• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Görsel Destekli Tarih Videoları Sesli Tarih Menüsünde
    • Özgün Tarih Materyalleri
    • Tarihi Fıkralar
    • Tarih Yazılısından İnciler
    • Tübitak Tarih Proje Örnekleri
    • Sınavlar Bölümünde Bilgilerinizi Test Edebilirsiniz
    • Peygamberimizin Hayatı ve Örnek Ahlakı
    • KPSS Sunuları Yenileniyor
    • Bulmacalarla Tarih Öğreniyorum
    • Tarih Sunuları için tıklayınız.
    • En güncel tarih sunuları burada.
İkinci Grup ve Salâhaddin Bey

İkinci Grup ve Salâhaddin Bey

Hzırlayan: Arif Özbeyli

  Birinci Grup dışında kalmış olan mebuslarda bir derlenip toparlanma, birbirlerine yanaş­ma ve sokulma başladığı görüldü. Trabzon Mebusu Ali Şükrü, Mersin Mebusu Salâhaddin, Samsun Mebusu Emin, Kayseri Mebusu Ahmet Beylerin önderliklerinde bir araya gelen bu mebus­lar da başka bir grup kurdular, onlar da kuruluşlarını resmen meclis başkanlığına bildirdiler ve sıraya göre ikinci kurulan g­rup olduklarından İkinci Grup diye anıldılar.[1]

İkinci Grup’un sayısı ve kuruluşu ile ilgili değişik tarihler ifade edilmişse de özellikle bu grubun kurucuları arasında yer alan Hüseyin Avni Bey esas alındığında grubun başlangıçta 67 kişiden oluştuğunu, daha sonra ayrılanlardan dolayı bu sayının 63’e düştüğünü görüyoruz.[2] Damar Arıkoğlu, Hatıralarım adlı kitabında İkinci Grup azası erkânından eski Adliye Vekili Rifat Çalıkoğlu ile beraber 67 kişi tespit ettiklerini, ancak sayının 120 kadar olduğunu ifade etmektedir. [3] Yine Hüseyin Avni Bey’i ve Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden Damar Arıkoğlu’nu esas aldığımızda kuruluşunun 1921 ortaları veya sonları olduğunu görüyoruz. Grubun kurucuları arasında yer alan Salâhaddin Bey, grubun 1922 Temmuz’unda oluştuğunu ifade etmektedir.[4]

Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde hükûmete karşı muhalefet görevini yapan İkinci Grup bir süre isimsiz olarak çalıştıktan sonra; “...biz de Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine mensubuz. Biz de o cemiyet tarafından intihab olunduk. Bizimde ismimiz aynı, fakat iki numaralı grubuz” diyerek kendilerine “İkinci Grup” adını takmışlardır. [5]    

Salâhaddin Bey de İkinci Grup’un kurucuları arasında yer alan bir milletvekiliydi.[6] Rauf Orbay, Hüseyin Avni, (Çolak) Salâhaddin ve bilhassa Kara Vâsıf Beylerin hem kendisinin hem de Mustafa Kemâl’in arkadaşları olduğunu, bunların başlıca muhalefetlerinin; "Devlet ve hükûmet işlerinin meclis murakabesinden sıyrılarak, tek elden idare edilmeğe doğru gittiği" kanâatlerinden doğup, bunu önlemeğe dönük olduğunu belirtmektedir.[7]

Belki Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Hüseyin Avni Bey’den sonra İkinci Grup’un en aktif milletvekilinin Salâhaddin Bey olduğu söylenebilir. Birinci Dönem Adana Mebusu olan Damar Arıkoğlu, “Hatıralarım” adlı kitabında, Salâhaddin Bey’le ilgili düşüncelerini şu şekilde ifade etmektedir:

 

Salâhaddin Bey tenkitlerini gayet güzel ya­pardı. Sesi ahenkli, kulakları tırmalamaz, her hangi bir mesele üzerinde fikirlerini muhtelif cepheden mebusların gözünün önü­ne seren kuvvetli bir hatipti; yalnız kat’i bir karara varmazdı, mütâlâalarından birisini meclisçe tercîhen kabûlünü isterdi. Sert bir asker tavrını hiç bir vakit bırakmadı. Atatürk’ü ne­dense sevmezdi. Yeni fikirlere pek taraftar değildi. Koyu bir muhafazakâr, hocalara ve din ûlemasına hürmetkâr bir adamdı.[8]

 

İkinci Grup, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde zaman zaman etkin olmuştur. Bu grubun kurucuları arasında yer alan Hüseyin Avni Bey ikinci kez Meclis Başkanvekilliği’ne seçilmeyi başaracaktır. Yapılan oylamada Hüseyin Avni Bey, 145 oy alırken, Birinci Grup’tan aday olarak giren Refik Saydam 110 oy alacaktır.[9]

İkinci grup örgütlendikten sonra meclisin çalışma tarzı değişmiş ve daha disiplinli bir hal almıştır. İkinci Grup, meclis üstünlüğü ve yetkilerin kullanılış biçimi konusundaki titizliği sürdürmüş ve Meclis’e ait yetkilerin, Hey’et-i Vekile ya da Meclis Reisi’nce Meclis’in bilgisi dışında kullanılmasına sürekli tepki göstermişlerdir. Başkanlık Divanı’nın tarafsızlığı konusunda titizlik göstermişlerdir. Hukukun üstünlüğünü savunmuşlardır.

İkinci Grup üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki tartışmalarda sürekli demokrasi ve hürriyet isteklerini ön plana çıkıyorlardı. Grubun siyasî tutumu daha ziyade, şahıs otokratlığına muhalif, şahıs hâkimiyeti yerine kanun hâkimiyeti şeklinde belirmekteydi. Devlet mekanizması, otoritesi ve İcra Vekilleri Hey’eti’nin yetkileri çevresinde odaklanan muhalefetleri verdikleri kanun teklifleri ve takrirlerle belirginleşmişti. Bu çerçevede temel endişelerinden birini, meclis reisinin diktatörlüğe gittiği yolundaki düşünce oluşturur. Tüm yetkilerin meclis başkanında toplanmasını önlemek amacıyla, 1921 yılında bakanlar kurulunun görev ve sorumluluğunu belirleyen kanun tasarısı hazırlanırken anayasaya kabine usûlünün sokulması yolunda çaba göstermişlerdi.[10] Samet Ağaoğlu,  iki grubun, birçok konuda, örneğin saltanatın kaldırılması gibi önemli bir olay karşısında birleştiğini görünce şöyle bir uyarıda bulunma gereğini de hissetmiştir; "Birinci Grup'â mensup olanlar teceddütperverler (yenilik isteyenler), İkinci Grup'a mensup olanlar muhafazakârlardı. Fakat bu ayrılış hiçbir zaman iki düşman görünüşü almamış ve gruplar kendi görüşlerine uygun teklif ve kanunlarda birbirleriyle birleşmekten çekinmemişlerdir."[11] Bu konudaki en güzel örneklerden birisi Adliye Vekili seçiminde Birinci Grup’un adayı olan Ali Sururi Bey’in değil de Rifat Çalıkoğlu’nun seçilmesidir. Bu seçime Mustafa Kemâl de sesini çıkarmamış, Vekiller Hey’eti’nde kararlar oybirliğiyle alınmasına rağmen dokuz ay süren vekilliği döneminde Rifat Çalıkoğlu ile diğer vekiller arasında hiçbir problem yaşanmamıştır.[12]

Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (1920-1923) bir muhalefet grubu olarak ortaya çıkan İkinci Müdafa-i Hukuk Grubu görüşlerini açıklamak ve yaymak amacıyla 19 Ocak 1923’te, Ankara’da Tan adıyla bir gazete yayınlanmaya başlamıştır.[13]

Tan Gazetesi toplam 68 sayı yayınlanmıştır. Ali Şükrü Bey’in öldürülmesinden sonra yayınlanan 68.sayı ile birlikte sona ermiştir. Salâhaddin Bey de Tan Gazetesi’nde “Nasıl Yürümeliyiz” başlığıyla 1, 3, 4, 5, 6 ve 8. sayılarda yazılar yazmıştır.[14]

İkinci Grup’un amacı ile ilgili değerlendirmeleri “Birinci Mecliste Muhalefet: İkinci Grup” adlı kitabında inceleyen Ahmet Demirel, bu değerlendirmelerin birçoğunun benzerlik gösterdiğini, bu değerlendirmelerin ortak yönünün de Mustafa Kemâl’in otoritesine karşı çıkan “dinci ve gerici” bir grup olarak görülmesi olduğunu, yetmiş yıl öncesinin birinci ve ikinci grupları arasındaki mücadelenin niteliği için öne sürülen bu klişeler, en genel hatlarıyla şöyle özetlenebilir diyerek bu düşünceyi şu şekilde ifade etmektedir:

 

Birinci Grup, çökmüş Osmanlı kurumları ve kültürünü ortadan kaldırıp, yerine modern, laik, demokratik kurumlarla, rasyonel bir ideoloji ve mentalite getirme hedefiyle hareket eden ve sonunda bunu başaran lâik, devrimci, demokrat radikallerin grubuydu. Bunların karşısına dikilen İkinci Grup ise sıkıca sarıldığı Osmanlı kurumlarının muhafazasını amaçlamıştı ve esas olarak, meclisin şeriat yanlısı, dinci, muhafazakâr, gerici unsurları tarafından oluşturulmuştu. Bunlar lâik, modern bir devletin kurulmasına karşıydılar.[15]

 

İhsan Güneş, “Birinci TBMM’nin Düşünce Yapısı (1920-1923)” adlı eserinde, İkinci Grup oluşuncaya kadar mecliste iktidar muhalefet ayrımı olmadığını, bu ayrım olduktan sonra İkinci Grup’çuların fırsat düştükçe İcra Vekilleri Hey’eti içine kendi adamlarını yerleştirmeye çalıştıklarını, İkinci Grup oluştuğu sırada hükûmet üyelerinden görevinden ayrılanlar için tek tek meclis başkanı tarafından aday gösterildiğinden bu grup üyelerinin iktidara gelme olanağının olmadığını, zîra meclis başkanının haklı olarak İcra Vekilleri Hey’etine bunları aday göstermediğini ifade etmektedir.[16] 

İkinci Grup, hâkimiyet-i milliye ilkesinin tam olarak hayata geçirilmesini istemekte, kişi egemenliğine yol açacağını düşündüğü uygulamalara karşı çıkmaktadır. Ancak kişi egemenliği kurmakla suçlanan, meclisin başkanı ve dolayısıyla yürütmenin de başkanı olan Mustafa Kemâl Paşa’dır. İkinci Grup’un muhalefeti olağan dönemler için anlaşılır bir muhalefettir. Güçler ayrılığını savunması, meclisin üzerinde herhangi bir gücün oluşmasını engellemek istemesi, ayrıca İttihat ve Terakki döneminin bilinen yöntemlerini çağrıştırabilecek uygulamalar ve sonunda yönetimin bir kaç kişinin eline geçmesi tehlikesi gibi konularda İkinci Grup gerçekten hassas davranmıştır. İkinci Grup mecliste liberal bir görüntü çizmiştir. Hemen her konuda meclisin bilgilendirilmesi, bazı gizli oturumların –örneğin Başkomutanlık Yasasının uzatılması konusunda olduğu gibi- açık yapılmasını istemesi, meclisten yetki alınmadıkça hiç kimsenin kendinî yetkili kılmaması ya da kılınmaması gibi bir takım talepleri, İkinci Grup’un liberal muhalefetinin örnekleri arasındadır. [17]

İkinci Grup içerisinde yer alan mebusların tam bir fikir birliği içerisinde yer aldıkları söylenemez. Bazıları Mustafa Kemâl’e muhalif olduklarından, bazıları saltanat ve hilâfet bağlılıklarından, bazıları da yönetime muhalif olduklarından bu gruba katılmışlardır. Özellikle yönetici kadro hilafet ve saltanat yanlısı tavırlar sergileseler de millî egemenlik ve kişi özgürlüğü konusunda duyarlı hareket ettikleri söylenebilir. [18] Mustafa Kemâl,  ise İkinci Grup’un kuruluşunu şu şekilde ifade eder :”Muhalefet düşüncesinin ana kaynağı, Müdafa-i Hukuk grubu tüzüğünün temel maddesindeki ikinci nokta idi. Yani hükûmet kuruluşunun Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’na uygun olarak yapılması meselesi.”[19]

İkinci Grup’la ilgili meclis arşivinde yazılı bir doküman mevcut değildir. Ancak bir programlarının olduğunu Hüseyin Avni Bey, açıklamıştır.[20] Hüseyin Avni Bey’in 30 Nisan 1923 tarihli Tevhid-i Efkâr gazetesinde ifade ettiği program şu şekildedir:

 

  1. Türkiye, millî hudutları içinde hür ve müstakil bir devlettir.

2. İdare-i hükûmet, milletin hâkimiyetini bilâvâsıta izhar eyleyebilmesi ve mukadderatını bilfiil elinde bulundurabilmek esasına müsteniddir.

3. Türkiye arazisi hayat, menfaat ve emelde müşterek ve yekvücût bir mil­lete vatandır. Tecezzi kabul etmez.                        

      Hukuk-ı Umumiye:

 

  1. Her ferdin hürriyet-i şahsiye ve mâneviyesi her türlü taarruzdan masundur.
  2. Edyân, mezahib, marüfe fikrî ve ameli serbesttir.   
  3. Matbuat, tedrisât, şirketler, içtimalar, kanunlar dairesinde serbesttir.
  4. Her ferd hür ve müsavi doğmuştur. Sınıf, aile ve servet imtiyazları yoktur.
  5. Her ferd huzur-ı kanunda ve memleketin hukuk ve vezaifinde müsavidir.
  1. Her ferdin ehliyet ve kabiliyetine göre her hizmeti hükûmet için müsavi kıymettedir.
  2. Siyasî cürümlerde idam cezası yoktur.
  3. Hiçbir kimse kanunen mensub olduğu mahkemeden başka bir mahkemeye sevk olunamaz.
  4. Millet Meclisi’nin reyi olmaksızın, vergi veya nam-ı âharla hiçbir kim­seden bir akçe veya nesne alınamaz.
  5. Müsadere, angarya, işkence, her nevi eziyet kâfiyen ve külliyen mem­nudur.

 

 

Devlet Teşkilâtı:

 

Devletin teşrii ve icrai bütün salâhiyet ve kudreti münhasıran Millet Meclisi’nde temerküz eder. İşbu salâhiyet ve kudret hiçbir suretle tecezzi, terk, ferağ, vekâlet kabul etmez.

 

Millet Meclisi

 

  1. Alel-ûmum kavanin teklifi, vaz’ı, feshi; ahkâm-ı şeriye ve kanuniyenin muhafaza ve icrası; mücazat-ı kanuniyenin tahfif veya afvı; afv-ı umumi ilanı; seferberlik, harb, idare-i örfiye ilanı; ecânible her nevi muâhedât ve mukâvelât akdi; her nevi tekâlif vaz’ı; berrî, bahrî, havâî orduların kontrolü; İcra Vekilleri’nin milletvekilleri arasında intihab ve tebdîli; Hey’et-i Vekile’ye umumi ve kısmî veçheler irâesi; Millet Meclisi’nin hukuk-ı esasiyyesindedir.
  2. Millet Meclisi âzalarının intihab kanunu, hâkimiyet-i milliyenin tecelli edebileceği bir tarzda tanzim olunacaktır.

Maarif:

 

  1. Terbiyede birlik te’mini umdedir.
  2. İbtidaî tahsil mecbûridir.
  3. İbtidaî ve talî tahsil yeknesaktır.
  4. Tedrisât, millî ve mahallî ihtiyaca ve amelî usûle tevkif olunacaktır.
  5. Millî harsın inkişafı için, halk, çocuk edebiyatı tesîsi için azami faaliyet ibraz olunacaktır.
  6. Türkçe’yi şarkın ve hassaten İslâm âleminin ilmî dili haline koymak için, elsine-i muhtelifede münteşir muhalledât, her nevi fedakârlığı ihtiyar ile tercüme ve neşreylemek bir vecibe sayılmıştır.

Adliye:

 

  1. Tevhid-i kaza esası kabul edilmiştir. Halkın ihtiyacâtına ve temâyülle­rine göre ve muamelatta sür’at ve emniyet temin edebilecek veçhile usûl-i muhâkemat vücuda getirilecektir.
  2. Mehakimin istiklâli her türlü halelden ve tesirden suret-i kat’iyede masun bulundurulacaktır. Hükkâmın tevkir ve terfihi için en evvel bir kanun-ı mahsus vücûda getirilecektir.

 Maliye:

 

Tekafilin ancak Millet Meclisi reyiyle vaz’ı, âdilâne tarh ve tevzii, büt­çede gayr-i müsmir mesarıfın tenkisi ve memleketin menâbi-i tabiiyyesinden tamamiyle istifade olunması sağlanacaktır.

 

 

 İktisat:

 

Memlekette iktisadî inkişaf hâkimiyet-i miliyeyi tevsik edecek çareler­den birisi olarak kabul edilmiştir. Müessesat-ı iktisadiyatımızı himaye, devlet muamelâtına vesatet etmek üzere bir devlet bankası kurulacaktır. Müstakil bir demiryolu siyaseti ittihâz olunacaktır. Memleketimiz bir ziraat memleketi ola­rak kabul olunmuştur. Ziraatın terakkisi için ilmî tetkikât icrası ve fennî alet cel­bi ve halkın bu yolda irşâdı ehemmiyet-i mahsusa ile takip olunacaktır.

   

  Sıhhiye:

 

Türkiye Devleti'nin siyaset-i dâhiliyesinde teksir-i nüfus meselesi ha­yatî bir mesele addedilmiştir. Binaenaleyh ilmî tetkikata müstenit memleketin sıhhî bir haritası vücuda getirilecek, sâri hastalıklarda muzır-ı sıhhat olan şey­lere karşı mücadele icra olunacaktır. Çocuk vefatına karşı mücadelât-ı sıhhi­ye en başlıca düşüncemizdir.[21]

 

İki Grup arasında Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan görüşmeler sırasında oldukça hararetli tartışmalar yaşanmıştır. İki grup arasındaki ilk sert ve önemli çatışma Refet Paşa’nın, Müdafaa-i Milliye Vekâleti’nden istifasında olacaktır. 4 Ocak 1922’ de yapılan gizli oturumda, Rauf ve Kara Vâsıf beylerle Refet Paşa askerî durumu eleştirecek, Bakanlar Kurulu Başkanlığı ile Genel Kurmay Başkanlığı’nın ayrılmasını, Bakanlar Kurulu’nun Ankara’da, Başkomutanın cephede bulunmasını isteyeceklerdir. Bu tartışmalardan sonra Müdafaa-i Milliye Vekili Re­fet Paşa, hastalık gerekçesiyle bakanlıktan istifa edecek, 45 mebus ortak bir önerge ile Refet Paşanın “Meclis Takdirnâmesi ile taltifini” isteyecekler, istek, çoğunlukla kabul edilecek ve fakat Mustafa Kemâl Paşa da hemen Meclis Başkanlığı’na bir tezkere göndererek; Meclis Takdirnâmesi’nin ancak başkomutanlıkça yâni kendisince meydan savaşında bulunanlar için istemesi ha­linde verilebileceğini, bu sebeble kanuna uygun olmayan meclis kararının sadece Refet Paşa’ya bir “teşekkür yazısı gönderilme­si” şeklinde yorumlandığını ve bu yoruma göre uygulama yapıla­cağını bildirecek, tezkerenin okunması sert tepkilere yol açacak­tır. Özellikle İkinci Grup üyeleri meclis kararlarını hiç kimse­nin değiştirmeye ya da yorumlamaya hakkı olmadığını ve kararın aynen uygulanması gerektiğini ileri sürecek, fakat toplantı başka­nı Musa Kazım Efendi, birdenbire “kabul edilmiştir” diyerek tez­kere üstündeki görüşmeleri kesecek ve gündeme geçecektir.[22]

Başkumandanlık Kanunu görüşmelerinde de aynı tarzda tartışmalar yaşanmıştır. Cephede durumun kötüye gittiği bir anda Mustafa Kemâl Paşa, meclis yetkilerini kullanma hakkı ve olağanüstü yetkilerle donatılma hakkı tanınmasını istiyordu. Muhalif olan İkinci Grup bunu kabul etmiyor ayrıca Mustafa Kemâl Paşa’nın Başkomutanlığa getirilmesine karşı çıkıyorlardı. 5 Ağustos 1921’e gelindiğinde Türk ordusu cephede ağır yenilgiler almaya başlamış, ilerleyen Yunan harekâtı karşısında meclisin Kayseri’ye taşınması bile gündeme gelmiştir.

İki Grup arasındaki bu çatışmalar 1922 yılında türlü fırsat ve sebplerle sürüp gidecektir. Meselâ, bazı mebusların iç politika ile ilgili olarak vatan görevine gönderileceklerini bildiren Başkomutanlık tezkereleri okunup da toplantıya başkanlık eden Rauf Bey, “Başkomutanlık kurulmasına dair kanunda verdiğiniz yetkiye dayanılmıştır” deyince, İkinci Grup mebusları itiraza başlayacak, Mersin Mebusu Salâhaddin Bey, “Meclis’in mahiyeti, vaziyeti, hâkimiyeti nerede kalıyor?” diye bağıracak, Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey de “Kanunda böyle bir yetki yoktur” diyecek, bu yüzden tartışmalar olacaktır.[23]

Birinci Grup’la İkinci Grup arasındaki sert tartışmalardan biri de Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’in öldürülmesi ile yaşanmıştır. İkinci Grup’un önde gelenlerinden Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey, 27 Mart 1923’te aniden ortadan kaldırılmış ve 2 Nisan 1923’te cesedi bulunmuş ve M. Kemâl Paşa’nın muhafız alayından Topal Osman tarafından öldürüldüğü ortaya çıkmıştır.[24]

Ali Şükrü Bey’in ortadan kaybolmasından iki gün geçmesi üzerine, Erzurum Mebusu Hüseyin Avni (Ulaş) Bey, Meclis kürsüsünden şu ünlü konuşmasını yapmıştır:

 

Efendiler; bu şerefli kürsü bugün elim bir vaziyete sahne oluyor. Bu şerefli milletin mebusları bugün kalpleri kan bağlamış bir zavallı, bîçare gibi birbirlerine bakıyorlar. Ey kabe-i millet! Sana da mı taarruz? Ey arayı millet (milletin oyları)! Sana da mı taarruz? Ey milletin mukaddesâtı! Sana da mı taarruz? Ar­kadaşlar! Efendiler! Asırlardan beri mahkûmiyetle saltanatlara ve onun etrafındaki yaldızlı üniformalı kahrolası haşerâtın ve onun esiri olan hainlerin mahvı ve Türk milletinin halası için bayrağı çektik. Milletin başarısı onun hâkimiyetidir. Hâkimiyeti demek, onun oyunu memleket içinde serbest kullanması demektir. Bir millet namusundan bir mebus ko­parır. O mebusun ağzı, kalemi o milletin namusudur. Bu namusa tecavüz eden eller kırılsın. Tecavüz arkadaşlarımıza değil milletin namusunadır. Böyle namussuzlar yaşamamalı. Efendiler, Ali Şükrü Bey iki günden beri kayıptır. Memleketin sahibi, azametli bir tarih sahibi, namusuna hâkim bir milletin mebusu kayboluyor, hükûmet bulamıyor. Allah’tan çok isterim ki, memleketin elim zamanlarında bu hal adi bir suç sonucu zuhur etsin. Ya siyasî ise efendiler. Demek ki bu memlekette herhangi bir fikrin serdarı ölecektir. Hiçbir zaman ölmez.[25]

 

Ali Şükrü Bey’in öldürülmesinin yarattığı olumsuz havanın da etkisiyle, 1 Nisan 1923’te Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi kendisini feshedip yeni seçimlere karar vermiştir. [26] 

Birinci ve İkinci Grup’un ortak aldıkları seçim kararından sonra basında İkinci Grup hakkında değerlendirmeler de başlamıştır. İkinci Grup da kendi fikirlerini 19 Ocak 1923’te yayınlamaya başladıkları Tan Gazetesi’yle duyurmaya çalışmıştır. 5 Nisan tarihli Vatan Gazetesi’nde yer alan yazıda İkinci Grup içinde Kara Vâsıf ve Salâhaddin Beyler gibi değerli vatanperverlerin bulunduğu ve memleket açısından gördükleri hataları samimi olarak tenkit edelim derken yavaş yavaş kin ve infiâle kendile­rini kaptırdıkları ve bir kısım azası şahsi emeller besleyen gayri mütecânis bir grup içine karıştıkları belirtilmiştir. Tanin’de İkinci Grup’un resmi bir teşkilâtı mevcut olmamakla birlikte bu grubun hararetli taraftarlarının da faaliyete başladığı yazmaktadır. İkinci Grup’un teşkilâtlanmasına dair olan bir haberde İkinci Grup’un İs­tanbul’da teşkilâtlanacağı hatta İstanbul’a gelen İkinci Grup mebuslarının bu konuda giri­şimlerde bulunduğu söylense de İkinci Grup’a ait bir faaliyet vukû bulmadığı belirtilmiş­tir. Grup mebuslarından Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey ile yapılan röportajda İkinci Grup’un seçimler esnasında program yayınlamamasının nedenini ülkenin içinde bulunduğu hal ve hadiseler olarak göstermiştir. Grup olarak herhangi bir namzet ve beyanname neşretme­yeceklerini yalnız kendilerini ve az çok bilinen kanâatlerini milletin takdirine bırakacaklarını söylemiştir. Ayrıca hükûmet ve hükûmetten kuvvet alan kimselerin herhangi bir baskısı olmadığı takdirde intihabâtı kazanacaklarını iddia etmiştir. Yusuf Ziya Bey’in bu iddiasına rağmen nisan ayının ortalarında Birinci Grup’a binlerce kişi aday olabilmek için başvururken, İkinci Grup’a hiçbir taraftan müracaat olmamıştır.[27]

Yapılan seçimlerde İkinci Grup üyeleri milletvekili seçilememişlerdir. Daha sonra da 1926 Atatürk’e İzmir Suikastı dolayısıyla yargılanmışlar, beraat etmişler ve bundan sonra da tarih sahnesinden çekilmişlerdir.[28]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



[1] Goloğlu, Cumhuriyete Doğru (1921-1922), s.165

[2] Demirel, Birinci Meclis’te Muhalefet,  s.116-117.

[3] Arıkoğlu, Hatıralarım,  s.276.

[4] Güneş, Birinci TBMM’nin Düşünce Yapısı (1920-1923), s.207.

[5] Güneş, Birinci TBMM’nin Düşünce Yapısı (1920-1923), s. 145-146.

[6] Demirel, Birinci Meclis’te Muhalefet, s.127;  Akın, TBMM Devleti (1920-1923),  s.62.

[7] Orbay, Cehennem Değirmeni 2, İstanbul: Emre Yayınları, 1993, s.74.

[8] Arıkoğlu, Hatıralarım, s.271.

[9] Akın, TBMM Devleti (1920-1923),  s.63.

[10] Akın, TBMM Devleti (1920-1923), s.61.  

[11] Demirel, Birinci Meclis’te Muhalefet, s.22.

[12] Arıkoğlu, Hatıralarım, s.287.

[13] Demirel, Birinci Meclis’te Muhalefet, s.392.

[14] Ahmet Demirel, Ali Şükrü Bey’in Tan Gazetesi, İstanbul: İletişim Yayınları, 1996, s. 12-13, 285.

[15] Demirel, Birinci Meclis’te Muhalefet, s.15.

[16] Güneş, Birinci TBMM’nin Düşünce Yapısı (1920-1923), s.27-28.         

[17] Osman Demirbaş, “Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde II. Grubun “Milletvekili Seçim Yasası’ nın Değiştirilmesine İlişkin Önergesi ve Mustafa Kemal Paşa’nın Yurttaşlık Hakları”, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No: 23-24 (Ekim 2000-Mart 2001), s. 99-107. 

[18] Fahri Çoker, Türk Parlamento Tarihi (Milli Mücadele ve TBMM I. Dönem), Cilt 1, s.305.

[19] Atatürk, Nutuk, Cilt 2, s.429.

[20] Çoker, Türk Parlamento Tarihi (Milli Mücadele ve TBMM I. Dönem), Cilt 1, s.305.

[21] Güneş, Birinci TBMM’nin Düşünce Yapısı (1920-1923), s.213-214.

[22] Goloğlu, Cumhuriyete Doğru (1921-1922), s.165-166.

[23] Goloğlu, Cumhuriyete Doğru (1921-1922), s.166.

[24] Demirel, Birinci Meclis’te Muhalefet, s. 507. 

[25] Demirel, Birinci Meclis’te Muhalefet, s.507-508.

[26] Demirel, Birinci Meclis’te Muhalefet, s. 606.

[27] Mevlüde (Çebi) Bayraktar, “Büyük Millet Meclisi’nde Dağılma Süreci”, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ondokuzmayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun, 2004),  s.129.

[28] Demirel, Birinci Meclis’te Muhalefet, s. 606.

  
1576 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi54
Bugün Toplam675
Toplam Ziyaret1118917
Saat