Mersin Mebusu Selahaddin Bey'in Tan Gazetesindeki Yazısı: Nasıl Yürümeliyiz? Salâhaddin Bey (1882-1949)
SALÂHADDİN BEY’İN TAN GAZETESİNDEKİ YAZI DİZİSİNDEN BİR BÖLÜM BAŞLIK: NASIL YÜRÜMELİYİZ?
Mutlakiyet idaresini memleketimizde veren ne idi? Hür düşünmek, hür söylemek, hür yaşamak say’inden bizzat müstefid ve mütenaim olmak, mukâddesatını çiğnetmemek hâsılı bir kelime ile esir yaşamamak ihtiyacı idi. Halk birisinin sürüsü ise şunun bunun gayeleri yolunda sürünerek ölmek, toprağında yabancılar idaresinde zelil ve mahkûr kalmak istemiyordu. Gurur-u mevcudiyetini tanıyor ve hür yaşamak hakkını istiyordu. Din, dil, soy farkları mevcut olan koca bir mahiyette muhtelif ve hatta birbirlerine dâd-ı efkârın birbirine hürmeti hürriyetten başka ne ile temin edebilir? Bir cumhuriyet, bir mutlakıyet, bir meşrutiyet taraftarı siyasî kanaâtlerini serbestçe müdafaaya hürriyetten başka ne ile imkân bulabilirdi. Bir vatandaş mefkûresini kimseye taarruz etmemek şartıyla müdafaadan istibdattan başka ne ile mahrum edilebilirdi. Vatan, üzerinde yaşayan insanların malikâne-i maneviyesidir. Ve bütün muhtelif fikir ve akidedeki insanlar vatanlarını ve idarelerini ancak ( kâvanin dairesinde) malik oldukları hürriyetlerle sevebilirler. Hürriyet olmazsa vatan muhabbeti olmaz ve vatanı seven her ferd serbest-i mütenaim olmak için vatanda hürriyetin muhafız ve müdafii olmak zorundadır. İyi bir vatanperver, iyi bir hürriyetperverdir. Ve hürriyetsiz vatan, kasvetzâr bir beyabandır. Binâanaleyh mesut bir vatan yaşatmak için etrafında fikir hürriyeti son derece teâli ettirmek, teşebbüs ve istiklâl-i şahsi ve ruhu ileri götürmek farktır. Âlemde ferdlerin kudret ve kuvveti hürriyetlerine doydukları derecededir. Milletlerin kudret-i maddiyeleri ise kudret-i ferdiye ve içtimaiyle ölçülür. Binaanaleyh hürriyet-i teâllüm ve tekârrüm etmek vecibesini unutmamak iktiza eder. Malumdur ki dörtyüz yirmi dört meşrutiyeti dâhilde merkeziyet tazyikinin idamesi ve hariçten gelen tehlikelerin tezâyüd şiddetiyle on senede bir intihar ve inâdam vaziyetinde kaldı. Biz ise nam-ı meşrutiyetini mutlakiyete karşı dava-yı kâfi zannetmiş, Kanun-ı Esasi ilanı ile memlekette refâh-ı dâhilinin tesis edeceğini ummuştuk. Hâlbuki memleketi birçok yerlerde uzun müddetler idare-i umur-ı feylerle idare ettik. Acaba muvaffak olamamanın sebebi nedir? Bazılarının düşündüğü gibi kabahat idare-i meşrutâde mi? Bizlerde mi? Yoksa memlekette sükûn ve saâdeti ve refâhı ve terâkkiyi hükûmet şeklinde tebeddüller mi temin edecek? Hayır! Hayır! İdarelerin millete mucib-i hayr olamaması esbabı bizim ruh-ı hürriyeti idrak edememizden, hürriyeti yalnız telaffuz fakat hakikatte istibdat tegallüb-ü şahsiyi idame etmenizden, memlekette müstebit ve mer’i gözetici idarenin ferdin kanunlarda muharrer hakkına daima galip ve nâfaz tutulmasından hülasa hâkimiyetin millete, kanuna değil bazen bir şahsa bazen bir zümreye intikâl ve inhizârından ibâret bulunmuştur. Hak ve hakikât şudur ki, millet ve idareyi bir ihtilâl ile kendi başına ve kendi eline almamıştır. Dört yüz kırkbeşte milletin dâhilen ve haricen duçâr olduğu tediyakât karşısında intibâh ve kıyamı vatanı tahlis ile hürriyet-i siyasîye ve idare-i istihsâl emrinde bir kıyam malıdır. Meclis-i milliye, sadâ-i hâkimiyet millete İstanbul’da örülmek istenen darbenin aksi tesiri bir ay içinde Anadolu’da bir meclis-i fevkâlâdeyi vücûda getirdi. Umulmaz vesâitle, umulmaz kuvvette düşmanlara avn-i ilahi, sebât ve gayret-i millî ile galebe çalındı. Ve millet bütün bu havârikî istiklâl ve namus-u millîsi yolunda bizzat veb’al-i idrâk ifâ etti. Düşmanlarımızın bu tesellût akûranesi milletimizin rüşd-ü maneviyesinden güzel bir vesile-i tecelli oldu. Anadolu inkılâbının ruh ve mahiyeti milletin idareye hâkimiyet-i mukedderâtını bizzât temeşşiyeti fikr-i milletin tecellisidir. Bu tecelliyât-ı milliyeyi daimâ hâl-i intibâhta tutmak hâkimiyet-i milliyeyi bir nazarrî bir gaye değil bir kudret olarak idare-i devlette tecelli ettirmek bekayı mevcudiyet-i milliyemiz için en sağlam bir esastır. Millet-i hakâyık ve vak’a-i hüsnü takip edebilmelidir. Bunun için serbest bir surette tenevvür olunmalı ve aklettiğini serbest söyleyebilmeli, sorabilmeli. Serbest münâkaşa-i fikriyede bulunmalı. Hâsılı mana-i tâmîyle hür ve hakperver bir ruhta yetiştirilmelidir. Millet-i hâkimiyetin esası olduğu bir idarenin şart-ı gayrı müf’arıkî bunlardır. Aksi halde kudret-i hâkimiyet-i milliye bir hayal ve efsanedir. Evet! Memlekette ihya ve idame edeceğimiz en büyük şey asırlar süresi yetiştirmek ve beddil-i eşkâl ve zevahiriyle uğraşmak değil, felâh-ı millete berât-ı istihlâl olacak, eğilmez alınlar, bükülmez beller, hak söylemekten çekinmez diller necip milletimizin yüzlerce seneler zaruret-i idare altında ifsât edilen hürriyet-i fıtriyesi, kâbiliyet-i civânmerdanesi bütün vesaitiyle inkişâf ettirmek bu milletin mevcudiyetine edilebilecek en büyük hiddettir. Bir memlekette her türlü darü’l ulûmler, darü’l sınâılar yapılır, fakat fikr-i hürriyet istiklâli şahsiye ruhu yer etmedikçe metin insanlar yetişmez, millet kâh tağlîk kâh bir zümre-i müstebidânenin elinde sürüklenir ve her iki tarz-ı idare ittihar ve sükûttan başka akıbet vermez. Ancak fikr-i hürriyet ve istiklâl-i şahsiyedir ki, hayatta merkez istinadîni nefsinde bulur ve ondan haber bekler, ferdler yetiştirir. Ve böyle insanlardan teşkîl eden cemiyetler yıkılmaz. Fikr-i hürriyetdir ki, cemiyetin muayyen şekillerine programlarına şahıslarına körü körüne teslim-i mukadderât ettirmez. Hissiyata tabi temenniyane meclub-ı mecrudâta esir ve meftun bıraktırılmaz. (Tan Gazetesi, Sayı 3, Ankara, 22 Ocak 1923)
Nasıl Yürümeliyiz, Tan Gazetesi, Sayı 3, 22 Ocak 1923, Ankara.
|
1398 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |