TARİH NASIL BİR İLİMDİR TARİH NASIL BİR İLİMDİR
Hiç bir hâkim, tarihçi kadar uçsuz bucaksız alanlarda hükmetmemiş, karar vermemiştir. Tarihçi, geçmişin muhasebe ve muhakemesini yapmakta, hadiseler, şahıslar ve milletler hakkında hükümler vermektedir. Hükümleriyle bazen topyekûn bir toplumu mahkûm etmekte, bir diğer cemiyeti şan ve şerefe boğmaktadır. Hadiseler değişmez. Şüphesiz tarihi yapan şahıslar ve topluluklar da aynı şahıs ve topluluklar olarak kalır. Fakat değer hükümleri, tarihçiden tarihçiye, bazen hayret uyandıracak derecede değişir. Onun içindir ki Atatürk “tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir; yazan, yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır” demiştir. Bilgisinin yanında vicdanı ile de başbaşa olmayan bir tarihçi, milletine olduğu kadar insanlığa da ihanet etmiştir. Tarihe içinden bakmak, yani ele alman devrin şahıslarıyla haşır neşir olmak, devrin toplumunun bütün problemlerini, dünyanın o çağdaki bütün akım ve eğilimlerini bilmek, tarihçi için kâfi değildir. Ele alman konuya, tabir caizse, bir de yüksekten, zirveden bakmak lâzımdır. Ancak zirve noktasından çevre, 360 derecelik bir görüşle görülebilir. Nihayet değer hükümleri, o çağlara, o çağlardaki insanlığın durumuna göre verilmek icap eder. Bu ölçüyü bulamayan tarihçi, gerçek bir tarihçi değildir. Bugün bir lise öğrencisi, Aristo’dan daha iyi fizik, Hipokrates’ten daha iyi tıb bilmektedir. Fakat bugün eriştiğimiz bilgi derecesi, bu gibi şahısların sayesinde mümkün olabilmiştir. Günümüzün kurmayları belki strateji ve tabiye kurallarını Alparslan’dan, Süleyman Şah’tan, Fâtih’ten ve Yavuz’dan iyi bilebilirler. Ama Türkiye devletini bu adamlar kurmuşlar, sınırlarımızı bunlar tespit etmişlerdir. Millet oluşumuz ve bugün millet hâlinde yaşamaya devam etme hakkımız bu şahısların ve benzerlerinin öncülüğüyle gerçekleşebilmiştir. Bugünü anlamak, gelecek için hazırlanabilmek için, sağlam ve doğru bir tarih bilgisi şarttır. Başarılı ve büyük devlet adamları, iyi tarih bilen adamlardır. Hareket edilen nokta bilinmeksizin, yönelecek hedefi bulmanın imkânı yoktur. Bugün “gelişmiş ülke” diye anılan ve sayılan 144 dünya devleti arasında hiç bir zaman 20 - 25 i geçmeyen devletlerde tarih ilmi, son derece ilerlemiştir. Bu milletler, tarihlerini en ince teferruatına kadar incelemişler, bütün tarih kaynaklarım yayınlamışlar, İlmî eserlerin bile halka mahsus baskılarını yapmışlardır. Netice itibariyle, bu milletlerde, çok canlı bir tarih şuuru teşekkül etmiştir. Misal olarak Avrupa ve Amerika’dan değil, medeniyetler beşiği Asya’dan örnek vermek istiyoruz. Bugün gelişmiş devletler arasında sayılan yalnız iki Asya devleti vardır: kıt’anın doğu ucunda Japonya ve batı ucunda İsrail. Her ikisinde de tarih şuuru, en ileri derecededir ve her iki ülkede de yalnız millî tarih değil, cihan tarihi incelenmektedir. Meselâ Türk tarihi, her iki ülkede, uzman tarihçiler tarafından incelenmekte ve önemli eserler ortaya konmaktadır, tarihçi müşavir veya yazan vardır. Tarih bahisleri, birçok az gelişmiş ülkede olduğu gibi romancılar ve fıkra yazarları tarafından kaleme alınmamaktadır. Esasen İsrail'in 2.000 yıl sonra mucizeye benzer bir şekilde yeniden doğmasının sırrı, tarih şuurunun bu çok uzun zaman içinde, bir an bile zayıflamamasındadır. Binaenaleyh tarih ilmi, insan cemiyetlerinin hayatında, belki ilk bakışta farkına varılamayan, son derece önemli bir rol oynamaktadır. Türk tarihi, çağdaş tarih ilminin geri kalmış dallarından biridir. Bunun sebeplerinden biri, Türklerin çok geniş coğrafya alanlarında yaşamaları, Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus, Kuzey Buz Denizi ile Hint Okyanusu arasında büyük devletler kurmaları, her milletle çok yakından temasları olmasıdır. Böylece Türk tarihinin kaynaklan, pek çeşitli dillerde ve çok dağınık durumdadır. Türk tarih incelemelerinin geri kalmasının diğer bir önemli sebebi, modern tarihçiliğin ve tarih metodunun Türkiye’de pek yakın bir geçmişi olmasıdır. Batılı mânada tarihçilerimiz geç yetişmiştir ve yetişenler de, Avrupa’daki meslektaşlarının araştırma imkânlarının önemli bir kısmından mahrumdur. Bir milletin tarihini, en çok o milletin bilginleri inceler. Bütün büyük milletlerden Alman tarihi uzmanı yetişmiştir ama, Alman tarihini, rakipsiz olarak en iyi yazanlar, Almanlardır. Bu, bütün milletler için böyledir. Onun için, Batı’da birçok Türk tarihi uzmanı olmasına rağmen, asıl büyük iş, Türk tarihçilerine düşmektedir. Belirttiğimiz zorluklar karşısında tarihçilerimiz, az istisna ile, kompozisyon eserleri yazmaktan ve fikir tarihçiliği yapmaktan kaçınmışlar, fakat çok değerli monografiler ortaya koymuşlardır. Tarihçiliğimiz kompozisyon ve fikir tarihçiliği seviyesine yükseldiği zaman, ne olup ne olmadığımızı çok iyi anlayacak duruma geleceğiz. Tarih ilmi Türkiye'de gittikçe gelişmekle beraber, Atatürk'ün ölümünden sonra, şaşılacak derecede halkla ilgisini kesmiş, âdeta kendi kendini taşlaşmaya mahkûm etmiştir. Geleceğimizi şiddetle ilgilendiren hemen hiç bir konuda, tarihçilerimizin sesleri işitilmemektedir. Türk tarihi daha ne yazılmış, ne de değerlendirilmiş değildir. Avrupalıların büyük dâhi diye takdim edegeldikleri insanların benzerleri, Türk cemiyetinden de çıkmıştır. Henüz pek kısa bir geçmişi olan milletlerarası medenî münasebetler ilerledikçe ve biz de şuur ve azimle çalıştıkça, gerçek değerlerimiz ve büyüklüğümüz, bu arada kusurlarımız ortaya çıkacaktır. Ancak o zaman kendi kendimizi tanımış ve bütün dünyaya tanıtmış olacağız.
Kaynak: Yılmaz Öztuna, Türk Tarihinden Yapraklar, MEB, İstanbul, 1989. S.8-11 |
1465 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |