Horoztepe'nin zenginliğini ve bu çağda Karadeniz bölgesinin maden işçiliğinde eriştiği seviyeyi göstermesi bakımından çok öğreticidir. Bu koleksiyonda gümüşten tek kulplu bir maşrapa, bir vazo, tek kulplu bir fincan, bir çalpara, elektrondan bir vazo, altından bir iğne vardır. Kapların hepsi, bütün Horoz tepe kaplarında olduğu gibi, mezara bırakılmadan önce mahsus surette ezilmiş, bükülmüştür3. Bu, Karadeniz Ormanlık bölgesinde ölü gömme ile ilgili çok yaygın bir âdettir. 6.3 cm, yüksekliğinde, 7.6 cm. genişliğindeki maşrapanın gövdesi, üstte üç, altta iki paralel yivle ikiye ayrılmış ve üstte geniş olanı sola, altta dar olanı da sağa bakan ve iç-içe giren yarım daire şeklindeki yivlerle; dibi de yivli sıvastika motifiyle süslenmiştir (Res. 1). Ağız kenarı basit profilli olup, lıafiice, dışarıya taşkındır. Omuzu ve yüksekçe boynu süslenmemiştir. Kesiti yuvarlak kulpunun alt ucu, birinci yivli sahanın aşağı kısmına bağlanmış, yukarı ucu da kıvrılmak suretiyle gövdeye yaklaştırılmış, fakat bağlanmadan bırakılmıştır. Kulp üstünde, zikzak bir çizginin meydana getirdiği karşılıklı üçgenlerin içi çizgilerle, taranmak suretiyle, doldurulmuştur. Bu çağda madenî kaplarda ucu gövdeye bağlanmadan bırakılan ve süslenen kulp tipi Horoztepe'ye has gibi görülmektedir '1. Yalnız, Horoztepe'de kazılarla meydana çıkardığımız fincanların yukarı uçları, bu maşrapanın aksine, gövdeye bağlanmış, alt uçları serbest bırakılmıştır. Maşrapanın tekniği, şekli, süsleniş tarzı ve motifleri Alacahöyük’te bilinenlerden veya pişmiş toprak kap şekillerinden farklı değildir. Gümüş vazonun ağız çapı 12 cm. yüksekliği 8 cm. dir. Ağız kenarı dışarı taşkın, dibi, hafifçe, yuvarlaktır (Res. 2a-b). Bunun pişmiş topraktan yapılmış eşleri pek boldur. Vazonun ezik, bükük yerleri sonradan düzeltilirken gövdesine, uzunca, beyzî bir şekil verildiği anlaşılıyor; biz, gövdenin aslında Res. 2b'de gösterildiği şekilde, yuvarlak olduğunu düşünüyoruz. Elektron vazonun yüksekliği 8.5 cm., omuz genişliği 11.5 cm. dir (Res. 3). Boynu ve gövde şekli diğerlerinden farklı olmamakla beraber, dibi göbeklidir. Bu çağda göbekli madenî kaplar Horoztepe'de ve Kuzeybatı Anadolu'da çok görülmektedir. Gümüş fincan (5.5. cm. X2.5 cm.) tunçtan yapılanların eşidir (Res. 4). Üç paralel yivli şerit kulpu, yalnız, ağız kenarına bağlanmıştır; gövde ile irtibatı yoktur. Dibi yuvarlaktır; bu devrin çok umumî bir fincan şeklidir. Kapların hepsi dökülerek yapılmıştır. Çalparanın kurs çapı 11 cm., kulp yüksekliği 5.8 cm. dir (Res. 5). Çapı bakımından, Anadolu çalparalarının en irilerindendir. Gümüş çalpara Alacahöyük’te de vardır7. Sapının yuvarlak başı deliktir; iriliğinden başka, en önemli hususiyeti, sapın yuvarlak baş kısmının 14 dilimli, içi boş sap gövdesinin de muntazam oluklarla bezeli oluşudur. Alacahöyük mezarlarında iğne başlarının bu şekline rastlanmış olmasına rağmen8, gövdeleri boğumlu olanları yoktur; bu Asur Kolonileri devrinde umumî bir hal alır. Orta ve Kuzey Anadolu'da kurs kenarlarının üst kısımları, Soloi kurslarının aksine9, düzdür; yükseltilmemiştir. Diğerlerine bakınca, şekli mütekâmil olan bu çalpara, ait olduğu grubun en muahhar örneklerinden birini temsil etmekte olup, gerçeğe en yakın bir ihtimalle, M. ö. Üçüncü Binin son asrına ait olmalıdır. Bu çalpara, kantatımızca, Horoz tepe mezarlarının kronolojisi için önemli bir vesikadır10. Bu eserler, tarafımızdan 1957 de kazılan mezara ait olmamalıdır; biz, onların başka bir mezardan çıkarılmış olduğunu düşünüyoruz. 11.8 cm. uzunluğundaki altın iğne mercimek başlıdır (Res. 6). Bu iğne tipine Alacahöyük mezarlarında rastlanmamıştır. İlk bakışta, iğnenin daha sonraki devrin bir eseri olabileceği düşünülse dahi, tetkikten sonra paralellerinin Alişar'da Eski Tunç Devri iğneleri arasında da varlığı görülür u. Buna rağmen, ben bu tipin M. ö. Üçüncü Binin son asrından daha eski olabileceğini düşünemiyorum, iğnelerin bu tipi Kaniş kurumunda, ancak, Ib katında umumî bir hal alır. II.-III.-IV. katlarda görülmez. İstanbul’da bulunduğum bir sırada Kapalı Çarşıdaki bir antikacıda tunç veya bakırdan iki mızrak ucundan ve baltalardan müteşekkil bir koleksiyon gördüm. Bunları, sonradan, meslektaşım Sayın Necati Dolunay'ın İstanbul Müzeleri adına satın aldığını öğrendim. Bana, o zaman, mızraklıların Tokat-Samsun çevresinde bulunduğu söylenmişti. Eserlerin tetkiki, bu ifadenin doğru olabileceğini göstermektedir. Mızrak ucunun uz. 20 cm , omuz genişliği 3.8 cm. dir. Zırhı yoktur (Res. 7). Gövde üstündeki iki delik dikdörtgen biçimindedir. Ucu kıvrık sapının kesiti dört köşedir. Horoz tepe eserlerine göre, M. ö. Üçüncü Binin son iki asrından daha eski olmayan bu hançer tipi bu bölgede, oldukça, yaygındır12. Tunç Anitta hançerinin13 ve Boğazköy'de yeni bulunan hançerin de11 ispat ettiğine göre bu hançer tipi, bu mütekâmil şekliyle, Orta Anadolu'da M. ö. İkinci Binin ilk çeyreğinde de rağbettedir. Bu, Orta Anadolu'da M. ö. III. Binden II. Bine intikal eden önemli bir silah tipidir. Mızrak uçlarından ikincisi Samsun yanındaki Diindartepc'de15 ve Tel-Karahasan'da 16 bulunanların tipindedir. Uz. 20.8; Gen. 2.8 cm. dir. Sapı, Horoz tepe 17 ve Tcl-Karahasan mızrak ucundan ziyade, Dündar Tepe’ninkine benzemekle beraber, zıhının mütebâriz kesiti bakımından Anadolu, Kuzey Suriye ve Mezopotamya örneklerinden ayrılır (Res. 8). Bu, bu tipe giren mızraklıların en muahhar örneklerinden biri olmalıdır. D. Stronach'ın18, haklı olarak, Güney Mezopotamya'da İlk Hanedan Devri mızrak uçlarından tekâmül ettiğine inandığı bu silahların sayısı, Kuzey bölgelerinde artmaktadır. Orta ve Kuzey Anadolu'da bu mızraklıların, Boğazköy'de de bulunmuş olmasına rağmen, M. ö. II. Binin ilk çeyreğinde III. Bine nazaran, daha az kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mızraklıların bol olarak bulunduğu Kaniş'de bu tipe giren tek örnek, Tepe'de II. katla çağdaş büyük binada bulunmuştur. Uz. 30 cm. gen. 2.8 cm. dir. Zıhının kesiti elimizdekinin aynıdır (Res. 9; Lev. I, 2). Bu, Kuzey-Suriye yoluyla Anadolu'ya gelen bir tüccar tarafından Kaniş'e getirilmiş olmalıdır. Kaniş'de yabancı menşeli silahların sayısı az değildir. Kaniş karumunda, Kuzey-Suriye ve Mezopotamya şekillerinden tekâmül eden ve dört yapı katında da görülen ayrı bir mızrak ucu tipi daha mevcuttur. Horoz tepe eserleri Stuttgart’ta Prof. Dr. S. Junghans tarafından spektral analize tabi tutuldu. Tahlili yapılan eserlerin zerreleri Dr. Ufuk Esin tarafından alındı; Anadolu maden işçiliği bakımından çok önemli olan bu tahlilleri yapmak ve sonucu bize bildirmek lütfunda bulunan her iki meslektaşıma teşekkürlerimi sunarım. 1944 Yılında, Kılıç Kökten tarafından görülen19 ve Eski Tunç Devri Mezarlığının 400 m. Kuzeybatısında kalan Horoztepe höyüğünün (Lev. I, 1) sathından, biz de, Hitit çanak - çömlek parçaları topladık 20. Çanak-çömlek ve çaydanlık emzikleri kırmızı, koyu kırmızı, soluk kırmızı astarlı ve perdahlıdır (Rcs. 10-14)• Yalnız bir tanesi siyah astarlıdır (Res. 18). Ayaklı çanak kabaca işlenmiş olup, soluk kırmızı renkli ve astarsızdır (Res. 15). Kaba hayvan figürini soluk kırmızı renkli olup, başı ve bacakları eksiktir (Res. 17). Hitit İmparatorluğu devrine ait olan bu seramiğin şekil ve bilhassa tekniğine çok uyan örnekleri Kızılırmak-Yeşilırmak bölgesindeki höyüklerin hepsinde bulmak mümkündür. Dündartepe'de bu seramiği İmparatorluk Devrinin yapı katlarına göre tasnif etmiş ve Bafra-Havza-Erbaa- Zile-Samsun çevresindeki höyüklerden topladıklarımızı da ona göre gruplandırmıştık21. İmparatorluk Devrinde, Orta Anadolu'nun kuzeyinde ve Karadeniz sahillerinde kullanılan seramik tipi, ayni çağda, güneyde bilinenlerden farksızdır. Bu devirde Orta Anadolu'da Elitit Seramiği, Eski Hitit ve Asur Kolonileri Devri seramiğine bakınca, hem teknik hem de üslûb bakımından çok gerilemiştir. Kuzey Anadolu için ayni görüşü muhafaza etmek güçtür; bu bölgede, bilhassa teknik bakımından, eski geleneğin devam ettiğini ve İmparatorluk devrinde de güzel seramik yapıldığını söyleyebiliriz. Bu bölgenin Hitit İmparatorluğu devrinde en az, Orta Anadolu kadar kesif ve zengin bir iskân sahası olduğunu unutmamak lâzımdır. Höyüklerde yaptığımız tetkikler bu çağda, Hititlerin bu bölgeye çok önem verdiklerinden, büyük ve müstahkem şehirler kurduklarından şüphe ettirtmemektedir. Yazılı vesikalara göre Hititlerin düşmanı ve onlarla daimî savaş halinde bulunan yarı barbar Gaşkalı kavimlerin22 bu bölgede yaşadıkları, umumiyetle, kabul olunmaktadır. Eğer bu görüş doğru ise, o zaman Gaşkalıların da tam manasıyla Hitit kültürü içinde yaşadığına, o seviyeye eriştiğine inanmamız gerekir. Bu görüş kabul edilmediği takdirde, Gaşka kavimlerinin bu bölgede yaşamamış olduğunu düşünmek gibi, ispatı güç bir durumla karşı karşıya kalınmış olur. Dündartepe ve Zile yakınındaki Maşat Höyük kazıları ve tahrip edilmiş höyüklerin kesitlerinde yaptığımız araştırmalar, bütün Kuzey Anadolu şehirlerinin M. ö. 1200 yıllarında şiddetli bir yangınla tahrip edildiklerini göstermektedir. Ormanlık bölge yapılarında, her devirde, ağacın çok kullanılmış olması yangının şiddetini arttırmış olmasına rağmen, bu tarihte Kuzey şehirlerinin de Orta Anadolu'nun güneyindeki şehirlerden çok daha şiddetli hücumlara maruz kaldığından şüphe etmemek lazımdır. Bu şehirlerden bazıları ve daha ziyade Kayapınar23, Maşat da olduğu gibi21, güneyde kalanları Frigler tarafından da iskân edilmiş, fakat, kuzeydekilerin bir çoğu, Dündartepe İkiztepe - Horoztepe'de olduğu gibi, 1200 felâketinden sonra terk edilmiş ve bir daha iskân sahası olarak seçilmemişlerdir. Anadolu'nun iskân tarihi ile ilgili bu türlü konuları üstünde durulmuş olsaydı, bir çok problemin aydınlanması sağlanırdı. Appendix : 1958 yılında yayınladığımız eserlerden bir kaçının fotoğrafı, maalesef, bütün detayları göstermeğe kâfi gelmediğinden, ayni eserlerin resimlerini yeniden basmağı faydalı bulduk. Bir yere bağlı çıkıntıların veya ince eşyanın başlarına geçirildiğini düşündüğümüz içleri boş beş adet elektron eser25, bu şekilleriyle bugün de eşsizdir (Res. 20-24). Diğer iki resimde de altın halkanın (Res. 25), ve altın başlığın şeklini (Res. 26), kabartma süslerin teferruatını görmek ve manalarını daha iyi anlamak mümkün olmaktadır.26. Üçüncü resimde, peykin güneş kursu çerçevesi üstündeki halkaya, sallandığı esnada; kolayca hareket edebilecek şekilde takıldığı, yani, bu tip güneş kurslarının ayni zamanda birer sistrum olduğu, daha iyi anlaşıla- bilmektedir (Rcs. 27; I.ev. II, ı).Bu sistrum, sadece, ahenk teminine yarayan bir müzik âleti olmayıp, ayni zamanda, ayinde muayyen bir an için kullanılan bir âlettir. Ankara Talisin ÖZGÜÇ 1 Tahsin Özgüç - Mahmut Akok, Horoz tepe, Eski Tunç Devri Mezarlığı ve İskân Yeri - An Early Bronze Age Settlement and Cemetery, Ankara 1958, s. 3 v.d. 2 Burhan Tezcan, Yeni Horoztepe Buluntuları - New Finds from Horoztepe (Anatolia V, i960, s. 13). 3 Horoztepe, s. 8. 4 Horoz tepe, s. 12-13. 5 Horoz tepe, Res. 8-9, 18. 6 Kurt Bittel, Beitrag zur Kenntnis Anatolischer Metalgefässe der Zweiten Hälfte des Dritten Jahrtausends V. Chr. (Jahrbuch des Deutchen Archäologischen Instituts 74, 1959, Abb. 26). 7 Hamit Koşay, Alacahöyük Kazısı 1937-1939, s, 65-Lcs Fouilles d'Alacahpyfik Ankara, 1951. 8 Hamit Koşay, Alacahöyük Hafriyatı 1936 - Ausgrabungen in Alaçıhöyük »936, s. 112. 9 Kurt Bittel, Der Depotfund von Soloi - Pompeiopolis (Zeitschrift für Assyrio- logie und Vorderasiatische Archäologie, N. F. XII; s. 198). 10 Horoztepe, s. 29 v. d. 11 H.H. von der Osten, The Alishar Hüyük (OIP 28) Fig. 195, ^86, 02706. 12 Tahsin Ö/.güç-Mahmut Akok, Horoztepe Eserleri - Objects from Horoztepe (Belleten 82, s. 206, Res. 14, 16-18, 30-33; ve Kurt Bittel, F'und-und Forschungsbericht Türkei 1943 (Archäologischer Anzeiger 1944 /4s) s. 54, Abb. 4. 13 Tahsin Özgüç, Anitta Hançeri - The Daggcr of Anitta (Belleten 77, s. 29 v.d.) 14 Franz Fischer, Die Hethitischc Keramik von Boğazköy, Berlin 1963, s. 92, Abb. 14A. 15 Belleten 82, s. 207, Res. 21. 16 Annais of Archaeology and Anthropology VI, No. 1-2, PI. 19, 2 ve 5. 17 Belleten 82, Res. 13, 34. 18 D. Stronach, The Development and Diffusion of Metal Typcs in Early Bronze Age Anatolia (Anatolian Sludies VII, 1957) s. 114. 19 Kılıç Kökten, Tarih Öncesi Araştırmaları (Belleten 32) s. 679. 20 Horoz tepe, s. 4. 21 İlk Raporlar için: K. Kökten - N. Özgüç-T. Özgüç, TTK adına yapılan Samsun Bölgesi Kazıları (Belleten, 35) s. 378 v.d.; T. Özgüç, Samsun. Hafriyatının 1941-1942 Yılı Ncliccleri (III. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1948) s. 404 v.d. 22 Albrecht Goetze, Kleinasien, München 1957, s. 178 v.d. 23 Raci Temizer, Kayapınar Höyüğü Buluntuları (Belleten 71) s. 319 v.d. 24 Belleten 38, s. 221 v.d. 25 Horoz tepe, s. 24, Lev. 15, 1-5. 26 Horoz tepe, s. 23, Lev. 14, 3, i2a-b. 27 Horoztepe, s. 14, Lev. 7,2.
Horoztepe, Alacahöyük mezarlarını yalnızlıktan kurtaran bir yerleşim yeri yanındaki mezarlığın adıdır. Burada yürüttüğümüz kazılar, tunç, altın, gümüş ve altın ile gümüşün tabii karışımı olan elektrondan yapılmış ölü hediyeleri ve dinsel anlamdaki kadın ve boğa heykelcikleri, güneş kursları, özellikle, İç Karadeniz bölgesinde geniş araziye sahip yerli beylerin öteki dünya tasavvurları ve madencilikte eriştikleri seviye hakkında bilgi kazanmamıza yardımcı oldu. Horoztepe doğal maden yataklarına sahip bölgenin, ilk çağlarda, (M.Ö. 3. binin ortası) Güneydoğu bölgelerinin (Kuzey Suriye Mezopotamya) yüksek şehir uygarlıkları ile ticaret ilişkileri kurduğunu kanıtlayan eserlerin sahibidir. Assur Kolonileri çağının maden ticaretine bu dönemin yerli uygarlığı kaynaklık etmiştir.
|
4318 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |