• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Görsel Destekli Tarih Videoları Sesli Tarih Menüsünde
    • Özgün Tarih Materyalleri
    • Tarihi Fıkralar
    • Tarih Yazılısından İnciler
    • Tübitak Tarih Proje Örnekleri
    • Sınavlar Bölümünde Bilgilerinizi Test Edebilirsiniz
    • Peygamberimizin Hayatı ve Örnek Ahlakı
    • KPSS Sunuları Yenileniyor
    • Bulmacalarla Tarih Öğreniyorum
    • Tarih Sunuları için tıklayınız.
    • En güncel tarih sunuları burada.
Erbaa Depremleri

Projenin Adı: Erbaa’da Depremli Yıllar

İçindekiler

1.      Giriş. 2

1.1 Projenin Amacı 4

2. Yöntem ve Teknikler 4

3.      Veri ve Bulgular 4

Kuzey Anadolu Fay Zonu ve Güzergâhı 4

Erbaa’da Yaşanan Depremler 10

Hükümetin Depremler Karşısında Aldığı Tedbirler 21

4.      Sonuçlar ve Tartışma. 25

a-      Toplumsal Sonuçları 25

b-     Ekonomik Sonuçları 38

c-      Kültürel Sonuçları 40

d-     Psikolojik sonuçları 50

e-      Erbaa şehrinin yerinin değiştirilmesi, eski ve yeni Erbaa. 51

f-      Yeni Erbaa Şehrinin Gelişimi ve Deprem Durumu. 64

Öneriler 76

Kaynaklar 77

 

1.      Giriş

 

   İlk dönemlerde insanlar depremlerin doğaüstü güçler tarafından oluşturulduğunu düşünmüş ve depremlerin nedenleri üzerinde bilimsel olmayan görüşler ileri sürmüşlerdir. Ancak 18. yüzyılın sonundan itibaren bu bağnaz görüşler etkisini yitirmiş, bilimsel düşünülmeye ve gözlemlerin bilimsel yöntemlerle değerlendirilmeye başlanması ile depremlerin nedenleri de ortaya konmaya başlanmıştır.

     Yer kabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma olayına ‘deprem’ denir. Dünyamızda oluşan yıkıcı depremlerin hemen hemen hepsi faylarla ilişkilidir. Bu nedenle faylar depremlerin anlaşılması açısından en önemli unsurlardan biridir. Eğer bir kırığın iki tarafındaki kayalar birbirlerine göre gözle görülür miktarda hareket etmişlerse (atım gelişmiş ise) bu kırığa ‘fay’ adı verilir. Fayların boyutları birkaç santimetreden birkaç yüz hatta bazen yüzlerce kilometreye kadar değişmektedir. Fayların boyu depremin büyüklüğü ile logaritmik olarak oranlıdır. Büyük ve sığ depremlerde yeryüzünde gözlenen fayın boyu yüzlerce kilometreye erişebilmektedir.20 Aralık 1942 Erbaa-Niksar Depremi (M=7.1) Niksar doğusu ile Erbaa kuzeyi arasında yaklaşık 50 km’lik bir yüzey kırığı oluşturmuştur.

   Depremler insanoğlunu etkileyen en önemli tabiat olaylarından biridir. Zamanı ve şiddeti tahmin edilemediğinden tedbir almak da diğer afetlere göre oldukça zor olmuştur. İnsanlar yaşadıkları deneyimlere dayanarak daha sağlam zeminlere ve daha sağlam evler yaparak afetten korunmaya çalışmışlardır. Ancak zamanla bu afetler unutulmaya başlanmıştır. Dolayısıyla önlem alan kişi sayısı da bir hayli azalmıştır. Bu yüzden aynı bölgelerde, farklı zamanlarda gerçekleşen depremler çok yıkıcı sonuçlar meydana getirmiştir.

    Geçtiğimiz yüzyılda nüfus artışına, teknolojik ve ekonomik gelişime paralel olarak insanlar dağınık ve tenha yerleşim stilinden vazgeçerek kentlere göçmüşler, böylece şehirler büyümeye başlamış, insanoğlunun dünya üzerinde görülmesinden milyonlarca yıl önce de var olan depremlerin şehirler üzerindeki etkisi de giderek artan boyutta hissedilmeye başlanmıştır. Türkiye’nin 1990 nüfus sayımına göre toplam nüfusunun %98’i, yüzölçümünde %96’sı deprem riski altında olup; ülke yüzölçümünün %42’si ve ülke nüfusunun %44’ünün birinci derecede tehlikeli bölgelerde olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda kontrol edilemeyen göç sonucu nüfusun riskli bölgeler olarak tanımlanan bu bölgelerde daha hızlı artması sonucu her geçen yıl daha fazla sayıda insanımızın deprem tehlikesi altında kaldığı söylenebilir.

    9 Ekim 2015 tarihinde Erbaa’da meydana gelen 5.1 şiddetindeki deprem, birinci derece deprem bölgesinde yer Erbaa’da depremi yeniden gündeme getirmiştir. Biz de bu proje ile depremin toplum üzerinde meydana getirdiği sosyal, kültürel, ekonomik ve psikolojik etkilerini, Erbaa’nın yeni yerine taşınma sebeplerini, taşınma sürecini ve bunun sonuçlarını görmeye çalıştık.

 1.1 Projenin Amacı: Depremin Erbaa’da sosyal, ekonomik, kültürel, psikolojik etkilerini, eski ve yeni yerleşim alanlarının deprem risklerini ortaya koymak, şehrin büyüme ve yapı özelliklerini göstermek, depremi yaşayanlardan dinleyerek yeni nesillere ulaştırmak, depremi unutturmamak ve deprem bilinci oluşturmak.

     2. Yöntem ve Teknikler

 

9 Ekim 2015 tarihinde Erbaa’da meydana gelen 5.1 şiddetindeki deprem sonrasında Erbaa halkının deprem bilincinin artırılması için özellikle Erbaa’da yaşanan depremleri ve etkilerini incelemeye karar verdik. Bu amaçla Erbaa depremiyle ilgili gerek yerel gerekse ulusal kaynakları taradık. Depremin meydana geldiği gölgeyi gezerek alan incelemesinde bulunduk. Ayakta kalan iki yapıyı inceledik. Deprem sonrası hayatını kaybedenlerin defnedildiği deprem mezarlıklarını ve diğer mezarlıkları dolaştık. Erbaa’nın yeni yerine taşınmasından sonra yapılan binaları ve konumlarını tespit ettik. Günümüze kadar binaların değişimini tespit etmeye çalıştık. Daha sonra depremleri yaşayanlara ulaştık, onların anlattıklarını kayıt altına aldık, diğer kaynaklarla karşılaştırdık ve bu bilgileri yazılı hale getirdik.

 

3.      Veri ve Bulgular

 Kuzey Anadolu Fay Zonu ve Güzergâhı

 Kuzey Anadolu Fay Zonu tarihsel ve aletsel dönemlerde üzerinde birçok yıkıcı büyük depremlerin meydana geldiği ülkemizin en aktif fay zonlarından birisidir. Bu fay zonu üzerinde 1939-1999 yılları arasında meydana gelmiş ve doğudan batıya doğru göç etmiş bir deprem serisi vardır. Aletsel dönemdeki depremlerden ilki olan 1939 Erzincan depremi sonucunda Erzincan kuzeybatısından Sungurlu doğusuna kadar yaklaşık 360 km uzunluğunda bir yüzey kırığı oluşmuştur. Niksar havzasının güneyinde ana fay zonundan ayrılarak yaklaşık D-B gidişli bu yüzey kırığı üzerinde ölçülen atım değerleri 3.7 m. ile 7.5 m. arasında değişmektedir. Bu depremi takiben 20 Aralık 1942 yılında Erbaa-Niksar civarında meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki deprem sonucunda yaklaşık 50 km uzunluğunda yeni bir yüzey kırığı meydana gelmiş olup atım değerleri 1.5-2 m arasında değişmektedir.[1]

2006 yılında başlayan bir DPT projesi kapsamında KAFZ’nun Gölova batısı ile Erbaa arasında kalan yaklaşık 150 km lik kısmında 1939 ve 1942 yüzey kırığının 1/25.000 ölçekli haritalama çalışmalarına başlanmıştır. Bu çalışmalar sırasında 1939 Erzincan ve 1943 Erbaa Depremlerinin üzerinden 65 yılın üzerinde bir süre geçmesine rağmen yüzey kırığının izlerinin arazide bazı alanlarda halen net olarak izlenebilmektedir. 1939 Depremi yüzey kırığı Suşehri ovasında üç kol halinde izlenmektedir. Bunlardan orta kol doğuda Çobanlı deresinden başlayıp, Aşağıtepecik, Ortaköy, Altıntepe, Yağlıçayır, Küçükgüzel, Yeniköy, Göllüköy ve Akçağıl köyüne kadar devam etmektedir. Güneydeki kol ise yine Çobanlı deresinden başlayıp, Geyikpınar, Akıncılar, Esenyaka, Beydeğirmeni, Bostancık, Aşağısarıca, Suşehri merkez ve Aşağı Çitlice köyünün güneyinden geçerek batıya doğru devam etmektedir. Bu iki kol çoğu yerde birbirine paralel, KBGD doğrultusunda uzanmaktadır. Bunlardan güney kol inceleme alanının batısında Koyulhisar civarında son bulurken, orta kol ise daha batıya doğru devam ederek, 1939 depremi yüzey kırığının ana segmentini oluşturmaktadır. Bu iki kolun yanı sıra, en kuzeyde Türkmenler, Kayadelen, Arpayazı köyleri civarında ise yaklaşık 3 km uzanıma sahip olan ve daha batıya devam etmeyen üçüncü bir yüzey kırığı da oluşmuştur.[2] Suşehri-Niksar arasında dar bir zon halinde devam eden 1939 depremi yüzey kırığı Niksar havzası güneyinde ana fay zonundan ayrılarak yaklaşık D-B doğrultusunda daha batıya doğru devam etmektedir. Öte yandan yapılan saha gözlemleri sonucunda Niksar havzasının kuzey kenarını sınırlayan 1942 Erbaa-Niksar depremi yüzey kırığı boyunca ya da ona koşut kimi alanlarda 1939 depremi yüzey kırığının geliştiği gözlenmiştir. 1939 yüzey kırığının geometrisi ile ilgili benzer gözlemler Niksar havzası dışında doğuya doğru gelişen diğer havzalarda, örneğin Suşehri havzasında da gözlenmektedir. 1939 kırığı bu havzalarda tek bir segment halinde uzanmayıp, özellikle ana kola paralel-yarı paralel ve sınırlı devamlılık sunacak şekilde ikincil ve hatta üçüncül kollar şeklinde gelişmiştir.[3]

   

1939 Erzincan depreminden başlayarak, 1967 Adapazarı-Mudurnu vadisi depremi de dâhil olmak üzere, hemen her defasında arazi üzerinde müşahede edilen Kuzey Anadolu fayı, batıda, Biga yarımadasında Yenice kazasının yakın batısından başlayarak Gönen yakın doğusuna kadar uzanmakta, takriben Manyas gölü güney kıyısını takip ederek, Mustafakemalpaşa istikametinde ilerlemektedir. Buradan Mudurnu vadisinde Dokurcun yakınlarına kadar bir ara verdikten sonra, bu vadiyi yukarı doğru takip etmekte, Abant gölü kuzey kenarından, Abantayağı deresinden, Bolu'nun 5 km güneyinden, Yeniçağ ve Gerede içerisinden, İsmetpaşa istasyonundan geçerek Soğanlı vadisinde ilerlemekte, Boyalı güneyinden Bayramören'den- Ilgaz ve Tosya kuzeyinden, Ilgaz masifi içerisinden geçerek Kargı istikametinde uzanmaktadır. Fayın Bayramören ile Kargı arasındaki kısmı, arazi üzerinde müşahede edilmiş değildir. Bu kısımdaki güzergâh takribi olarak çizilmiştir (kesik çizgiler). Kargı'dan sonra fay hattı Avlağı'ndan (Kâmil) geçmekte, oradan Soruk vadisini takip ederek Vezirköprü güneyinden, Havza'nın yakın kuzeyinden geçerek Samsun-Amasya demiryolunu kesmekte ve oradan Ladik ovasının kuzey kenarı boyunca ilerleyerek Destek boğazına girmekte, Destek bucağından, Taşova ve Erbaa kuzeyinden geçerek Niksar'a kadar uzanmaktadır. Niksar'ın 12 km güneyinde Kelkit vadisine girmekte ve batıya doğru Ezinepazar'a kadar devam etmektedir. Doğu istikametinde ise, Kelkit çayını takip ederek Reşadiye içerisinden, Koyulhisar yakın güneyinden, Suşehri kenarından, Refahiye kuzeyinden geçerek Erzincan ovasına ulaşmaktadır. Burada ovanın kuzey kenarını takip ederek Sansa boğazına varmakta, Karasu (Fırat) nehrini keserek Elmalıderesi vadisine girmekte ve vadi boyunca ilerleyerek takriben Karlıova yakın kuzeyine kadar uzanmaktadır. Fayın Sansa boğazı ile Karlıova arasındaki kısmı da arazide görülmüş ve incelenmiş değildir. Karlıova'dan sonraki kısmı ise, 1966 Varto depremi esnasında teşekkül eden yarık ve çatlak sistemleri yardımıyla izlenerek, Üstükran ve Varto yakınlarından geçtiği ve doğuya doğru Hamurpet gölü üzerinden Bulanık'a kadar uzandığı tespit edilmiştir. Bulanık'tan sonra, fayın Van gölü kuzeyinden, Erciş'ten geçerek İran sınırına ve hatta bizzat İran içerisine ulaştığı tahmin edilmektedir.[4]

 20.12.1942 Erbaa-Niksar depremi (şiddeti: X, magnitüdü: 7.3) esnasında meydana gelen 40 km uzunluktaki genç fay, 1939 Kelkit vadisi fayının 12 km kuzeyinden, Niksar yakınından başlamakta ve Erbaa'ya doğru N 25°W istikametinde uzanarak Bozköy - Tepekışla ve Zilhor köyleri arazisinden geçerek Erbaa ovasında, Kelkit çayının Yeşilırmak'a kavuştuğu yere kadar devam etmekteydi (Levha I üzerinde 2 rakamlı kısım ve Şek. 3/B). Bozköy çevresinde su künklerinin, fay sebebiyle, 1-1.75 m yatay bir kayma gösterdiği, Tepekışla civarındaki Mezarlık çeperlerinin E-W istikametinde 0.5 m yatay olarak yer değiştirdikleri ve Hayati'ye giden yolda, sert kumtaşlarında, açık tansiyon çatlaklarının meydana gelmiş olduğu, M. Blumenthal tarafından müşahede ve tasvir olunmuştur. Deprem bölgesini ayrıca H. N. Pamir ve î. H. Akyol da incelemişlerdir. 27.11.1943 Kastamonu- Samsun (Ladik - Kargı - Tosya - İlgaz) depremi (şiddeti: X, magnitüdü: 7.6) esnasında doğuda, Erbaa yakınından başlayarak batıda Filyos ırmağının keskin bir dönemeç yaptığı mahaldeki Bayramören (Boyalı yakın güneyi) köyüne kadar uzanan takriben 280 km lik fay zonu üzerinde, Erbaa ovasından Vezirköprü'nün güneybatısındaki tepelerin ötesine kadar devam eden 65 km uzunluktaki «Ladik deprem hattı» nı inceleyen M. Blumenthal , bu hattın Erbaa şehri kuzeyinde Zilhor yakınından başlayarak buradan WNW istikametinde ilerlediğini, Destek boğazından, Destek bucağı yakınlarından, Ladik gölü kenarından geçerek Tersakan çayını ve Samsun- Ankara yolunu kestikten sonra, Ortaklar civarında kuzeye doğru küçük bir yer değiştirmesiyle Beşçay (Dindardibi) boyunca uzandığını ve Köprübaşı'ndan sonra Vezirköprü güneyindeki tepelere girerek Esenköy'e kadar düz olarak devam ettiğini müşahede etmiş; fayın buradan sonraki gidişinin ise, önce Çayderesi vadisini, sonra da Sorukdere vadisini takip ettiğini ve Avlağı'dan geçerek daha ileride, Kargı civarında Kızılırmak vadisine ulaştığını, oradan da batıya doğru Tosya-İlgaz istikametinde ilerlediğini ifade etmiştir.[5]

  Milattan sonra 1000’lerden 1939’a kadar Tokat ve çevresinde yaşanan depremler hakkında şu bilgilere ulaşabilmekteyiz: En eski olarak 1045, 1268, 1458, 1482 ve 1498 yıllarında Tokat’ta depremler olduğu iddia edilmektedir. 4 Nisan 1543 tarihindeki deprem hakkında fazla bir bilgi yoktur. 17/18 Ağustos 1668 depremi Kuzey Anadolu’nun çok geniş bir kısmını etkilemiş ve çok sayıda can ve mal kaybına sebep olmuştu. Bu depremin etkisi Tokat da ciddi olmuştu. Kent ağır hasara uğramış, şehir surları ile kalenin bazı kısımları yıkılmıştı. Taşhan minaresinin tepesi ile Behzad Camii’nin bazı binaları yıkılmış, diğer camiler ve kamu binaları da hasar görmüştü. Kiliselerde herhangi bir hasar olmamıştı. Ölü ve yaralı sayısı çok fazla değildi. Sarsıntılar uzun sürmüş ve halk iki hafta boyunca evlere girmeye cesaret edememişti. Halk açık alanlarda, bağlarda ve mezarlıklarda yaşamak zorunda kalmıştı.[6]

YIL

YER

BÜYÜKLÜK(M>5.5)

1543

Tokat ve Erzincan

Bilinmiyor

1688

Amasya ve Niksar

Bilinmiyor

1909

Erbaa ve yakın çevresi

6,3

1909

Erbaa ve yakın çevresi

5,8

1916

Erbaa ve yakın çevresi

5,7

1916

Tokat

7,1

1923

Erbaa ve yakın çevresi

5,9

1929

Erbaa ve yakın çevresi

6,1

1935

Erbaa ve yakın çevresi

5,5

1939

Erbaa ve yakın çevresi

5,7

1939

Erzincan

7,9

1940

Erbaa ve yakın çevresi

6,2

1941

Erbaa ve yakın çevresi

5,7

1942

Niksar - Erbaa

7 ve 7.2

1943

Tosya - Ladik

7.2 ve 7.3

1943

Erbaa ve yakın çevresi

5,6

1944

Erbaa ve yakın çevresi

5,5

1960

Erbaa ve yakın çevresi

5,9

1992

Erzincan

6,8

1992

Erzincan

5,8

 

Erbaa ve yakın çevresinde meydana gelen depremler (Topal ve Akın, 2009)

 

Cinlioğlu’nun eserinde, Şevval 1095/1684 yılında Amasya ve Tokat’ta şiddetli bir deprem olduğu, taş yapıların zarar gördüğü ve birçok evin yıkıldığı bilgisi yer almaktadır. 20 Ocak 1777’de Tokat’ta hissedilen deprem şehirde ve çevresinde büyük hasara yol açmıştı. Konu hakkında bundan başka bir bilgi yoktur. 18 Mart 1891’de Niksar’daki deprem hafif şiddette olmuş ve bir hasar tespit edilmemişti. 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki yaşanan depremler hakkında ise şu bilgilere rastlamaktayız: Şubat 1902 Tokat’ta meydana gelen depremde insan ve hayvan kaybı olmamış, bazı binalarda çatlaklar oluşmuş, artçı sarsıntılara karşı oturulmasında tehlike görülen binaların tahliyesi emredilmişti. 18 Mart 1902’da Niksar’da hafif şiddette depremler olmuş ama bir hasara yol açmamıştı. Mayıs 1914’te Sivas merkezli bir deprem Tokat, Erbaa ve Reşadiye’de de hissedilmiş ve bir hasar vermemişti. 5 Aralık 1914’de Tokat’ta hafif şiddette deprem olmuş ama bir hasara yol açmamıştı. 9 Haziran 1919 Tokat’ın ilçesi Almus’ta meydana gelen depremin maksimum şiddeti 8 olarak saptanmıştır. Yeşilırmak vadisinde ve Almus’ta maddi hasara ve birçok kişinin ölümüne sebep olan bu depremle ilgili yeterli bilgi yoktur. Cumhuriyet döneminde 1939’a kadar can ve mal kaybına neden olmayan iki hafif depreme rastlamaktayız: 10.12.1930 tarihinde merkez üssü Erzincan olan deprem Tokat’ta da hissedilmişti. Tokat Vilayeti’nden Dâhiliye Vekâleti’ne (İçişleri Bakanlığı) gönderilen 11.12.1930 tarihli telgrafta, 10.12.1930 Çarşamba günü saat 12.10’da biri oldukça hafif, diğeri şiddetli olmak üzere bir saniye ara ile iki deprem hissedildiği ve bir hasarın olmadığı bildirilmişti. 20.4.1938 tarihli Dâhiliye Vekâleti’nin bir belgesinde, merkez üssü Yozgat olan depremin Tokat’ta da hissedildiğini ama herhangi bir zararın olmadığı belirtilmişti. Dokuz gün sonra, 29.4.1938’de saat 14.00-15.00 arasında 13 saniye süren bir deprem olmuş ve hasara sebep olmamıştı.[7]

 Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından sonra Erbaa’nın maruz kaldığı ilk önemli deprem 27 Aralık 1939 tarihlidir. Deprem Erbaa halkını soğuk kış gecesinde 27.12.1939 tarihinde sıcacık yataklarında 7.9 şiddetinde saat 02.00’de yakalamıştır. Erbaa ve Niksar kazalarında tahribat büyüktür ve Tokat’ın iki katı ölü ve yaralı olduğu anlaşılmaktadır. Yaralıların tedavisi için sağlık ekibi ve açıkta kalanlar için 500 çadır gerekmektedir. Erbaa ile köylerinde 1659 bina yıkılmış; kazada 881 ölü ve köylerinde de 15 ölü ve 27 yaralı tespit edilmiştir. [8]

Tokat Vilayeti’nden Dâhiliye Vekâleti’ne gönderilen ilk telgrafta deprem hakkında şu bilgiler yer almaktaydı: Gece saat 02.00’de meydana gelen depremde merkez ve kazalardaki (ilçelerdeki) ilk belirlemelere göre ölü sayısı 88 ve yaralı sayısı 66’dır. Erbaa ve Niksar kazalarında tahribat büyüktür ve Tokat’ın iki katı ölü ve yaralı olduğu anlaşılmaktadır. Yaralıların tedavisi için sağlık ekibi ve açıkta kalanlar için 500 çadır ve iaşeleri için de 2.000 lira gönderilmesi gerekmektedir.[9]

  30.12.1939 tarihinde Tokat Vilayetinden alınan bilgiye göre, Turhal, Niksar, Erbaa ve Reşadiye’de tahribat fazla idi. Niksar köylerinde 200 ölü, 300 yaralı vardı. Turhal’da ölülerin enkaz altından çıkarılmasına devam edilmekteydi. Heyelan yüzünde Reşadiye ile iletişimin kurulamamıştı. 1 Ocak 1940’ta depremin Tokat’taki bilançosu ayrıntısı ile ortaya çıkmaya başlamıştı. Erbaa ile köylerinde 1.659 bina yıkılmış; ilçede 881 ölü ve köylerinde de 15 ölü ve 27 yaralı vardı. Artova ile köylerinde iki resmi bina tamamen, 71 bina kısmen yıkılmıştı; iki ölü ve bir yaralı vardı.  4 Ocak’a kadar, Erbaa ve köylerinde ölü sayı 921,yaralı sayısı,585 ve yıkılan ev sayısı toplam 2.276 olarak belirlenmişti.200 yataklı bir Kızılay hastanesi Erbaa’ya gitmek üzerine hazırlığını bitirmişti. Bu hastanede, İstanbul’daki Amerikan hastanesinin sağlık ekibi görev yapacaktı.[10]

  Kızılay Erbaa’ya 70 çadır gönderebilmiş, tahtalarla ev yapmaya imkân bulanlar ile nüfusun ancak %10’u başını sokacak bir yer bulmuştur. Geri kalan %90’ı açıkta karlar üstünde kıvranmaktadır ve dizanteri, zatürre ve donma olayları görülmektedir. Doğal olarak ölümler artmaktadır. Bundan dolayı 5.000 adet ayakkabı, çarık, don, gömlek, battaniye, çeşitli ölçülerde en az 300 sandık çivi, 150 metreküp ve bir cm kalınlığında tahta veya galvanizli sac gönderilmesi gerekmektedir.[11]

Erbaa’yı etkileyen ikinci büyük deprem 20 Aralık 1942 tarihinde meydana geldi. Ana üssü Tokat’ın Erbaa kazası olup, şiddeti 7,0 olarak ölçülmüştür.[12] Deprem Tokat’ın Niksar kazası ve Almus nahiyesinde de belirli oranda etkili olmuştur. Cumhuriyet gazetesinin özel muhabirine göre, deprem saat 17.00’de meydana gelmiştir. 1942 yılında yine soğuk bir kış ayı, herkes günlük rutin işleriyle uğraşırken Erbaa tarihindeki en büyük depremiyle karşı karşıya gelmiş, ortalığı bir anda tüyleri diken diken eden canhıraş çığlıklar kaplamıştır. Merkez üssü Erbaa, Niksar hattı olduğundan 1939'daki depremden daha fazla can ve mal kaybına sebep olmuş, Erbaa adeta haritadan silinmiştir. Şehirde büyük hamam ile bir kaç ahşap yapı ancak ayakta kalabilmeyi başarmıştır. Hamam ile Şevki Önder konağı günümüze kadar gelebilmiştir.

 

 Nahiyesi 27, merkez kasaba 308 ölü olmak üzere toplam 534 kurban vermiştir. 2295 ev yıkılmış, ayrıca 4 otel, 4 fırın, 127 dükkân, 8 kahvehane, 13 depo ve bir mezbahane ile Belediye binası yerle bir olmuştur. 1942 depreminde 16 yangın hadisesi olmuş, tutuşan evlerin hemen hemen tamamı yanarak yok olmuştur. Erbaa’da ikinci büyük deprem Erbaa’da üç koldan ilerleyen büyük yangınlar görülmüş, Samsun, Tokat ve Turhal Şeker Fabrikası itfaiyeleri olay yerine gitmiştir. [13]

      Tokat Valisi İzzettin Çağpar hemen Erbaa’ya gitmiş, Kızılay ve yardım ekipleri de deprem bölgesine gönderilmiştir. Dönemin faaliyette olan tek siyasi partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin Tokat İl Başkanı Nuri Yüzer, deprem sabahı Parti binasında bazı üyelerle bir toplantı yapmış ve toplantıdan sonra vilayet merkezinde parti ve belediye üyelerinden bir yardım toplama heyeti oluşturmuştu. Ardından Nuri Yüzer ve iki yönetim kurulu üyesi, kısa sürede toplanan pekmez, zeytin, gazyağı, fener ve 45 çadırı Erbaa’ya ulaştırmak üzere saat 15.00’te yola çıkmıştı. Heyet 22.00’de Erbaa’ya varmış ve Kaymakam, İlçe Parti Başkanı Halis Hakimoğlu ve Belediye Reisi Ziya Gegin ile görüşmüştü. Götürülen çadırlar sabah halka dağıtılmış ve İlçe Tabur Komutanı ile yapılan görüşmede 6 askerin enkaz altında kalarak öldüğü öğrenilmişti. Tokat Valisi İzzettin Çağpar’ın depremin neden olduğu tahribat hakkında ilk tespitleri ve Hükümet tarafından ilk aşamada yapılması gerekenleri özetle şunlardan oluşmaktaydı: Erbaa’daki evlerin birkaçı dışında hepsi yıkılmıştır. Depremin hemen ardından çeşitli yerlerde çıkan yangınlar, felaketin boyutunu artırmıştır. Ölü sayısının bine yakın olacağı tahmin edilmektedir. Halk açıktadır ve şimdilik 1500 çadıra ihtiyaç vardır. Kızılay’ın tıbbi malzeme ve maddi yardım yapması gereklidir. Yakın vilayetlerden içinde cerrah da bulunan 2-3 ekibin Erbaa’ya gönderilmesi gerekmektedir. Yaralıların önemli bir kısmı Tokat hastanesine nakledilecektir. İlçedeki Ziraat Bankası, İnhisarlar (Tekel), PTT Muhabere müdürleri vefat edenler arasındadır. Bunların yerlerinin doldurulması gerekmektedir. Un fabrikası yıkıldığı için bir hafta kadar Tokat’tan günde 30 çuval undan yapılacak ekmek Erbaa’ya gönderilecektir. 23 Aralık 1942 tarihli Ulus Gazetesi’nde fırınların yıkılmış olduğu için Tokat ve Samsun’dan Erbaa ve Niksar kazalarına ekmek gönderildiği ifade ediliyor. Bu süre sonunda ise Toprak Mahsulleri Ofisi’nin un vermesi gerekecektir. Halka sıcak yemek vermek için Kızılay’ın da yüz sandık şeker, yüz kilo çay ve beş yüz kilo zeytini en kısa zamanda göndermesi gerekmektedir. Erbaa Hükümet Konağı yıkılmıştır. Hükümetin çalışması için bir baraka inşası gerekmektedir. Halkın kışı geçirmesi için barakalar inşa ettirilmesi ve bunun için de Kızılay’dan çivi, cam, oluklu çinko gönderilmesi ve ustalar için ödenek sağlanması gerekmektedir. Erbaa’ya ait sevkiyat Lâdik istasyonu aracılığıyla yapılacaktır. Postane muhabere memuru ölmüş ve posta şefi de ağır yaralıdır. İletişim hatları ancak iki gün içinde tamir edilebilecektir. 22 Aralık 1942 tarihi itibariyle belirlenen ölü, yaralı ve hasar miktarı henüz kesinleşmeyen verilerden anlaşılacağı üzere, en fazla insan kaybı ve tahribat Erbaa’da olmuştur. İkinci derecede Niksar kazasının, üçüncü derecede de Almus nahiyesinin etkilendiği görülmektedir. 22 Aralık gününe kadar diğer çalışmalar hakkında şunlar söylenebilir: Almus nahiyesinde açıkta kalanlar uygun yerlere yerleştirilmiş ve yaralıların tedavisine başlanmıştı. Niksar’da yıkılan 110 evden geri kalan binalar ciddi bir biçimde tamire muhtaçtı. Halkın bir kısmı dağıtılan çadırlarda, diğerleri de kendilerinin yaptığı barakalarda yaşamaktaydı. Kızılay’ın vereceği malzeme ile barakalar inşa edilecekti. Tokat, Samsun, Sivas ve Amasya’dan gönderilen 216 çadır dağıtılmıştı. Eldeki marangozlarla baraka inşasına başlanmıştı.[14] 25 Aralık 1942 tarihli Ulus Gazetesi’ne göre 925 baraka inşasına başlandı.

   Yollar açılmış, telgraf ve telefon haberleşmesi sağlanmıştı. Samsun’dan iki doktor daha gelmişti. Doktor ve sağlık memurlarından oluşan üç grup deprem bölgesindeki köyleri dolaşmaktaydı. 22 Aralık tarihine kadar 28 ağır yaralı Samsun’a, 10 ağır yaralı Tokat Hastanesine gönderilmişti. 8 ağır yaralı da Samsun’a sevk edilecekti. Köydekiler hariç 445 yaralı Erbaa merkezinde ayakta tedavi edilmekteydi. Depremin sürecinde Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı makamları Dâhiliye Vekili (İçişleri Bakanı) Recep Peker tarafından sürekli bilgilendirilmiştir. Yukarıdaki yer alan bilgilere ek olarak; Kaymakam ile Jandarma Komutanının enkaz altından sağ olarak çıkarıldıklarını ve görevlerinin başında oldukları; Erbaa’nın bir hafta sonraki ekmek ihtiyacı için Havza (Toprak Mahsulleri) Ofisi’nden un gönderilmesi için Genel Müdürlüğe yazı yazıldığı, Turhal Şeker Fabrikası’nda bir sağlık ekibinin Erbaa’ya hareket ettiği, Samsun’dan bir sağlık ekibinin gönderilmesi için emir verildiği, Başbakan’ın, Sıhhiye Vekili (Sağlık Bakanı) ve Kızılay Genel Başkanı ile yaptığı toplantıda alınan tedbirleri görüştüğü bilgisini vermiştir.[15]

Erbaa depremini haber alan komşu illerin valileri ve kaymakamların hemen harekete geçerek depremzedeler yardım elinin uzatmaya çalıştıkları görülmektedir. Amasya Valisi Talat Öncel hemen bir yardım komitesi oluşturarak varlıklı ve hayırsever vatandaşlardan yardım istemiş, bir saat içinde 2000 ekmek, tenekelerle pekmez, zeytinyağı ve tıbbi malzeme toplanmış ve toplanan malzeme bir kamyonla Erbaa’ya gönderilmişti. Ardından, Vali Talat Öncel bir heyetle birlikte 22 Aralık sabahı Erbaa’ya hareket etmiştir. Merzifon Kaymakamı da topladığı tıbbi malzeme ve gıda maddeleri ile birlikte felaket bölgesine gitmiştir.21 Aralıkta da Sivas Valisi nasıl bir yardım yapabileceklerini sorması üzerine Tokat Valisi çadır istemiş, bunun üzerine askeri birlikten alınan 50 çadır Sivas’tan Tokat’a gönderilmişti. Depremin neden olduğu yaraları sarmak üzere harekete geçen bir diğer komşu il de Samsun olmuştu. Depremin haber alınması üzerine Lâdik’teki istihkâm birliğinden 100 kişilik bir kurtarma ekibi, ekmek, doktor ve sağlık malzemesi ile birlikte Erbaa’ya doğru yola çıkarılmıştır. 21 Aralık’ta Samsun’dan arasöz ve motopomp ve ardından sağlık ekipleriyle tıbbi malzeme, ekmek, çadır, kürek, kazma ve benzin gönderilmiştir. Ek olarak, Samsun Kızılay Şubesi tarafından giyecek toplanmasına ve kurulan atölyede giyim eşyası imalatına başlanmıştır. Lâdik’teki Halkevi binası hastane haline getirilmiştir. Samsun Halkevi salonunda bir hastane açılması sağlanmıştır. Samsun’daki motorlu araçlar Erbaa-Lâdik arasında malzeme ve yaralı taşımak için görevlendirilmiştir. Lâdik istasyonunda sevk ve barınma tedbirleri alınmıştır. Acil ihtiyaçlar için Ofis’ten iki vagon un alınarak ekmek yapımına başlanmıştır. Bu hazırlıklar yapıldıktan sonra Samsun Valisi Faik Türel Tümen Komutanı ile beraber Erbaa’ya gitmiş ve incelemelerde bulunmuşlardır. Samsun Valisi Faik Türel’in tahminine göre, Erbaa’daki can kaybı 800 ile 1000, yaralı sayısı ise 400 ile 500 arasındadır. Samsun’dan gönderilen 7000 ekmek, kürek, kazma, çadır ve sağlık malzemesi ile toplanan giyim eşyası Erbaa Kızılay Şubesi’ne teslim edilmiştir. Amasya’dan trenle Lâdik’e gönderilen 200 çadır kamyonla Erbaa’ya gönderilmiştir

Tümen Komutanının Erbaa’daki askeri birlikte yaptığı incelemelere göre, askerin kaldığı binaların hepsi yıkılmış, on bir ölü, dört ağır yaralı, iki subay ve 16 er hafif yaralanmıştır. Askerlik Şube binası yıkılmış ama can kaybı olmamıştır. Deprem sırasında askerin akşam yoklamasında bulunmasından dolayı ölü sayısı sınırlı kalmış ve ölenler de kışlada istirahatte olan erler olmuştur. Yaralı askerler Samsun hastanesine gönderilmiştir. Deprem, bölgesindeki haberleşme sistemini de ciddi hasara uğratmıştır. Tokat Valisi, haberleşmenin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için en az yirmi kangal telin yanında, kaza merkezi için otuzluk bir adet ve bazı karakollar için beşer, onar fişlik üç adet santral ile en azından on adet masa telefonunun Erbaa’ya gönderilmesini istemiştir. 23 Aralık tarihli Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, Erbaa’ya bağlı Aladon, Çaltara, Holay, Hosap, Camdırlar köyleriyle çevre köylerde % 75 oranında hasar oluşmuştu. Kızılay çadır, yiyecek, giyecek, battaniye yanında 14000 lira göndermişti. Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekili (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı) Dr. Hulusi Alataş da 23 Aralık’ta deprem bölgesine gitmek üzere Ankara’dan yola çıkmıştı. Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekili 25 Aralık günü Niksar ve Erbaa’ya gelmiş, halkla görüşmüş ve ihtiyaçlarını tespit ederek gereken emirleri verdikten sonra Lâdik’e geçmiştir. Alataş’ın ziyareti sonunda verdiği bilgilere göre Ankara’dan deprem bölgesine gönderilen sağlık ekipleri ve doktorların görevleri bitmiş ve yerlerine dönmüşlerdir. Barakaların çevresinin temizliği ve halkın sağlığı konusunda gerekli işler için Erbaa Hükümet doktoru ile Belediye doktoru görevlendirilmiştir. Yardıma muhtaç olanlara on gün boyunca belediyenin ekmek yardımı yapması ve bunun bedelinin Kızılay tarafından Belediye’ye ödenmesi kararlaştırılmıştır. 27 Aralık’tan itibaren sıcak yemek verilmemesi, Kızılay tarafından gönderilen battaniye, çamaşır ve diğer eşyaların Erbaa kasaba ve köylerine 4/10 ve 2/10 oranında, Niksar kasaba ve köylerine 3/10 oranında, Almus nahiye ve köylerine 1/10 oranında verilmesi kararlaştırılmıştır. Bu eşyalar, birinci derecede ölü ve yaralıların muhtaç ailelerine, ikinci derecede malları ve eşyası yanmış veya açıkta kalmış olanlara verilmiştir. Herkes kendi barakasını inşa edebilecek durumdadır ancak baraka inşaatı için çivi sağlanması çok önemlidir. Kışı bu şekilde geçirmekten başka çare olmadığından gücü yetmeyenlere de baraka inşasına harcanmak üzere Kızılay’dan 30-40 lira arasında bir yardım verilmesi uygun bulunmuştur. Halkın temizliği için Büyük Hamam düşük ücretle derhal faaliyete geçirilmeye çalışılmıştır.28 Aralık tarihinden itibaren de resmi daireler çadırlardan sağlam kalmış binalara taşınmıştır. Erbaa depremi yüzünden 90 km uzunluğunda olan Lâdik-Erbaa yolu üzerindeki trafik nakliye hacminin de her gün artması ile oldukça yoğunlaşmıştır. Yetersiz nakliye araçlarıyla acil ihtiyaçların zamanında karşılanması mümkün olmadığından çözüm olarak, Samsun Valisi, çevredeki nakil araçlarının mecburi nakliye ile görevlendirilmesini, Samsun, Kavak, Lâdik ve Havza nakil araçlarına ait ücretli mecburi iş mükellefiyetinin incelenerek karar altına alınmasını önermiştir. Deprem sonrası çabalarından ötürü Tokat Valisi İzzettin Çağpar, Samsun Valisi Faik Türel, Amasya Valisi Talat Öncel ve Erbaa Kaymakamı Fazıl Kaftanoğlu Dâhiliye Vekâleti tarafından taltif edilmişlerdir. Sivas Valisi Naci Kıcıman ile Lâdik Kaymakamı Mekki Keskin’e de yardımlarından dolayı Dâhiliye Vekâleti tarafından teşekkür edilmiştir. Diğer yandan Erbaa depremzedeleri için İstanbul Kapalıçarşı yorgancılar esnafı 39 yeni yorgan, bir yün battaniye ve 21 lira para bağışında bulunmuştur. Zileliler de ilk günlerde yardım olarak Erbaa ve Niksar’a beş ton muhtelif erzak, iki balya giyecek eşyası, dört ton çivi yardımında bulunmuşlardır.[16]

Bundan başka deprem bölgesinde baraka inşaatında çalışmak üzere Erbaa ve Niksar’a on beş marangoz gönderilmiştir. Bu arada deprem nedeniyle hayırsever vatandaşların ve devletin yardımları devam etmekteydi. Bu çerçevede, İstanbul’dan 1431 lira nakit, 152 çift çorap, 167 fanila, 7 gömlek yardımı yapılmış, para ve eşyalar Kızılay’a teslim edilmişti. Erbaa Belediye Başkanı, depremden dolayı Erbaa’nın yardımına koşan Samsun, Sivas, Amasya, Ordu, Zile, Turhal, Merzifon, Lâdik ve Vezirköprü halkına karşı Erbaalıların duydukları sonsuz teşekkürleri ifade etmeyi ihmal etmemişti.  

Tokat Valisi İzzeddin Çağpar, deprem felaketinin nasıl olduğunu ve alınan ilk tedbirleri daha sonra şöyle anlatmıştı:

 “Deprem saat 17.00’de oldu. 30 saniye sürdü ve ufki istikametten geldi. Niksar ve Erbaa’dan hiçbir haber alınmayınca jandarma komutanını Niksar’a yolladım. Ben de yanıma bir operatör alarak Erbaa’ya hareket ettim. Kasabaya yaklaşırken yeni bir bina olan Boğma karakolunun tamamıyla yıkıldığını ve iyi bir tesadüfle jandarmaların kurtulmuş olduklarını gördüm. Depremin dehşetini Erbaa’da anladım. Erbaa yakınındaki Aladon ve Tepekışla köyleri tamamıyla yıkılmıştı, yer yer yangınlar çıkmıştı. Tarla içlerinden Erbaa’ya geçtik. 16 yangın kasabayı sarmıştı. Ev namına bir şey kalmamıştı. Herkes birbirinden habersiz ve feryat içinde idi. Memurların bir kısmı ölmüştü. Ziraat Bankası ve İnhisarlar (Tekel) müdürleri, sorgu hâkimi, posta muhabere memuru, nüfus kâtibi, hususi muhasebeden bazı memurlar, bir öğretmen maalesef kayıplar arasındaydı. Enkaz bütün yolları kaplamıştı, yangın manzaraya dehşet veriyordu. Elimize geçen iki kamyoncuyu Lâdik ve Tokat’ta itfaiye aramaya yolladık. Bir kısım asker ve efrattan toplayabildiğimiz halkla enkaz altında kalanları kurtarmaya çalıştık. Tokat ve arkasından Turhal itfaiyeleri pek kısa zamanda yetiştiler. Yangın söndürüldü. Seccade ve kerestelerden yapılan sedyelerle yaralıları ayakta kalan yegâne binaya, mektep binasına taşıdık. Sarsıntının bir bayram günü ve akşama doğru oluşu kahvelerde ve misafirhanelerde bulunanlar arasında zayiatı çok artırmıştır. Bir iki kahveden otuzar, kırkar ölü çıkarılmıştır. Maalesef birkaç vatandaş da yangından kurtarılamamıştır.

Pazartesi sabahı (21 Aralık) şeker fabrikaları ve civardan diğer doktorlar da yetiştiler. Köylerin taranması, ağır yaralıların Tokat ve Samsun hastanelerine taşınması pazartesi günü de devam etti. Tokat ile Merzifon hattında Parti teşkilatının büyük gayret gösterdiğini ve her çeşit yardıma tehalükle (sabırsızlıkla) koştuğunu ilave etmeliyim”.[17]

       Erbaa, 1942 depreminin yaralarını tam olarak saramamışken bir yıl sonra ikinci bir depremle sarsılmıştır. 27 Kasım 1943 günü Çankırı, Çorum, Amasya ve Tokat vilayetlerini etkileyen bir deprem meydana gelmiştir. Tokat’tan alınan ilk haberlere göre, deprem saat 01.23’te olmuş ve 20 saniye sürmüştür. İki ev ve birçok duvar yıkılmış, iki kişi ölmüş, bir kişi ağır, birkaç kişi de hafif yaralanmıştır. Erbaa’dan telgraf ve telefonla saat 03.30’a kadar bir haber alınamamış ve Lâdik aracılığı ile iletişim sağlanmış, hasar ve can kaybı olmadığı öğrenilmiştir. Tokat Valisi her ihtimale karşı yanına İl Sıhhat (Sağlık) Müdürü ile İl Nafia (Bayındırlık) Müdürünü alarak Erbaa’ya hareket etmiştir. Bir gün sonra, Anadolu Ajansı’na göre, Erbaa’da bir yıl önceki depremde yıkılmayan binalar bu depremde yıkılmıştır. Erbaa’da dört ve köylerde de bazı vatandaşların öldüğü, yaralı sayısının da az olduğu bildirilmiştir. İki gün sonra bu iyimser haberler yerini daha kötümser haberlere bırakmıştır. Depremin sebep olduğu hasar ve can kayıplarının ilk tahminlerden çok fazla olduğu ortaya çıkmış, alınan haberlere göre, Erbaa’da can kaybı 265 kişi, yaralı sayısı 104 kişi olarak belirlenmiştir. Anadolu Ajansı’na göre, depreme maruz kalan yerlerdeki halka yardım için gereken bütün tedbirler alınmış ve gereken miktarda sağlık malzemesi ve yardımcı ekiplerle birlikte ilaç, çadır, giyecek ve gıda maddesi gönderilmiştir. Ağır yaralılar Vilayet merkez hastanesine nakledilmiş ve hafif yaralılar da yerinde tedavi edilmiştir. Sıhhat ve İçtimai Muavenet (Sağlık ve Sosyal Yardım) Vekili Hulusi Alataş da 28 Kasım’da deprem bölgesine hareket etmiştir. Dâhiliye Vekili (İçişleri Bakanı) Hilmi Uran TBMM’nde Erbaa depremi hakkında bilgi verirken, 29 Kasım 1943 tarihi itibariyle Tokat’ta iki ev yıkıldığını, Erbaa köylerinin 15’inin tamamen ve 38’inin ise büyük oranda harap olduğunu; üçü merkezde ve Erbaa’da 492 vatandaşın öldüğünü ve 163’ü Erbaa’da, beşi Zile’de, ikisi merkezde ve üçü köylerinde olmak üzere 173 vatandaşın ağır yaralı bulunduğunu, depremzedelerin ihtiyaçlarına harcanmak üzere Kızılay tarafından Erbaa’ya 250 çadır, dört sandık ilaç ve 10000 lira gönderildiğini belirtmiştir.[18]

     30 Kasım 1943 tarihli Ulus Gazetesi’nde Tokat Vilayetinde 492 kişi Erbaa Kazası’nda hayatını kaybetmiş olduğu, 174 ağır yaralı, nahiyelerde bina ve hayvan telefatının ağır olduğu ifade ediliyor.

1 Aralık’taki haberlere göre, Erbaa ve köylerinde yıkılan ev ve diğer binaların sayısı 3200’dür. Erbaa’da önceki depremden sonra yapılan barakalar da yeni depremin etkisiyle yıkılmıştı. Köylere çadır ve yiyecek gönderilmesine devam edilmiştir. Tokatlılar para yardımı yanında depremzedeler için 1040 parça iç çamaşırı ile 208 pamuklu göndermiştir. Deprem bölgesinde incelemeler yapan Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekili (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı) Hulusi Alataş 13 Aralık 1943 tarihinde TBMM’de konu hakkında bilgi verirken, Tokat vilayetinde can kaybının 507, yaralı sayısının 171 ve yıkılan ev sayısının 3201 olduğunu belirtmiştir. Tokat halkının depremzedeler için yaptığı yardımlara bakıldığında, Almus nahiyesi halkı depremzedeler için 1000 lira toplamıştır. Vilayet merkezinden Kızılay’a yapılan bağış miktarı 3397 lira ve 12 kuruşu bulmuştur. Niksar halkı da daha önce yaptığı 847 lira para ve 1600 kilo muhtelif yiyecek maddesine ek olarak 317 kilo çeşitli yiyecek maddesi göndermiştir.[19]

1925 doğumlu Ahmet Bulut 1942 ve 1943 yılında olan depremlerde 7-8 bina kalmak suretiyle tamamen yıkım olduğunu, okul bahçeleri ve boş arsalarda barındıklarını, Hakimoğullarına ait iki katlı tütün deposunun üst katına ofis tarafına buğday konulmuş olduğunu, üst kat yıkıldığı halde alt katının sağlam kaldığını ve burada yüzlerce ailenin barındığını, binalar yanında yollar ve arazilerde yarılmalar olduğunu, hatta yarıklara isabet eden ağaçların ikiye ayrıldığı ifade etmiştir.

 

Hükümetin Depremler Karşısında Aldığı Tedbirler

 27 Aralık 1939 depreminde 32.968 kişinin ölmesi ve 116.720 binanın yıkılması veya ağır hasar görmesi üzerine, Hükümet, 17 Ocak 1940 tarihinde 3773 Sayılı “Erzincan’da ve Erzincan Yer Sarsıntısından Müteessir Olan Mıntıkada Zarar Görenlere Yapılacak Yardım Hakkında Kanun”u kabul etmişti. Cumhuriyet tarihinde ilk kez depremle ilgili bir kanun çıkarılıyordu. Kanunla, depremden etkilenen bölgelerdeki vatandaşların vergi borçlarının silinmesi, memurlara ve vefat eden memurların ailelerine acil ihtiyaçlarını karşılamak üzere maaşlarının iki katı avans verilmesi, yabancı ülkelerden yardım amaçlı gönderilen malzemelerin bir defaya mahsus olmak üzere bir sene süreyle gümrük vergisinden muaf tutulması kabul edilmişti.[20]

O dönemki İnönü hükümeti Erbaa’ya 30 kilo zeytin,  bir sandık çay, 2.600 ekmek,300 don, 588 kazak, 500 maşrapa, 600 çocuk elbisesi, 1500 kilo sucuk 210 ayakkabı göndermiştir. Samsun Milli Yardım Komitesi tarafından 5 Ocak’a kadar Tokat Vilayeti’ne gönderdiği yardımlar şunlardan oluşmuştu: 30 küfe zeytin, bir sandık çay, 50 sandık şeker Tokat’a, 2.600 ekmek, 152 teneke peynir, 53 teneke kavurma, 50 sandık şeker, 1.500 kilo sucuk ve pastırma, 325 teneke petrol, 600 çocuk elbisesi, 204 manto, 588 kazak ve fanila, 300 don, 156 gömlek, 360 muhtelif çamaşır, 564 entari, 72 hırka, 210 ayakkabı, 125 çocuk ayakkabısı, 41 metreküp kereste, 100 çaydanlık, 500 maşrapa ve çeşitli eşya Erbaa’ya. Dâhiliye Vekili’nin emriyle Erbaa’ya gönderilen Samsun Vali Muavini Orhan Güvenç, Samsun Halkevi reisi Osman Cudi Gürsoy ve Samsun halkevinden on bir kişilik bir yardım heyetiyle birlikte 7 Ocakta Erbaa’ya gelmiş ve depremzedelerin iskânı, yiyecek ve giyecek dağıtımı ve enkaz kaldırma işlerine yardım etmişti. 30 yataklı bir revir kurularak yaralıların tedavilerine başlanmış, 29 ağır yaralı da Samsun hastanesine gönderilmişti. Hükümet ve jandarma binası zarar görmediği için memurlar görevlerine başlamıştı. Ana caddelerdeki enkazın temizlenmesi için ellişer kişilik ekipler kurulmuştu. Diğer yandan, baraka inşaatı devam ederken, yüz kadar barakanın inşaatı tamamlanmıştı.

İnönü’nün Erbaa heyeti ile görüşmesinde Dâhiliye Vekili Faik Öztrak da bulunmuştu. Kendisi 10.1.1940’da Meclis’te Tokat’taki incelemeleri hakkında bilgi verirken, Cumhurbaşkanı’nın, Tokat ve Niksar’daki incelemeleri sonucunda gerekli gördüğü emirleri verdiğini, yanında bulunan beş Erbaalıyı da dinleyerek gerekli tedbirleri almalarını emrettiğini, bunun üzerine kendisinin Erbaalılarla konuştuğunu, Tokat’tan Erbaa’ya kadar olan yolun özellikle Niksar’dan sonrasının çok bozuk olduğu için Tokat’tan Erbaa’ya önemli bir yardım yapılmadığından Samsun Vilayeti’nin Erbaa’nın ihtiyaçlarını karşılamaya daha elverişli bir durumda olduğunu, Erbaa’nın uğradığı zarar büyük olduğu için Cumhurbaşkanı’nın da emriyle oraya Samsun Vali Yardımcısını gönderdiğini ve Erbaa’nın tüm ihtiyaçlarının bütünüyle Samsun’dan sağlanmasını emrettiğini anlatmıştır

Bakanlar Kurulu Mart 1940 başında Erzincan depreminden etkilenen bölgelerde genel bütçeden maaş ve ücret alan memur ve müstahdemlerden yardıma muhtaç oldukları belirlenecek olanlara maaş ve ücretleri tutarının iki, emekli ve yetimlere üç, henüz tahsis muamelesi yapılmamış yetimlere ise yetim maaşına veya ikramiyeye ait olan memuriyet maaşının iki misli avans vermeye karar vermişti.

Diğer yandan, Hükümetin depremzedelere yardım çerçevesinde, çift öküzünü kaybeden köylülere öküz vermek işini hızlandırmıştı. Kızılay’ın ayırdığı para ile Ziraat Vekâleti aracılığıyla on dört vilayetten 10.000 öküz satın alınmasına başlanmış ve kısa bir süre içinde 1.000’den fazla öküz satın alınarak ilkbahar tarımına erken başlayan Tokat ve Amasya köylerine dağıtılmaya başlanmıştı. Depremde enkaz kaldırma sırasında olağanüstü hizmetleri görülen 241 mahkûmun affı konusu TBMM’de 24 Nisan 1940’ta kabul edilmişti. Erbaa ve Niksar’dan affa uğrayanların isimleri şunlardı:

Erbaa’dan: Davud Yeter, Hasan Tunç, Nazmi Özkan, Abdullah Atalay, Reşit Atalay, Mustafa Atalay, Mehmet Atalay, Rasim Aydoğan, Mustafa Agâh, Ahmet Elmacı, Halil Atan, Ahmet Polat, Salim Ahıska, Aziz Öztürk, Halis Avcı, Mehmet Vanlı, Faik Şen, Hüseyin Kayalar, Hüseyin Malkuç, Şakir Narlı, Aziz Meşe, Musa Kara, Kamil Akşen, Hüseyin Çalkara, Ahmet Karadağ, İbrahim Karaüzüm, Ali Öz, Ahmet Yolaçar, Ömer Karameşe, Tahir Gülmez, Emin Gülmez, Kadir Yılmaz, Ahmet Yılmaz, Hüsnü Demirbağ, Ali Yücel, Nuri Nur, Süleyman Çetin, Tahir Seçgin, Hasan Aydın, Ahmet Uysal, Mehmet Yılmaz, Hüseyin Demir, Mahir Erdoğan, Kaya Tiryaki, Mehmet Aydın, Lütfi Şişli, Halit Cılız, Aziz Öztürk, Hamdi Aslan, Muttalip Yalçın, Yunus Çeleb, Ahmet Demir.[21]

Bakanlar Kurulu, depremzedelere yaptığı yardımlardan bir tanesi de kararnameler çıkarmak olmuştur. Bunların ilki olan 26 Aralık 1942 tarih ve 2/19225 sayılı kararname ile Tokat ve çevre illerde meydana gelen depremde evleri yıkılan ve hasar görenlere yeniden yapacakları ev, ahır ve samanlıkları için devlet ormanlarından parasız olarak kerestelik ağaç verilmesini kabul etmiştir. Böylece ihtiyaç duyulan konut sorununu acil bir şekilde çözmeye katkı yapacağı umulmuştur. 1942 yılı başında TBMM’de “Varlık Vergisi” 4 adlı bir vergi yasayla kabul edilmişti. Vergi alınacak yerlerden birisi de Tokat vilayeti idi. 29 Aralık tarihinde basında yer alan bir habere göre, Tokat’taki Varlık Vergisi miktarı 960400 lira olarak belirlenirken, Erbaa ve Niksar kazaları için Varlık Vergisi ilan edilmemişti. Deprem felaketine uğramış olan bu kazalardan bir de vergi almaya kalkmanın oldukça anlamsız bir hareket olacaktı.[22]

TBMM, 15 Ocak 1943 günü seçimlerin yenilenmesi kararı üzerine, daha önce sunulan bazı kanunları kabul etmiştir. Bunlardan biri de, “Tokat, Çorum ve Balıkesir Vilayetlerindeki Yer Sarsıntısından Müteessir Olan Mıntıkalarda Zarar Görenlere Yapılacak Yardım Hakkında Kanun”dur. Bu konudaki 4386 numaralı kanun 15 Ocak 1943’te kabul edilmiş ve 22 Ocak 1943 tarih ve 5311 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 10 maddeden oluşan bu kanunda, adı geçen vilayetlerde maaş ve ücret alan memur ve müstahdemlerden yardıma muhtaç olacak derecede malen veya bedenen ciddi zararlara uğradıkları mahalli idare heyetleri tarafından belirlenenlere maaş ve ücretleri tutarının üç misli ile emekli ve yetimlere maaşları tutarının 4 misli geçilmemek üzere İcra Vekilleri Heyeti tarafından tayin edilecek miktarda avans verilmesi, henüz maaş bağlanmamış olan yetimlere avans verilmesinde yetim maaşına veya ikramiyeye ait memuriyet maaşlarının esas tutulması, bu avansların maaş ve ücretlerden eşit taksitlerle geri alınması, depremden zarar görenlere yardımamacıyla yabancı ülkelerden gönderilecek olan her türlü eşya, malzeme, erzak ve araçlar, bir yıl süreyle gümrük ile her türlü vergilerden ve liman, iskele, rıhtım ücret ve vergilerinden muaf olması, evi yıkılmış olanların deprem tarihine kadar tahakkuk ettirilip de henüz tahsil edilmemiş olan kazanç, iktisadi vergileriyle ruhsat ve unvan tezkeresi ile vergi karnesi borçları, hayvan, arazi, bina, veraset ve intikal, yol vergileriyle bilumum belediye vergilerinin silinmesi ve 1942 Mali yılı Nafia Vekâleti Bütçesinde açılan 784. fasla 1 milyon beş yüz bin lira ödenek eklenmesi kabul edilmiştir. kanunun kabul edilmesinden sonra ortaya çıkan ihtiyaçları gidermek ve depremzedelerin sıkıntıları hafifletmek için Hükümetin yaklaşık bir düzine kararname çıkardığı görülmektedir. Bunları şöyle özetlemek mümkündür: Bakanlar Kurulu’nun 6 Mart 1943 tarihinde kabul ettiği 2/19553 sayılı kararname ile 784. fasla konulan bir milyon beş yüz bin liradan 200000 lirasının, deprem bölgesinde yaptırılacak konutlarda kullanılmak üzere üretilecek çivi masraflarına ayrılmasına karar verilmiştir. 22 Mart 1943 tarih ve 2/19610 sayılı kararname ile deprem bölgesinde görev yapan memur ve müstahdemlerden yardıma muhtaç oldukları sabit olacaklara maaş ve ücretleri tutarının 3 misli, emekli ve yetimlere maaşları tutarının 4 misli ve henüz maaş bağlanmamış olan yetimlere yetim maaşı veya ikramiyelerinin 3 misli avans verilmesi kabul edilmiştir. 17 Nisan 1943 tarih ve 2/19734 sayılı kararname ile deprem bölgesindeki halkın konut ihtiyacı için gerekli olan ancak piyasadan sağlanması mümkün olmadığı için Karabük fabrikalarından satın alınan çeşitli boydaki demirlerden üretilmesi gereken yaklaşık 80000 lira tutarındaki çivinin, 2490 sayılı kanunun 46. maddesinin (D) fıkrasına göre, İstanbul’da İktisadî ve Sınaî Tesisat ve İşletme Türk Anonim Şirketine pazarlıkla yaptırılması kabul edilmiştir.[23]

  8 Mayıs 1943 tarih ve 19879 sayılı kararname ile 4386 sayılı kanunda belirtilen 784. fasla konulan 1 milyon beş yüz bin liralık ödenekten 200000 lirasının kullanılması şekline ait 2/19609 sayılı kararnamenin iptal edildiği ve 2/19553 sayılı kararname ile çivi için ayrılan 200000 lira çıktıktan sonra kalan 1300000 liranın kullanılması hakkında Tokat Vilayetine ayrılan 900000 liralık kısmı Çizelge 4’te verilmiştir. 18 Mayıs 1943 tarih ve 2/19942 sayılı kararnamede Erbaa ve Niksar kazalarında depremden zarar gören tütün ekicilerinden bazılarının denk yapmağa güçleri yetmediği anlaşıldığı gerekçesi ile 3437 sayılı Kanunun ekici ile alıcı arasında tütün alım satımının denk halinde yapılacağına dair olan 49. maddesi hükmünün 1942 tütün mahsulü için bu iki kazada uygulanmamasına karar verilmiştir. 25 Mayıs 1943 tarih ve 2/19974 sayılı kararname ile Tokat-Niksar arasında depremden zarar gören 564 m. uzunluğundaki yolun 60000 lira keşif bedelli Niksar köprüsünün tamiri işinin emaneten yaptırılması kararı alınmıştır. 11 Eylül 1943 tarih ve 2/20575 sayılı kararname ile 3849 sayılı kanunla deprem bölgesinde yapılacak işler ve yardımlar için verilen 5 milyon liralık ödenekten Tokat İsmetpaşa İlkokulu ile Niksar ve Reşadiye ilkokullarında yapılacak bazı inşaat işleri için 4275 liranın daha kullandırılması kararı alınmıştır. Kararnamelerde görüldüğü üzere, Devlet depremzedelerin gücünün üzerindeki rahatlatma sağlamaya çalışırken bayındırlık işlerine de gereken ödenekleri sağlamaya çalışmıştır.[24]

Hükümetin 1943 yılına ait kararnamelerini tamamlama mahiyetindeki kararnameler 1944 yılı ve sonrasında da devam etmiştir. Bunların depremlerin sebep olduğu yaraların sarılması için daha çok imar işlerine ait olduğu görülmektedir. 3 Ocak 1944 tarih ve 3/223 sayılı kararname ile 4386 sayılı kanunla verilen avansları ödemeye mali imkânları uygun olmayan kazalar için Hususi (Özel) İdare ve Belediyeleri adına T.C. Ziraat Bankası nezdinde toplam 26165 liralık kredi açtırılması kararı alınmıştır. 6 Ocak 1944 tarih ve 3/230 sayılı kararname ile kışın sert geçmesi nedeniyle binalarının inşa ve tamiri için halka teknik yardımda bulunulması ve kolaylık gösterilmesi, binaların acilen tamirlerini veya geçici binalarını tamamen veya kısmen yapamayacakları belirlenen muhtaçlara Kızılay tarafından gereken yardımlarda bulunulması, devlet işlerinin aksamaması için deprem bölgesinde evsiz kalan memurlara, bölgedeki malzeme ve maddi imkânlar göz önünde bulundurularak biran önce evlerinin tamir edilmesi veya inşa edilecek bina veya barakalara yerleştirilmeleri kararı alınmıştır.

9 Mart 1944 tarih ve 3/529 sayılı kararname ile 4498 sayılı kanuna 1943 mali yılı Nafia Vekâleti bütçesinde “Adapazarı, Hendek, Erbaa ve Niksar Zelzele Mıntıkalarında Yapılacak İşler ve Yardımlar” adı ile açılan 618/A faslına konulan 1,5 milyon liralık ödenekten harcama şekli tespit edilmemiş bulunan 140000 liranın Erbaa’daki imar işleri için sarf edilmek üzere Kızılay’a verilmesi kabul edilmiştir. Ancak daha sonra 21 Haziran 1944 tarih ve 3/1039 sayılı kararname ile bu paranın 50000 lirasının Adapazarı ve Hendek’te yapılan inşaat ve istimlâk işlerine tahsisine karar verildiği anlaşılmaktadır. Erbaa depremleri ile ilgili rastladığımız son kararname 3 Haziran 1949 tarih ve 3/9354 sayılıdır. Buna göre, Erbaa’da halk tarafından yaptırılmasına izin verilmiş olan barakaların yıktırılma süresinin 1949 yılı sonuna kadar uzatılmasına karar verilmiştir. İkinci Dünya Savaşının hüküm sürdüğü dönemde ülke gelirlerinin önemli bir kısmını savunma giderlerine ayıran Türkiye Cumhuriyeti, kararnamelerle sadece Erbaa için değil deprem felaketine uğramış diğer bölgelerine de gereken maddi imkânları ayırmaktan çekinmemiştir.[25]

 20 Aralık 1942 Niksar-Erbaa, 20 Haziran 1943 Adapazarı-Hendek, 26 Kasım 1943 Tosya-Ladik ve 1 Şubat 1944 Bolu-Gerede gibi depremlerin birbiri peşi sıra meydana gelmesi ve büyük can ve mal kayıplarına neden olması sonucunda 22 Temmuz 1944 tarih ve 4623 sayılı “Yersarsıntısından Evvel ve Sonra Alınacak Tedbirler Hakkında Kanun” çıkarılmıştır. Bu kanun Türkiye’de deprem tehlikesi ve riskinin belirlenmesi ve deprem zararlarının azaltılması konusunda, merkezi ve yerel düzeylerde nasıl örgütlenileceğini, yerleşme ve yapılaşmaların nasıl denetleneceğini belirleyen ilk yasal düzenlemedir.[26]

 4.      Sonuçlar ve Tartışma

 

Erbaa’da yaşanan depremlerin şehrin mevcut durumunu ve daha sonraki gelişimini etkileyen çeşitli demografik, ekonomik, kültürel, psikolojik etkileri olmuştur.

 

a-      Toplumsal Sonuçları

 

27 Aralık 1939 tarihinde meydana gelen depremde, 4 Ocak’a kadar, Erbaa ve köylerinde ölü sayısı 921, yaralı sayısı 585 ve yıkılan ev sayısı toplam 2.276 olarak belirlenmişti. Bu depremde çıkan yangınlarla felaket üstüne felaketler eklenmiş ve çıkan üç yangında Aşağı Mahallede Çakıcı Ali Bey’in çöken ve üstelik tutuşan evinde bulunan beş nüfusun beşi de alevler altında kül olmuşlardır.

İkinci yangın Bekçi Selman’ın evinde çıkmış, yalnız Bekçi Selman kurtularak dört nüfuslu ailesi evle birlikte yanmışlardır.

Üçüncü yangın Fevzipaşa Mahallesinde Hasan’ın evinde çıkmış can kaybı olmamıştır.

 

 

Kızılay Erbaa’ya 70 çadır gönderebilmiş, tahtalarla ev yapmaya imkân bulanlar ile nüfusun ancak %10’u başını sokacak bir yer bulmuştur. Geri kalan %90’ı açıkta karlar üstünde kıvranmaktadır ve dizanteri, zatürre ve donma olayları görülmektedir.

 Tokat Valisi İzzettin Çağpar’ın depremin neden olduğu tahribat hakkında ilk tespitleri ve Hükümet tarafından ilk aşamada yapılması gerekenleri özetle şunlardan oluşmaktaydı: Erbaa’daki evlerin birkaçı dışında hepsi yıkılmıştır. Depremin hemen ardından çeşitli yerlerde çıkan yangınlar, felaketin boyutunu artırmıştır. Ölü sayısının bine yakın olacağı tahmin edilmektedir. Halk açıktadır ve şimdilik 1500 çadıra ihtiyaç vardır. Kızılay’ın tıbbi malzeme ve maddi yardım yapması gereklidir.[27]

Samsun Milli Yardım Komitesi tarafından 5 Ocak’a kadar 2.600 ekmek, 152 teneke peynir, 53 teneke kavurma, 50 sandık şeker, 1.500 kilo sucuk ve pastırma, 325 teneke petrol, 600 çocuk elbisesi, 204 manto, 588 kazak ve fanila, 300 don, 156 gömlek, 360 muhtelif çamaşır, 564 entari, 72 hırka, 210 ayakkabı, 125 çocuk ayakkabısı, 41 metreküp kereste, 100 çaydanlık, 500 maşrapa ve çeşitli eşya Erbaa’ya. Depremden sonra Erbaa’da yetim kalan çocuklardan on altısı Malatya Çocuk Esirgeme Kurumu’na gönderilmişti. 28 Şubatta da yetim kalan çocuklardan üçü Adana’ya ve on yedi çocuk da Ankara’ya gönderilmişti.[28]

1939 depremini yaşadığında 10 yaşında olduğunu söyleyen 1929 doğumlu Türkel Mahar olayı şu şekilde anlatıyor:

“1939 depreminde kardeşimi kaybettim. Üzerine hezen (büyük kalas) düştü, yanımda öldü. Amcam ayakkabıcıydı. Evde tabakhanede işçi olarak çalışanlar vardı. Yedi yaşında olan kardeşimi oynatıyorlardı. Soba yanıyordu, ayrıca mangal da vardı. Tereklerde su dolu kazanlar vardı. Güğümlerde mangalın üzerindeydi. Herkes yatmaya gitti. Annem duvarın dibine yer yatağı serdi. Annemle kız kardeşim bir tarafa ben de ayak uçlarına yattım. Uyuduk. Uyurken bir gürültü duydum. Yorganı çekince bir aydınlık gördüm. Korktum yorganı geri çektim. Ben büyüklerin anlattığı karagura geldi diye düşündüm. Çocukluk. Karagura üstüme oturdu zannettim. Annemin ayağını gıdakladım ama bir hareket yoktu. Arada sallantı devam ediyor. Karagura arabayla geldi diye düşünüyorum. Bir süre sonra dışarıdan sesler gelmeye başladı. Sesler komşularmış. Üstümüzü açtılar. Annem ölü gibi yatıyordu. Beni ve kız kardeşimi de çıkardılar. Kız kardeşim ölmüştü. Yorganın altında galiba boğulmuştu. Hiç yarası yokmuş. Yorgana sarılı kız kardeşimin cesedini yorgana sarılı olarak duvarın kenarına koydular. Diğer tarafa da ananemi koydular. Annemin kafası ve kalçası kırıktı. Amcamın da kafatası yarılmıştı. Ben dokuz gün ayağıma basamadım. Annemi Samsun’a götürdüler. Samsun’da altı ay kaldı. Orada iken şarbon hastalığına yakalandı. Ölecek düşüncesi ile beni görmeye Samsun’a götürdüler. Annem hastalıktan kurtuldu ve Erbaa’ya döndü.

Depremden sonra kendi imkânlarımızla barakalar yaptık ve oralarda kaldık. Bu barakalar 5-6 yıl kaldı. İkinci(1942) depremden de bu barakalardaydık. İkinci depremden sonra da yukarıya taşındık.

Depremden sonra İsmet İnönü geldi. Hükümet Konağı önünde konuşma yaptı. İlk depremden sonra mı yoksa ikincisinden sonra mı, hatırlamıyorum.”

1939 depremini yaşadığında 12 yaşında olduğunu söyleyen 1927 doğumlu İsmet Çakmak olayı şu şekilde anlatıyor:

“1939 yılının aralık ayının 27.günü gece yarısı büyük bir gürültü ile deprem oldu. Ev halkı hep birlikte sokağa kaçtık. Elektrik santrali çalışıyordu. Erbaa toz dumana karıştı çığlıklar, bağrışmalar ana baba günü oldu etraf. Işığı gören santralin önünde toplanıyordu. Hava soğuktu sobalar henüz sönmemişti. Yıkılan evlerden yangınlar başladı. Belediyenin küçük bir arazözü vardı. Yollara yıkılan enkazlardan geçebildiği kadar fedakarca çalışarak yangınları söndürmeye çalıştı. İnsanlar hem ezildiler hem yandılar. Eski ırmak yolundaki mezarlığa cenazeleri topluca açılan mezarlığa gömüldüler. Halk Kızılay çadırlarında, enkazlardan yaptıkları barakalarda yaşamaya çalıştılar.”

1939-1942 yılındaki büyük depremleri yaşayan Seher Hatipoğlu yaşadığı olayı şu şekilde aktarıyor:

 “1939 yılındaki deprem kış aylarında olmuştu. Eski Erbaa yerleşim alanında bulunan evimiz de annem babam ve 3 kardeşimle yaşıyorduk. Evimiz ahşaptan yapılmaydı. Deprem sırasında ben 16 yaşındaydım. Deprem gece 01.45 sıralarında ve aralık ayında olmuştu. Dondurucu bir soğuk vardı. Bu yüzden soba yakılıyordu. Evler ahşap ağırlıklı olduğundan ve soba yakıldığından deprem anında çıkan yangından enkaz altında kalanların çoğu yanarak feci şekilde can verdi. Kardeşlerim annem ve ben deprem anında evimizdeydik. Deprem olduktan sonra yangın çıkmadan depremden sağ çıkan komşularımız enkazdan bizi kurtardı. Fakat hemen yan tarafımızda oturan amcam ve çocukları deprem sırasında yangın çıkmasından dolayı yanarak öldüler. Babam ise bugün ki Kızılçubuk köyü yakınlarında ki çiftliğimizdeydi. Çiftlik yanarak kül oldu. Babam da civar köylerden yardım gelene kadar yangın çıkması sonucu yanarak can verdi. Ben ve kardeşlerim haberi aldığımızda abim Halit Hatipoğlu ve Ahmet Hatipoğlu koşarak çiftlik evine gidiyorlar ve babamı yerde cansız halde görünce abim Halit babamın ayakları üşümüş sarılayım da ısıtayım diyor. Yaşı küçük olduğu için öldüğünü anlamıyor. Bu da bize acı bir anı olarak büyüklerimiz tarafından anlatılıyor. Daha sonra biz babasız zor şartlar geçiriyoruz annem bizi hep bir arada tutuyor. O dönem kıtlık dönemi olduğu için geçimde zorlanıyoruz. Fakat annem sayesinde acılarımız hafifliyor. Evimizi tamir edip yeniden yerleşiyoruz. Derken 2. Büyük depremi yaşıyoruz.1942 depremi gündüz vakitlerinde yaşanıyor. Yine fazlasıyla can ve mal kaybı yaşanıyor. Bizim ailemizde can kaybı yaşanmıyor fakat evimiz yeniden yıkılıyor. Bu depremlerden sonra Erbaa yerleşim yeri değişiyor. Erbaa şimdiki yerleşim alanına yerleşiyor. Biz de yeni yerleşim yerinden arsa alıp evimizi kuruyoruz ve burada yaşamaya başlıyoruz.”

Depremin Erbaa şehir merkezinde tahribatı büyük olduğu gibi fay hattına yakın Zilfor (Çatılı), Hayati (Doğanyurt), Tepekışla, Bölücek gibi köylerde de aynı tahribat yaşanmıştır.

1932 Erbaa Zilfor köyü doğumlu Bektaş Altındaş, 1939 depremini şu şekilde anlatıyor:

“Ben o zamanlar 6 yaşındaydım. Mevsimlerden sonbahardı. Gece saat 01.00 sıralarında gerçekleşti. Çok korkmuştum. Ben ve iki kız kardeşim enkaz altında kalmıştık. Ne yapacağımızı bilemedim sadece çığlık seslerini duyabiliyordum. Sonra babam gelip bizi kurtardı. Dışarısı ana-baba günü gibiydi. O depremde amcamın hanımı ölmüştü. Hayvanlarımızın birçoğu da ölmüştü.3 evden kedi bile kurtulmamıştı. Sadece 3 ev yıkılmadı gerisi yıkılmıştı. O depremde 60 kişi ölmüştü. Erbaa ile irtibatımız kesilmişti. Irmaktaki ağaç köprü bile yıkılmıştı. Hiç kimse bize yardım etmemişti. O zamanlar Erbaa’nın belediye başkanı Alişan Diktaş’tı. Köyümüze fazla bir yardımda bulunmamıştı. Sonra nahiyeye göç ettik, bu zaman ki karayaka kasabasına, çünkü orası yıkılmamıştı. Orada bir süre yaşamımıza devam ettik ve sonra tekrar köyümüze göç ettik.1942 de köyümüze geldiğimiz de evimizin enkazları, ağaçları ve eşyalarımız çalınmıştı. Tam kendimizi toplar gibi olmuştuk, fakat yeniden deprem olmuştu. Belediye o zaman köylüye öküz ve inek yardımında bulunmuş. Köylüler tam rahat ettik derken 1943 depremiyle yeniden yıkılmışlardı. Bu sefer Kızılay hepimize yardım paketleri dağıtmaya başladı. Sonradan geçimimizi sağlamak için tütün ve buğday yetiştirerek ekonomik sorunlarımızdan kurtulduk ve bugünlere kadar geldik.”

1932 doğumlu emekli edebiyat öğretmeni Hayri Doğan 1939 depremini şöyle anlatıyor:

“Ben 1939 Erbaa Depremini yaşadım. O zaman 7 yaşındaydım. İki katlı ahşap evde oturuyorduk. Amcam ve halamla biz aynı evde kalıyorduk. Evimizin yanında büyük bir dut ağacı vardı. Evimizin ortasında bir salon vardı ve ev karşılıklı ikişer oda olmak üzere dört odadan oluşuyordu. Bir tarafta biz diğer tarafta amcamlarla halamlar kalıyordu. Depremi ilk hissedenler annem, babam, halam ve abim olmuştu. Annem, babam ve abim damdan kaçarlarken halam nereye kaçıyorsunuz demiş. Bizi kurtarmak için geri dönmüş. Babam, annem ve abim damdan atlarken o eve geri geliyor bizi kucaklıyor, bizi kaçıracak sonra beni kucakladı. Deprem devam etti ise salladığı için beni kucağında tutamadı düşürdü. Fadime halam da sallanıyordu. Bu sefer benden daha küçük olan kız kardeşim Gülşen vardı. Ona sarıldı. Ben düştüğüm yerden kalktım. Kapıyı açtım, salona çıktım, iki üç adım yürüdüm, ev çöktü. O salonun üstünde kangal halinde tütünümüz vardı. O tütünler benim boynumdan geçti. Kırılmış tütün ağzımı, burnumu kapatmış ve burnumun içine girmişti. Halam kaçamamış odada kalmış. Odada aksine babam hastaydı. Sırtını ısıtmak ve terlemek için sobayı yaktırmıştı bildiğimiz teneke soba. Sobada kıpkırmızı olmuştu böyle. Yan taraftaki terek halamın üstüne yıkılıyor o kızgın soba halamın beynine geliyor. Üzerlerine terek yıkıldığı için onlar orda bende onlardan 3-4 metre uzakta salondaydım. Yer kıpırdadıkça tütün kangallarından kafam kurtuldu. Kiremitlere değdi o kiremitlere tutunan çaplamalar vardı. Kafam iki çaplamanın arasından dışarı çıktı. İki çaplama sağ ve sol omuzuma çöktü o çöktükçe beni yere doğru bastırdı ama kafam dışarı çıktı ve yıldızları görüyordum. Köyün üstündeki binaların yıkılmasından dolayı oluşan toz bulutlarını görüyordum. O sırada annem ve babam evin yıkıntıları üzerinde dolaşıyorlar. Şaşırmışlar ve bizi arıyorlar. Benim korkudan dilim tutuldu. Konuşamıyorum.’’Baba’’ diye bağırmak istiyorum ama bağıramıyorum. Nasılsa o karanlıkta babam benim kulağıma bastı. Kulağıma basınca bir şok geçirdim ben, dilim çözüldü ‘’ baba ben buradayım’’ dedim. Onun üzerine babam elleriyle omzumdaki tahtaları parçaladı ve beni çıkardı. Şu kavlağan ağacından (yan taraftaki ağacı göstererek) daha büyük bir dut ağacı vardı bahçede beni o dut ağacının dibine götürdü. Tekrar yıkıntıların üzerine geldi bu sefer o soba evi yakmaya başlamış amcamın evindeki 8 kişi kapı kilitlendiği için çıkamamış. Salona da çıkamamışlar. Cevdet isimli benim en küçük kardeşim beşikte bağlı ve enkazın en altında. Halam ve kız kardeşim var o enkazın altında. Evde yanmaya başlayınca demek ki evimizin yanından bir dere akıyordu o kargaşalıkta babam ve annemin ayaklarına bir kazan takılıyor öyle bir kazan ellerine geçiyor. O dereden su alıp yüzlerce defa dumanın çıktığı yere döktüler ve içerideki ateşi söndürdüler. Böylece depremin altında kalan 11-12 nüfus enkazın altında yanarak ölmekten kurtuldu. Sonra karşıdaki ev yan yatmış yıkılmak üzere o köyde köyün imamı oturuyor o eve gitmişler kazma ve kürek almışlar balta almışlar orada nereden ses ve çığlık geliyorsa oraları eşmişler. Çaplamaları balta ile keserek ve vurarak halamı kurtardılar. Halam yarı canlı yüzünün sağ tarafının tamamı yanmış. Bir yıl Samsunda tedavi gördü ama 5 yaşındaki küçük kardeşim Gülşen’in beynine gelmiş olan soba yüzünden beyni yanmış ve ölmüş. Birde 1 yaşında beşikte sarılı kardeşimi aradılar, taradılar, bulamadılar. Bu sefer amcamları çıkarmaya başladılar. Amcamı ve karısını çıkardılar karısı ölmüş. Amcamın 17 yaşında bir kızı vardı o ölmüş amcamın 5 yaşında bir oğlu vardı o da ölmüş. Amcamın 20 yaşında bir kızı vardı ve Şükrü isminde bir oğlu vardı onları sağ olarak çıkarabildiler, bizim evden dört cenaze çıktı. O zaman bizim köyün nüfusu 300 kişiydi 300 kişiden 105 kişinin cenazesini yıkamadan götürdüler. Mezarlığı öküzlerle sürdüler bir hendek şeklinde küreklerle üstünü eştiler. Üst üste yan yana o hendeğin içerisine gömdüler. Kazmasını küreğini alan komşu köylüler yardımımıza yetişti. Bizim evin bütün enkazını eştiler yataklarımızı, mutfak eşyalarımızı çıkardılar. Bütün parçaları tahtaları bahçeye ayırdılar. O kadar aramaya rağmen küçük kardeşim yok. Komşu köylerden gelen insanlarla birlikte hepimiz o büyük dut ağacının dibinde kalıyoruz. Öğleye doğru dut ağacının tepesinden bir bebek ağlaması geldi çocuğun ağlaması nerden geliyor diye sağa sola baktılar. Dediler ki ağaçtan geliyor abim ve amcamın oğlu ağaca çıktılar. Bebek ağaçta beşiğe sarılmış vaziyette belinden yarı sarkmıştı bebeği çözdüler ve elden ele vererek aşağı indirdiler. Bu depremin bir mucizesi. Köyümüzün hocası bir akıl yürüttü dedi ki; ‘’Bu ağaç deprem anında eğmiştir dalı da o beşiğe takılmıştır doğrulduğu zamanda beşik ağacın tepesinde kalmıştır.’’ Diye yorumladı. Başka komşularımızda dediler ki; ’’Allah melekleri, çocukları korur. Melekler çocuğun beşiğini ağacın tepesine fırlattılar .’’ dediler. Bu tabi dini bir yorum. Bir mucize yaşadık sonra Tokat valisi Erbaa kaymakamı devlet adamları geldi. Bu köyün yeri ova olduğu için tabanı yumuşaktır toprak depreme müsait olduğu için bu köyü buradan kaldıralım dediler. Bu köyü 2 km ötedeki kırlara yerleştirmeyi planladılar. Hükümet ağaç verdi çivi verdi eski evin tahtalarıyla oraya ev yapıldı. Orası kır olduğu için tabanı daha sertti. 1942 de tekrar şiddetli bir deprem oldu o depremde Erbaa tamamen yıkıldı birkaç ev dışında. Bizim köyde o altı sert olan yeni yerde üç ev yıkıldı. Hükümetin bizi oraya taşımadaki haklılığı ortaya çıkmış oldu. Depremi yaşadığım yerin adı Zilfor’du. Günümüzde ise son altı aya kadar Çatılı Köyü olarak geçiyordu. Erbaa’nın Karşıyaka Mahallesidir.”

    1942 depreminin merkez üssü Erbaa, Niksar hattı olduğundan 1939'daki depremden daha fazla can ve mal kaybına sebep olmuş, Erbaa adeta haritadan silinmiştir. Şehirde büyük hamam ile bir kaç ahşap yapı ancak ayakta kalabilmeyi başarmıştır. Ulus Gazetesi 24 Aralık 1942 tarihinde Erbaa’da 418 ölü, 484 yaralı olduğunu,  2155 bina tamamen, 1654 kısmen yıkıldığını, Erbaa’da sağlam 4 ev kaldığını haber veriyor. Aynı gazete 31 Aralık 1942 tarihinde Erbaa’da 2047 evin tamamen yıkılmış olduğunu ve 443 vatandaşın öldüğünü,  106 ağır yaralı, 539 hafif yaralının olduğunu, tespit edilen hasarın yekûnunun 493 ölü,125 ağır, 642 hafif yaralı olduğunu ifade ediyor.

   1942 Depreminde Erbaa nahiyesi 27, merkez kasaba 308 ölü olmak üzere toplam 534 kurban vermiştir. 2295 ev yıkılmış, ayrıca 4 otel, 4 fırın, 127 dükkân, 8 kahvehane, 13 depo ve bir mezbahane ile Belediye binası yerle bir olmuştur. 29 Aralık 1942 tarihli Ulus Gazetesi’nde iki yüz yıllık Talazan Köprüsü’nün insan boyundaki taş korkuluklarını sağa sola savrulmuş olduğunu gördüklerini ifade ediyor.

    1942 depreminde 16 yangın hadisesi olmuş, tutuşan evlerin hemen hemen tamamı yanarak yok olmuştur. 26 Aralık 1942 tarihli Ulus Gazetesi’nde o gece çıkan yangınlardan bazılarında dumanların hala tüttüğünü, Tepekışla ve Aladon’un köylerinin tamamen yıkıldığı ifade ediliyor.

Bu yangınların en acıklısı Aşağı Mahalle'de Osman Aksoy'un evinde misafir bulunan Tekel Müdürü Asaf Güngör ve eşi Naşide Güngör, ambar memuru Saffet Bey ve ev sahibi Osman Aksu, ”İmdat, ümmeti Müslüman yok mu, Allah aşkına bizi kurtarın ne olur kurtarın bizi “ feryatları arasında kurtarılamayarak alevlerin altında can vermişlerdir. İsmetpaşa Mahallesinde tutuşan Fetullah Aytaç’ın evinde de Fetullah Aytaç ve eşi yanarak can vermişlerdir. Bu yangınlardan biri de Gazipaşa Mahallesinde Basri Ünal’ın evinde çıkmış ve ailesi ile bir çocuğu yanmıştı. Şıhlar Mahallesinde çıkan yangında ise, Bekir Palaz, evle birlikte alevlerin içinde can vermişti. Ali Demir’in yanan aynı mahalledeki evinde de Ali Demir alevlerin altında kalarak can vermişti. Gazipaşa Mahallesinde Hafız Salim Ethem Şahin, Şükrü Yaman, Aşağı Mahalleden Koca Seyid, Cumhuriyet Mahallesinden Hendoğlu Yakup’a ait evler yanmış ise de bu evlerin hiçbirinde can kaybı olmamıştır.[29]

Her iki depremin de kış mevsiminde olması, yangınlar çıkması ve binaların ahşap olması sebebiyle bazı depremzedeler yangınlar sonucu hayatını kaybetmesine yol açmıştır. Bu da Erbaa halkı üzerinde psikolojik travmalara yol açmıştır.

 1942 yılında vuku bulan ikinci depremin en acıklı tablolarından biri de Mahmut Çavuşoğlu Aziz Koca’ya ait otel ve altındaki kahvenin yıkılması olayıdır. Sadece bu kahvenin enkazı altında ezilerek 64 kişi can vermiştir.

1942 Depremini Salih Özgür şu şekilde anlatıyor:

“7 yaşındaydım. 1942 de kurban bayramının 3. Günü zelzele oldu. Annemler teyzemlere gitmişti. Gezmeden gelirken yolda başlamış. Annem elinde çocukla duvarın yanına geçiyor. O zamanlar kerpiçten duvarlar vardı. Çim duvarı annemlerin üzerine yıkılınca annemler ölüyor. Ölüsünü hemen bulamadık. Birkaç gün sonra bulabildik. Defnettik. Bu zelzeleden 9 kişi gitti bizden. Teyzem, dedem, ninem, annem(annem hamileydi) ve kardeşim. O gün annem beni teyzemlere götürmek istedi ama ben elinden kaçtım çocukluk işte! Ben kurtuldum diğerleri ölüp gittiler. Babam kaldı sadece. Bu zelzelede yaklaşık 400-500 kişi öldü. Bizde 15-20 gün sığınakta yaşadık zelzeleyi atlatana kadar. Şehir hep yıkıldı, hayat değişti. 1943’te ve 1944’de de oldu. Ama şiddetli olmadı. Buralarda fazla durmadık önce Turhal’a sonrada Almanya’ya gittik. 1 çocuğum ve 1 torunum var.”

Hasan Uzun, yaşadığı depremleri şu şekilde anlatıyor:

“Ben o zamanlar 6-7 yaşındaydım. Ekim (deprem aralık ayında olmuştur) ayının başlarında yer sarsıntısıyla uyandım. Babam o zaman ölmüştü. Hayvanlarımız ahırın altında kalarak can verdi. Köydeki bütün evler yıkıldı. Belediye yardımda bulunmamıştı. Evimizi yeniden onarmaya başladık derken 1942 depremiyle yeniden sarsıldık. Daha toparlanamamıştık bile. 2.deprem bizi çok zor duruma düşürdü. Hükümet inek ve öküz yardımında bulundu. Tam kurtulduk derken 1944 depremi bizi hepten yıktı. Yiyeceğimiz bir avuç buğday bile yoktu. Herkes açlıktan perişandı. Bu sefer Kızılay devreye girdi. Yardım paketleri dağıttı. Sonra yeniden toparlanmaya başladık. Ekonomik faaliyetlerimizi arttırmak için tütün ve buğday yetiştirerek bugünlere kadar geldik.”

Gülhanım Gürbüz depremi şu şekilde anlatıyor:

“ Babam yatak geceliğiyle aldı bizi çıkarttı karın üstüne. Kar var yerlerde. Karın üstünde çıplak ayağız, ayakkabı falan yok. Sonra babam annemi çıkarttı. Kız kardeşlerim yok. Babam kızlar yok deyince annem bağırmaya başladı. İnsan ne yapacağını bilmiyor. Annemin elini tuttum ama annem kendinde değildi. Her yerden çığlıklar geliyor. Evler harabe olmuş. Neyse öyle böyle derken sabah oldu. 1-2 ev anca kalmış gerisi hep yıkılmış. Bir binada 7-8 tane ölü var. Bizim evden sadece 4 tane ölü var. Sonra bize çadır verdiler. Düz bir yer bulduk, karı süpürdük serdik çadırı. Sonra yemek geldi, ne kadar acın olsa da yemek zorundasın yiyorsun işte.  Ara sıra yine sarsıntılar oluyor.”

1939, 1942 ve 1943 Depremlerini Erbaa şehir merkezinde yaşayan Ahmet Bulut deprem anında yaşadıklarının şu şekilde anlatıyor:

“3 katlı ahşap evde yaşıyorduk. İlk depremi 1939 senesinde yaşadık deprem Erzincan ağırlıklıydı Erbaa da aşırı yıkım oldu. 1942, 1943 de iki deprem daha yaşadık sağlam çok az ev kaldı depremden sonra evleri hasar gören halk kendi imkânları ile baraka yapıp barındılar bir kısmına da Kızılay çadır verdi halk barakalarda yaşamaya başladı. İlk depremden sonra kalan binalar 1942 ve 1943 yılında olan depremlerde 7,8 bina kalmak suretiyle tamamen yıkıldı. Halk artık baraka olarak tabir edilen yerlerde oturuyordu. Okul bahçeleri boş arasa ve benzeri yerlerde barınıyorlardı. Hakimoğullarına ait 2 katlı tütün deposunun üst katına ofis tarafından buğday konulmuş üst kat yıkıldığı halde çok sağlam olan alt katta yüzlerce aile barınıyorlardı. Binalar zarar gördüğü gibi yollar ve arazilerde yarılmalar olmuştu. Öyle ki o yarığa isabet eden ağaçlarda ortadan ikiye yarılmıştı. Bu halde Bakanlar Kurulu kararıyla Erbaa’nın eski yeri terk edilerek 3,4 kilometre güneyde zemini sağlam olan araziye yerleşmeye karar verilmişti. İhtiyaç sahibi Koyulhisar’dan Kelkit ırmağından çam tomrukları nakil edilerek kurulan kereste fabrikasında tahta ve ağaç haline getirilmiş ve açılan taş ocaklarında taş çıkarılarak deprem tipi ev yapılmak üzere halka dağıtılmıştır artık eski Erbaa’da yaşamak yasaklanmıştı. Ardıçlık mevkiinde bina yapılmasına izin verilmişti. Köylerde de buna benzer yıkımlar olmuştu.”

1939 Depreminde olduğu gibi 1942 Depremi’nde de şehir merkezinde olduğu gibi fay hattına yakın köylerde büyük tahribata uğradılar.  

1942 Depremi olduğunda Bölücek Köyü’nde yaşayan Şerife Uyar olayı şu şekilde anlatıyor:

“Deprem sırasında Bölücek köyündeydim. Depremi orada hissettim. Deprem sırasında çeşmenin önündeydim. Çeşmenin orada su dolduruyordum. Annem evdeydi. Çeşmeden doldururken komşular sıra bekliyorlardı. Çeşmenin önü kocaman bir boşluk alandı. Biz orda kaldık. Evler gözümüzün önünde teker teker yıkıldı. Sonra evimize gittik. O kadar ağacın çivilerin yıkık dökük yerlerin içinden nasıl geçtiğimi hatırlamıyorum. Eve gittim, bizim ev iki katlıydı ikinci kat yıkılmış birinci kat ise yan yatmış. Amcam o sırada hastaydı. Yukarı katta yatıyordu oradan nasıl çıktıysa çıktı. Akrabalarımdan ciddi bir şekilde yaralanan olmadı. Komşunun evi bizim kapının önüne doğru yıkılmıştı. Annemi içerden biz çıkardık. Deprem sırasında yangınlar çıktı, evlere su çektiler. Kaç yaşında olduğumu tam olarak hatırlamıyorum. Henüz evlenmemiştim 15-20 yaşlarındaydım. Pek çok ölen oldu. Battaniyelere, çarşaflara ölülüleri sarıp götürdüler. Mezarlığa götürdüler. Hemen yıkadılar ve gömdüler. Depremde ne olduğunu anlamadım. Tabi ki korktum ama çok etkisinde kalmadım. Ben küçükken de bir deprem yaşamıştık. En azından Erbaa depremi kadar can ve mal kaybına sebep olmamıştı.”

1942 Depremini yaşayan Mustafa Balcı şu şekilde anlatıyor:

“Karayakadan geldiğim zaman Kelkit Çayı kurumuştu. Erek Mahallesine geldiğim zaman da evler hep yıkılmıştı. Depremde binanın altında kalanlar, ölenler olmuştu. Yaralılar da bizi kurtarın, ne olursa olsun bizi kurtarın diye bağırıyorlardı. Toprak bölünmüştü, yarıkların içine bir insan düşüyordu. Ben de hemen yardıma gittim ve küçük bir kız kız çocuğunu duvarın altından kurtardım. Tedavi etmeye götürdüm. Hastane yıkılmıştı bu yüzden çadıra götürdüm ve tedavi ettirdim. O depremde birçok insan telef olmuştu. Birçok insan da binaların altında kaldı. Bu depremden sonra Erek Mahallesi otogardan yukarıya taşındı. Aylar sonra Kelkit Çayı eski haline döndü.”

     1942 Depremini yaşayan Şükrü Gülmez olayı şu şekilde anlatıyor:

“Kurban bayramının üçüncü günüydü. Tam hatırlamıyorum ama öğlenden sonra falandı. Sarsıntı o kadar şiddetliydi ki köyde hiçbir ev kalmamıştı. Ölü de bayağı çoktu. Çevre köylerde de ev kalmamıştı. O zamanlar köyde göç başladı. Erek yolun alt tarafındaydı ve depremden sonra yolun üst tarafına yani şimdiki yerine geçti. Tabi o zamanlar Erbaa’ya çok gidemiyorduk. O yüzden Erbaa’nın durumunu sonradan öğrendik. Benim iki kızım bir oğlum vardı. Bu depremle bir kızımı kaybettim. İşte böyle oldu.”

1942 Depremini Hayati (Doğanyurt) Köyü’nde yaşayan Cemal Karabela olayı şu şekilde anlatıyor:

“ Deprem güneşin batma zamanında oldu o sırada evdeydim. Enkazın altında kaldım kendi uğraşlarımla sürünerek ışığın olduğu tarafa gidip binanın yıkıntısından çıktım. Oradan tavana çıktım ve evin dümdüz olduğunu gördüm. Babam karşıdan geliyordu. Babamla kim var kim yok diye baktık evin altından öküzlerin sesi geliyordu öküzlerde ölmüştü. Bir koyunum vardı öküzlerin altında yatıyordu öküzlerin üstüne hezenler düşünce onun üstüne düşmemiş ve o kurtulmuştu. Babamla birlikte enkazın altında kalanlara baktık şans eseri burnum bile kanamadan çıkmıştım. Kız kardeşim o sırada samanlığa gitmiş ve alıp eve gelecekken deprem oldu ve samanlık üzerine yıkıldı ertesi gün cesedini bulduk. Ertesi gün üst kata çıktık ve nenemde ölmüştü diğer odada beş kişiyi diri olarak çıkardık. Ertesi gün beş kişiyi defnettik.

Şu anki evimizin bulunduğu yere depremden sonra yerleştik. Depremden sonra 4 odalı bir ev yaptık, abim Mahir de başka bir yere göçtü. Diğer köylerden haberim yoktu fakat Yusuf bizim köyde hasar daha fazla diyordu.”

 1942 ve 1943 yılında ölenlerin bir kısmının Tepeşehir’deki mezarlığa defnedildiğini mezar taşlarından anlıyoruz.

 

ERBAA’DA DEPREM VE SONUÇLARI         

Merkezi

Şiddet

Ölü

Yaralı

Yıkılan Ev

 

 

Erzincan

7,9

921

585

2276

 

 

Niksar-Erbaa

6,9

534

629

2295

 

 

1943* Tosya-Ladik

7.3

163

492

3200

 

 

 

   *Deprem bölgesinde incelemeler yapan Sıhhat ve İçtimaı Muavenet Vekili Hulusi Alataş 13 Aralık 1943 tarihinde TBMM’de konu hakkında bilgi verirken, Tokat vilayetinde can kaybının 507, yaralı sayısının 171 ve yıkılan ev sayısının 3201 olduğunu belirtmiştir. Bu rakamlarda Erbaa dışında kalan bölgeler var mı, bilemiyoruz. Yukarıdaki rakamlar 1 Aralık 1943 tarihli Erbaa için geçerli olan rakamlardır.

 Art arda yaşanan depremler çeşitli trajedilerin yaşanmasına da yol açmıştır. Aile bireylerinin ve aile büyüklerinin kaybedilmesiyle parçalanmış aileler ortaya çıkmıştır. Bazı çocuklar öksüz ve yetim kalmışlardır. Bu çocuklardan on altısı Malatya Çocuk Esirgeme Kurumu’na gönderilmişti. 28 Şubatta da yetim kalan çocuklardan üçü Adana’ya ve on yedi çocuk da Ankara’ya gönderilmişti.[30]

Depremlerde yatılı teşkilâtı dağılmış bulunan Erbaa Çocuk Esirgeme Kurumu, depremler dolayısıyla 38 öğrenciyi yurdun muhtelif yerlerine aktarmak suretiyle Devletçe tahsil yaptırılmaları sağlanmıştır. Bugün, bu öğrencilerden birçoğu okuyarak yüksek mevkilere yükselmiş bulunmaktadırlar. Bunlardan başka Erbaa Çocuk Esirgeme Kurumunda okumuş ve daha sonraları çeşitli okullardan mezun olmuş birçok kimseler vardır.

Erbaa Çocuk Esirgeme Kurumu, bu kurumdan zamanla yararlanmış bulunan öğretmen Cemal Avcı, Abdurrahman Özkan, Hayri Kara, Hacı Mevlüt Kaptan ve ayrıca Çocuk Kitaplığı öğretmeni Ziya Ateş’ten teşekkül eden bir kurul tarafından yönetilmiştir.

Salih Cer Himaye-i Etfal talebeleri ile ilgili hatırladıklarını şu şekilde ifade ediyor:

“Köylerdeki yoksul çocuklardan ilk mektebi okuyordu. Mezun olduktan sonra Ladik köy enstitülerine gönderildiler. Şahısların yardımı ile okuyorlardı.”

İsmet Çakmak Himaye-i Etfal talebeleri ile ilgili hatırladıklarını şu şekilde ifade ediyor:

“Himaye-i Etfal depremde annesi ve babasını kaybetmiş veya fakir düşmüş ailelerden alınan çocuklardan oluşuyordu. Holüne kadarda içeri girdiğimi hatırlıyorum. Bilal Efendi vardı. Masraflarını herhalde devlet karşılıyordu. Çokları köy enstitülerinde öğretmen oldu. Ladik’te okudular. Yaşantıları iyiydi. “

Bu konu ile ilgili olarak bir zamanlar Himayeyi Etfal yurdunda kalan Cemal Avcı şu bilgileri vermiştir:

“İlkokulu eski kasabada Taşova İlkokulunda okudum. Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin yurdunda kaldım. Daha sonra Ladik Akpınar Eğitim Enstitüsüne devam ettim. 1946 yılında buradan mezun oldum ve Kozlu köyünde göreve başladım. O zaman öğretmenlere okulların bitişiğinde arazi veriyorlardı. Araziyi öğretmene takviye olarak veriyorlardı. Çalışmalar modern şekilde yapılıyordu. Meyvecilik, seracılık yapıyordu. Köylüler gelip bakıyorlardı. Değirmenli köyünde seracılığın başlamasında benim etkim vardır.”

     Yaşanan depremler yerleşmenin tahribi kadar şehrin nüfus gelişimini ve ekonomik hayatını oldukça etkilemiştir. Erbaa’nın 1927 yılında 5625 olan nüfusunun 1935 yılında 6951 kişi olduğu görülmektedir. 30 Aralık 1939 tarihli Ulus Gazetesi’nde Erbaa’nın şehirde 6951, köylerde 62318, toplam 69.269 kişiden oluştuğu ifade ediliyor.

1939,1942 ve 1943 depremlerinde ölenleri düşündüğümüzde Erbaa nüfusunda ciddi düşüşler yaşanmıştır. 1935-1945 arası dönemde nüfus artışının duraklama hatta sayı olarak azalma sürecine girdiği görülmektedir. Yine de elimizde Erbaa’nın 1942 yılına ait sağlıklı bir nüfus verisi yoktur. Erbaa nüfusu 1950 yılında 7034 ile 1942 yılı nüfusuna ulaşabilmiştir. 1960 yılında ise 10.738 kişi idi. Depreme maruz kalan yerleşmelerde gerek can kayıpları gerekse göçler nedeniyle nüfusun azalması, başka alanlarla ilgili çalışmalarda da belirlenmiştir. Aşağıda yer alan Erbaa nüfus tablosunda görüleceği gibi 1950-1960 yılları arasında nüfus yaklaşık 3700 kişi ile %53 artarken, 1927-1950 arasında 23 yıllık dönemde yaklaşık 2400 kişi ile % 43 arttığı görünmektedir. 1927-1950 arasında nüfus artış hızının düşük olmasının en önemli sebebi 1939, 1942 ve 1943 yıllarında art arda yaşanan depremlerdir. Buna İkinci Dünya Savaşı’nın zor şartları da eklenebilir.

  

Erbaa Merkez ve Köylerinin yıllar itibariyle toplam nüfusu

 

YILI

ŞEHİR NÜFUSU

KÖY NÜFUSU

TOPLAM

1927

5.625

49.120

54.745

1950

7.034

38.636

45.670

1960

11.738

49.151

59.889

1970

15.606

59.086

74.692

1980

25.243

66.020

91.263

 

 

 

 

1985

28.840

64.413

96.253

1990

33.554

66.042

99.596

1997

43.132

56.633

99.765

2000

47.758

52.828

100.586

2007

56.810

38.848

95.658

2009

58.845

38.716

97.561

2010

59.901

35.914

95.815

  

Kaynak: http://www.erbaaliyiz.com/erbaa-hakkinda-nufus-ve-nufus-dagilimi#slide-0-field_haber_resimleri_gorrsel-7

 

b-     Ekonomik Sonuçları

Deprem öncesi Erbaa’nın en önemli ekonomik faaliyeti tütüncülüktü. Tütüncülük ilçenin ekonomik hayatında rol oynadığı gibi ticari faaliyetinin de esasını teşkil ediyordu. Erbaa tütünleri Türkiye ve dünyada Taşova tütünleri adıyla şöhret bulmuştu. Yakma hassası, rengi,  verimi ve kokusu itibari ile de bu tütünler bütün harmanlara girer ve ihraç malları içerisinde birinci sırada yer alırdı. Mübadele sırasında Erbaa’ya Selanik’ten özellikle tütüncülükle uğraşan ailelerin getirildiğini tarihi kayıtlardan ve Erbaa’daki ailelerden anlıyoruz. Bu da Erbaa’da tütüncülüğün gelişmesine yol açmıştır.

Erbaa’da tütün üretimi konusunda Salih Cer ise şunları söylemiştir:

“Erbaa’da tütün için yabancı şirket temsilcilerinden gelenler vardı. Avusturya, Felemenk gibi. Satılamayanları Tekel alıyordu. Ta Romanya’dan, Belçika’dan tütün almaya geliyorlardı”

İsmet Çakmak tütün alımı ile ilgili şunları ifade etmiştir:

“Turhal’dan Erbaa’ya geldiğim zaman tütünlerini Tekel’e getiriyorlardı. Romanya, Bulgaristan, Avusturya gibi ülkelerden yabancı tüccarlar geliyordu. Aileleriyle geliyorlardı. Samsun’a denizden oradan da karadan Erbaa’ya geliyorlardı. “

Depremin etkisi sadece can kaybı ve binaların hasar görmesi ile sınırlı kalmamış, binalarla beraber Erbaa ekonomisi de zarar görmüştür. Ekonomik açıdan kimsenin yardımına muhtaç olmayan insanlar yardıma muhtaç hale gelmiştir. 1942 depreminde dört otel, dört fırın, sekiz kahvehane, 127 dükkân, 13 depo, bir parti binası, bir mezbahane ve belediye binasının yıkılması Erbaa ekonomisinin aldığı büyük yarayı gözler önüne sermektedir. 1942 depreminde 16 yangın tespit edilmiştir. Yanan evlerin depolarında saklanan tütünler de yanmıştır. Örneğin sadece bir evde (Basri Ünal'ın evinde) 2,5 ton tütün yanmıştır. Bu da Erbaa ekonomisinin aldığı büyük yarayı anlatan önemli bir örnektir.

Ziraat Vekâleti, Tokat Vilayeti’nde deprem felaketine uğrayan çiftçilere tohumluk yardımı yapılmasına karar vermiş, bunun için Tokat’ın Erbaa kazasına 70 ton buğday ve 70 ton arpa, Niksar kazasına 50 ton buğday tohumluğunun felakete uğrayan çiftçilere hemen dağıtılarak ektirmelerinin sağlanmasını vilayete bildirmiştir. Ayrıca Vilayet’ teki felaketzedelere ücretsiz verilmek üzere kerestelik ağaç ihtiyacı belirlenmiş ve çevredeki ormanlardan ağaç kesme izni verilmiştir.[31]

      Erbaa yeni yerleşim yerine taşındıktan sonra tütün üretimi devam etmiş, ama zamanla ekonomi alanında alternatifler ortaya çıkmıştır. Depremin yaşandığı bölge ve çevresi Kelkit Irmağı’nın geçtiği bölge olduğu için alüvyonlarla kaplı olması tuğla sanayisi için önemli bir hammadde kaynağı olmuş ve tuğla sanayisi kurulmuştur. İlk tuğla fabrikası Harun Yüksel tarafından kurulmuş ve zamanla sayıları artmıştır. Erbaa’da tuğla sanayinin gelişimi ile ilgili Osman Ateşli şunları söylemiştir:

    “İlk önce yerli tuğla üretimi vardı. Marsilya kiremidi ilk olarak Harun Yüksel tarafından getirildi. O zaman kol gücüyle çalışıyordu.”

 c-      Kültürel Sonuçları

 

     Erbaa fotoğraflarından Erbaa evlerinin genellikle iki katlı ahşap binalardan oluştuğunu görmekteyiz. Bunların yanında tek katlı ve üç katlı binaların da olduğunu görüyoruz. Evler ahşap karkas tekniği (hımış) ile yapılmıştır. Aynı dönemde Tokat, Niksar ve Erbaa’da evlerin yapı tekniği aşağı yukarı aynıydı. Tokat evlerinden hareket edersek zemin katlar taş olup, hizmet işleri için kullanılmaktadır. Üst katlar asıl yaşam alanı olup, farklı biçimlerde çıkmalarla sokağa açılmıştır. Evlerde ikiyüzlü iç sofalı ve üç tarafı odalı dış sofalı plan tipleri görülmektedir. Bunun dışında tek yüzlü iç sofalı ve iki tarafı odalı dış sofalı plan rastlanmaktadır. Evlerin dış cepheleri oldukça sade olmasına rağmen iç mekânda ahşap ve alçı malzemeyle yapılan süslemeler dikkat çekmektedir. Binalar yan yana bitişik nizamda yapılmış, bu yapı tarzıyla insanlar arası ilişkiler daha sıkı yaşanmıştır.[32]

  Deprem Öncesi Erbaa Evleri

 

 O dönemde çocuk yaşta olan Naciye Köse evlerin özelliklerini şu şekilde ifade ediyor:

“Evler genelde iki katlıydı. Yeni evimiz üç katlıydı. Avluda çamaşır yıkama yeri ve fırın vardı. Dıştan merdiveni vardı. Bodruma mağaza denirdi. İkinci kattan üçüncü kata iç merdiven vardı. Kış için odun kömürü alınırdı. Araba ile alınırdı. Kömürler Sokutaş köyünden gelirdi. İçerde iki üç adımla çıkılan selamlık yeri vardı. Etraf oradan seyredilebiliyordu. Salon büyüktü. Bizim evde yoktu. Bazı evlerde vardı.”

Şahabettin Ateş’te şu şekilde anlatıyor:

“Eski zenginlerin evinde mobilyalar, meyve bahçeleri, mobilyalar, çifte havuzlar, şadırvanlar, şato gibi evler. Babam merkez vaiziydi. İstanbul tahsilliydi. Tütün tüccarlığı yaptı. Bir tanıdık bizim evi görmüş, “Dolmabahçe sarayının içi gibi” demişti. Ermeni eviydi. Boy aynası vardı, Avrupa yapısıydı.”

Yeni Erbaa’da evler deprem tipi olarak dizayn edilmiş ve tek katlı, temeli taş, üstü ahşap, bahçeli binalar olarak yapılmış, eski yapı tarzları terkedilmiş, böylece yüzlerce yılda oluşan bir gelenek ve kültürde yok olmuştur. Sadece eşraftan bazı kişiler yeni yerleşim yerlerinde eski Erbaa evlerini kısmen yansıtan binalar yapmışlardır. Mustafa Bey Konağı, Reşit Bey Konağı, Dokumacıoğlu Konağı, Sermet Durmuşoğlu Konağı bu tip yapılar arasındadır.

 Deprem felaketleri sonrası bazı şiirler ve destanlarda yazılmıştır. Şiirlerden biri Emekli komiser Hakkı Sami Aydurmuş’a aittir ve 1942 yılında yazılmıştır:

 

Seneden bir ricam ey dertli kalem.

Ansızın yüklendi boynuma elem

Ben sana bir şeyler söylesem bilmem

Lütfen yazar mısın kalem kalem

27 Kanun evvel gecesi

Felaket devrinin ilk merhalesi

Şu görünen yangın acep neresi 

İşte söylüyorum yaz kalem kalem

Yangın yanan bir bekçinin hanesi

Bak yanıyor çocukları, annesi.

Eyvah! Bulunmuyor halas çaresi.

Tahammülün varsa yaz kalem kalem

Felaket anında bak neler oldu

Yıkıldı Erbaa cesetle doldu.

Nice menekşeler, laleler soldu

Bu kara günleri yaz kalem kalem

Nasıl arzedeyim felaketleri

İnsanları yaptı kemikle deri

Bunun adalette varsa da yeri

Sen takdir eyle de yaz kalem kalem

Kasabam yaslıdır bir ufak dağa

Kurumuş suları akmıyor bağa,

Bakınız yanıyor güzel Erbaa

Gözyaşım hokkandır yaz kalem kalem

Utan yaptığından ey zalim zemin

Sende vefa yoktur eylerim yemin

Bu çarhı bozuğu yaz kalem kalem

  

d-     Psikolojik sonuçları

 

      Depremlerin insanlar üzerinde en uzun süreli etkilerinin olduğu alan psikolojidir. Depremi yaşayan ve bilhassa enkaz altında kalan, yakınlarını kaybeden, ya da öksüz ve yetim kalanlar üzerinde bir ömür boyu sürecek travmalara yol açmaktadır. Aile bireylerinin ve aile büyüklerinin kaybedilmesiyle parçalanmış aileler ortaya çıkmıştır. Depremlerden sonra bazı öksüz ve yetimler başka illerdeki çocuk esirgeme kurumlarına gönderilmiş, bu yerlere alışmak ve depremin psikolojik etkilerini buralarda atmak zorunda kalmışlardır. Erbaa depremlerinin insanlar üzerinde yaptığı bir diğer psikolojik etki de depremlerin kış mevsiminde yaşanması ve evlerin ahşap olması dolayısıyla çıkan yangınlarda hayatını kaybedenlerin bağrışmaları ve yakarışları olmuştur. Olayları yaşayanların üzerinde en fazla durdukları konulardan birisi de bu yangınlar ve orada hayatını kaybedenler olmuştur.

 e-      Erbaa şehrinin yerinin değiştirilmesi, eski ve yeni Erbaa

 Eski Erbaa, alüvyon arazi üzerinde kurulmuş olup, gerek Kuzey Anadolu Fay Zonu üzerinde yer alması, gerekse 1942 Niksar-Erbaa deprem kırığı ve Esençay Fayı'na yakın bir konumda bulunması nedeniyle deprem bakımından oldukça riskli bir bölgede yer almaktadır. Erbaa’nın, 1939, 1940, 1942 ve 1943 yıllarında artarda gelen depremlerle büyük yıkıma uğraması, şehrin bulunduğu yerde ayakta kalmasının mümkün olmayacağı, taşınmasının kaçınılmaz olduğu fikrini uyandırmıştır. 1943 depreminden sonra 1944 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla 15.04.1944 tarihinde fiilen eski kasabanın bulunduğu yerden 2 km. kadar güneye (“Ardıçlık” olarak adlandırılan yere) taşınması kararlaştırılmıştır. Taşınma işine devlet öncülük etmiştir.[33]

Tokat Valisi tarafından 29 Mart 1944’de Başbakanlığa gönderilen bir yazıda Erbaa’nın yeniden inşası için yapılan hazırlıklar ve gerekli olan maddi kaynak hakkında bazı bilgilere rastlamaktayız. Buna göre, Erbaa imar planı Belediye Meclisi tarafından da kabul edilerek onay için Ankara’ya gönderilmiştir. Onay geldikten sonra inşaat başlayacaktır. Uzun bir süredir 1942 ödeneğinden elde kalan halka ait yardım parası ile 165000 liranın Niksar ile Erbaa’da inşa edilecek resmi kurumlara ait binaların ve umumi yerlerin hangilerine verilmesi gerektiği incelenmektedir. Yollar, hükümet binaları, okullar ve 47 memur evi inşaatı için iki milyon beş yüz bin liraya ihtiyaç vardır. Valilik tarafından halka yapılan yardım çok azdır. Milli bankalardan alınacak krediye büyük oranda ihtiyaç vardır. Erbaa halkının, evlerinin inşası için kendilerine verilecek krediyi beş senede ödeyecekleri tahmin edilmektedir. Ziraat Bankası veya başka bir milli bankanın Erbaa’da ev yapanlara iki milyon liralık bir kredi açması için Başkentin yardımı gerekmektedir. 15 Nisan 1944 tarihinde yeniden kurulacak olan Erbaa’nın temeli törenle atılmıştır. [34]

O dönemde bir genç olan Ali Bulut taşınma sürecini şu sözlerle anlatır: “ Alman şehir plancının yaptığı planın uygulanmasına Ali bey refakat ediyordu. Ziya Kasnakçıoğlu ve Enver Saatçıgil’in büyük fedakarlıkları oldu. Her haneye ihale ve tahsis yapıldı. Kızılay tarafından halka büyük yardımlar yapıldı. Kızılay başkanı Eşref Yıldırım idi. İverönü, Geyne ve Taşova’daki taş ocaklarından tamamına taş yardımı yapıldı ama kereste yardımı yapılmadı. Halkın bir kısmı kereste ihtiyacını eski kasabadaki yıkıntılardan karşıladılar. Tomruklar Koyulhisar’dan Kelkit çayına bırakıldı. Tomruklar ırmaktan Erbaa’ya ulaştı. Tespit edilen ailelere kereste yardımı yapıldı. Mimar Ali Aksu vardı, kendisi aslen mimar değildi. Fakat hazır planları halka dağıttığı için halk kendisine mimar derdi. Kasabanın nirengi noktaları tespit edildi. Halka arsalara göre deprem tipi evlerin (8x8,10x8,10x10, 10x11, 12x12) hazır planları dağıtıldı. Ardıçlık mevki eskiden bağ evlerinin olduğu bir yerdi. Buraya taşınılınca evlerin yapımı için Gümüşhane’den taşçı ustaları, Karadeniz sahilinden ahşap ustaları geldiler, binlerce usta. Şehir şantiye alanıydı. Hükümet konağı, sağlık ocağı, 161 tane de lojman yapıldı.”

Yeni Erbaa’ temelinin atılması münasebetiyle Tokat CHP milletvekili Refik Ahmet Sevengil şunları yazmıştı:“.... İlk günlerde harabelerin üzerine yeni barakalar yapılmasına izin verilmişti. Fakat aynı zamanda ilim hizmete koşuldu, jeologlar gönderilerek günlerce incelemeler yaptırıldı. Kasaba yerinin dolma, çamur, alt ve üst tabakaları çürük, daima sarsıntılarda kayacak, her zaman yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyleyen raporlar önünde Hükümet, kasabanın yerini değiştirmeye karar verdi. Uzun çalışmalar sonunda yeni şehir planı tamamlanmıştır. Bu plana göre Ardıçtepe’de yeni Erbaa’yı kurma programının tatbikatına başlanmıştır. Hükümet yolları, resmi daireleri, memur evlerini yapacak, meydanları düzelterek yeni şehrin eksikliklerini tamamlayacaktır. Osmancık’tan satın alınan kereste fabrikasının kurulması bitmiştir. Bugünden itibaren çalışmaya başlıyor. Yüz yirmi ton çivi aylardan önce hazırdı. Koyulhisar’dan alınmış olan 7.000 metreküp kereste halka parasız veriliyor. Belediyeler Bankasından ödünç alınan para yeni Erbaa’nın hususi binalarının yapılıp tamamlanması için halka yardıma ayrılmıştır”.[35]

Temel atma töreni kalabalık bir halk kitlesi önünde yapılmıştır. Bu törende, yeni kasabanın kereste ihtiyacını karşılayacak olan hızar fabrikası Tokat Valisi ile Vilayet çalışanları, komşu kaza kaymakamlarının ve halkın katılımıyla açılmıştır. Erbaa Kaymakamı, bu fabrikanın yeni kasabanın kurulmasına yetecek kadar kereste ihtiyacını karşılayacağını belirtmiş ve halkın şükran hislerini ifade ederek fabrikanın açılışını yapmasını validen rica etmiştir. Vali, fabrikanın Erbaalılara uğurlu olmasını dileyerek kurdeleyi kesmiş ve işletmeye açmıştır. Törene katılan misafirler şerefine Belediye tarafından öğle yemeği verilmiştir. Temel atma töreninden sonra Tokat Valisi İzzettin Çağpar’ın Hükümetten talepleri devam etmiştir. Örneğin, 6 Haziran 1944 tarihli telgrafta, nakliyat ve karakol binaları ile 35 köyde köy okulu inşasının yanında kazanın okulları, yolları, suyu, belediye binası, memur evleri inşasının gece gündüz devam ettiğini belirterek, satın alınan hazır eşya fiyatları, nakliyat üzerinde çok büyük fiyat farklarına sebep olduğundan ve buna karşı verilen ödeneğin çok az olmasından şikâyet ederek Vilayet emrine en azından bir milyon beş yüz bin lira ödenek ayrılmasını talep etmiştir. Nihayet yoğun çalışmalardan sonra tamamlanan Erbaa’nın yeni resmi müesseseleri ve halkevinin açılış töreni 26 Ağustos 1945 Pazar günü saat 11.00’de yapılmıştır. Erbaa Belediyesi bunun için bir davetiye hazırlamış ve ilgili kişi ve kurumlara göndermiştir.[36]

Hükümet Konağına 05.04.1944 tarihinde başlanmış 26.08.1945 de bitirilmiştir.  Bina 330.000 liraya mal olmuştur. Bütün resmi daireler bu binaya sığacak durumdadır.

O dönemi yaşamış olan Salih Cer hükümet Konağının yapılmasını şu şekilde ifade etmiştir:  “Hükümet Konağını Samsun’dan Mısırlıoğullarından Nuri Mısırlıoğlu yaptı, kendisi müteahhitti. Önündeki taşlar da Niksar’dan geldi. “ 

 Yeni Erbaa’da inşaat sistemi deprem felaketini en aşağı bir hadde düşürmek maksadıyla belirsiz istikametlerden gelen deprem kuvvetlerine karşı koyacak ahşap karkas, yeni Erbaa inşa sisteminin merkezini teşkil edecektir. Bu sistemin en üstün vasfı ise elastikiyet özelliğine sahip olmasıdır. Karkas inşaatlarda; 1-Binanın sağlam bir zemine oturması 2-Bina temelinin harçlı taşla yapılması 3- En iyi özellikte malzeme düzgün ve sağlam kereste kullanılması 4-Ufkî, kutri dikmelerden, oluşan heyetin alt ve üst boşluklarda teşekkül eden düğüm noktalarında tam bir birlik gerektir. Binanın her iki yönden gelmesi muhtemel deprem kuvvetlerine karşı mukavemet edebilmesi için kuturların her iki yönde mütenazıran hatıl mahiyetinde boşluk altlarından ve üstlerinden geçen ahşap kirişlerin bu dikmelerle sıkıca irtibatı ve birliği temin olunmalıdır. Dikmelerin maktaları 0,10x0,10 metreden aşağı düşmemelidir. Bu tertip binalarda heyetin birlikte çalışmasını temin için alt ve üst başlıkların hizalarında tavan ve döşeme kirişlerinin kuvvetli bir şekilde bağlanmaları dayanma bahsinin ruhunu teşkil eder. 5- Ahşap karkas arası; a-Harçlı tuğla; b- Kerpiç tuğla ile doldurulur. Ancak bu dolguların deprem tesiriyle dışarıya fırlamamsını temin için hiç değilse duvarların her iki tarafından çıta çakılmalıdır ve bunlar üzerine vurulacak kıtıklı ve takviye harçlı sıva mükemmel bir mesken vücuda getirir. 6-Döşemeler; duvarların intikal edecek ufkî kuvvetlere dayanacak şekilde yapılmalı gerek birbiriyle gerek duvarlara sıkı bir surette bağlanmalıdır. Muhtelif katlarda bulunan döşemelerin birbiri üzerinde aynî bir şakul istikametinde olmaları ve iki müzavî duvar hasılasının döşeme ortasından geçmesine bilhassa dikkat olunmalıdır. Çatı döşemelerini (tavan) taşıyacak olan çerçeveler çatı iskeletinden müstakil bir şekilde çalışmalıdır. 7-Tavanlar; ağır malzeme depremde en çok zayiata sebep olabilir. Bunun için mümkün olduğu kadar kolay dağılmayan, fakat en hafif malzeme kullanmak suretiyle tavanları örtmek lazımdır. 8- Çatılar; üzerinde bulundukları duvarların merkez sıkletlerine yalnız şakulî sıkletleri intikal ettirirler. Her türlü ufkî kuvvetlerin duvarlara intikaline manî olurlar. Bunu temin için yanlama kirişlerle müttahit bir surette çalışan gergilerle teçhiz olunmaları lazımdır. Bundan başka makasların arzanî olarak birbirine bağlanması bilhassa ufkî kuvvetlere dayanma bakımından çok lüzumlu bulunmaktadır. Deprem bölgesinde çatı arasının her ne surette olursa olsun bir hizmete tahsis yasaktır. [37]

Hükümet Konağının yanında yapılmıştır. Bir meclis salonu, 9 odası, bir vestiyerlikten ibarettir. Binanın inşaatına 05.07.1944 tarihinde başlanmış, 26.12.1944’te bitirilmiştir.

 Modern bir cezaevi inşasına kasabanın batı tarafında başlanmıştır.8 oda, 4 tuvalet, koridor, hamam ve çamaşırlıktan ibaret bulunmaktadır. İhale tutarı o zamanın parası ile 61.000 liradır. İnşaata 15/07/1946 tarihinde başlanmış ve 30/09/1946 tarihinde bitirilmiştir.

Büyük Camii

 

Yeni kasabanın merkezinde, halkın ve Kızılay inşaat komisyonunun el ele vererek ortaya çıkarmış oldukları fevkalade, güzel ve şirin bir binadır. Genişliği 13,50 metre kadar uzunluğu da 24 metredir. İçerinde 200 kişilik balkonu vardır ve yüksekliği 6,5 metredir. Binaya eski Erbaa’daki camilerin malzemesinden faydalanılarak başlanmıştır. Sarf edilen miktar 40.000 lirayı bulmuştur. Camiye başlama tarihi 01/08/1945 ve bitirme tarihi 01/08/1946’dır.

 Depremlerden önce 800 civarında hanenin bulunduğu Erbaa'da, geniş aile yapısı hâkimdir ve bir hanede (evde) bazen birkaç aile birlikte yaşamaktadır. Yaşanan depremlerle birlikte, geniş aileler birkaç parçaya bölünerek küçük barakalarda ayrı ayrı kaldılar. Yeni Erbaa'ya taşınıldığında, bu kişiler yine ayrı ayrı kalmak arzusunu gösterince, mesken talebinin 1100 haneye çıktığı belirtilmektedir.

Türkiye’de deprem ve başka nedenlerle yeri değiştirilen yerleşmelerle ilgili çalışmalarda taşınılan yerlerde geçim kaynaklarını kaybetme, içme suyu temini sorunu yapı-kültür uyuşmazlığı, arazi kullanım sorunları gibi çeşitli sorunlar yaşandığı belirlenmiştir. Erbaa’da da kısmen de olsa bu tür sorunlar yaşanmıştır.

O dönemi yaşayan Şahap Ateş, deprem sonrası Erbaa’nın taşınmasını şu şekilde anlatıyor: “1939 yılındaki depremde evimiz yıkılmadı. İkincisinde (1940 depremi) ben evde yoktum. 1942 yılında zelzele oldu. Daha önce yıkılmayanlar yıkıldılar. Komşularımız evlerinde öldüler. Bir sene sonra 1943’te de bir daha oldu. On dakika içerisinde büyük bir gürültü ile yıkıldı. Ondan sonra karar verdiler. Artık buranın tadı tuzu kalmadı diye. Toprak gevşek. Yukarıyı keşfetmişler, oraya karar veriyorlar. 1944 yılında temel atılıyor. Dördüncü ayın on beşinde saat dörtte temel atıldı. Bir katlı bir kaymakamlık binası yapıldı, Eksel yolunda. Daha sonra da belediye binası yapıldı. Göçtükten iki yıl sonra hükümet binası yapıldı. Hem adliye, askerlik şubesi oldu. Hepsi yetti. 1100 haneydi göçenler. Göçmeyen 20 hane civarında kalmıştı. Fakirlere barakalar yaptılar. Taş verdiler, ağaç verdiler. Kendi enkazlarını da götürdüler. Bazıları tamamlamadan göç ettiler. 4-5 sene barakalarda geçti. Eski zenginlerin evinde mobilyalar, meyve bahçeleri, çifte havuzlar, şadırvanlar, şato gibi evler. Bunlar göçmek istemediler. 200-400 dönüm arazileri, tütünleri, ahırları vardı. Gidenleri de caydırmağa çalıştılar. Vali İzzeddin Çağpar “İhtiyarların bedduasını, gençlerin duasını alacağım” demiş. Yedi sene İmbat Deresi’nin suyu ile idare etmişler. Halk bu su ile çamaşırını yıkardı. İçmek için de çeşmeler yapıldı. Biz dört sene sonra gittik. Evleri planlı olarak yaptılar”.

Yeni Erbaa'nın kurulduğu yer, kumtaşı, çakıltaşı, çakıl, kum, silt ve kil ardalanmasından oluşan pliyosen çökellerinden oluşmaktadır. Erbaa şehri yeni yerine taşınmakla, hem 1942 Niksar Erbaa Deprem Kırığı'ndan 2 km. daha uzak bir zona taşınmış, hem de zemini nispeten daha sağlam olan pliyosen çökelleri üzerine taşınmış oluyordu (Şekil 6).[38]

 f-       Yeni Erbaa Şehrinin Gelişimi ve Deprem Durumu

 

Yeni Erbaa’nın kuruluş planında, şehrin kuzeyi resmi binalara ve ortak kullanım alanlarına; güney kesimi ise konut alanlarına ayrılarak, şehrin güneye (daha sağlam zemine) doğru gelişimi öngörülmüştür.

 Ancak, şehrin gelişme yönlerine bakıldığında, daha çok güneye doğru olmakla birlikte, plansız bir gelişme ile bütün yönlere doğru yayıldığı görülmektedir. Özellikle şehrin kuzeye yani eski Erbaa’ya doğru gelişmesi afet riskini artırmaktadır. Bu durum, yeni yer seçiminin nedeni olan, daha sağlam zeminde yerleşmenin gelişmesi düşüncesi ile bağdaşmamakta ve önemli risk oluşturmaktadır. 1944’ten sonra planlı bir şehir kurulurken, daha sonra bu alanın dışında çarpık bir kentleşme meydana gelmiştir. Bunu eski yerleşme planı ile yeni yerleşme planını karşılaştırdığımızda rahatlıkla görebiliriz.

Günümüzde tek katlı binalar terkedilmiş ve deprem sonrası yapılan bu binalar birer ikişer yıkılarak yerlerine apartmanlar dikilmiştir. Bahçeli evlerde yer alan ağaçlar kesilmiştir. Hem yüksek binaların yapılması hem de ağaçların kesilmesi, deprem riskini artırdığı gibi, bu şekilde Erbaa’nın yeşil alanları da günden güne azalmaktadır.

 2009 yılında şehrin deprem durumuna ilişkin yapılan TÜBİTAK çalışmasında şehrin eski yerleşim alanına doğru gelişiminin önüne geçilmesinin gerekliliği vurgulanmıştır. Yerinin değiştirilmesine rağmen deprem riski devam eden Erbaa’da, şehrin eski yerleşim alanına doğru yayılması ve çok katlı yapılaşma afet riskini artırmaktadır. Geç kalmış olmakla birlikte, son dönemde Erbaa Belediyesi’nin yapmış olduğu 400 konutluk Tepeşehir projesi, şehrin gelişim yönünün belirlenmesi, daha sağlam zeminde ve depreme dayanıklı yapılaşma açısından olumlu bir gelişmedir.[39] Bu binalar 3 kat 12 daire şeklinde planlanmıştır.

1980’li yıllardan sonra hızlı bir büyüme gerçekleştiren Erbaa, plansız büyümüş ve özellikle kenar mahallelerdeki binalar kontrolsüz yapıldığı için büyük bir risk oluşturmaktadır. Binalarda maalesef yeterli yapı malzemesi kullanılmamaktadır. Bu da binanın depreme karşı dayanma riskini azaltmaktadır. Bu özellikleri taşıyan çok sayıda bina vardır.

    Topal ve Akın’ın yukarıdaki eski şehir yerleşim yeriyle ilgili haritası tanıkların ifadeleri, kaynaklar ve fotoğraflar dikkate alındığında eski Erbaa yerleşim yerini tam olarak yansıtmamaktadır. Eski Erbaa yerleşim yeri D-100 Karayolu’nun güneyine de uzanıyordu. Özellikle Sucuklu Mahallesi D-100 Karayolu’nun güneyinde yer alıyordu. Tanıkların ifadeleri, yerel kaynaklar ve fotoğraflardan yararlanarak aşağıdaki harita oluşturulmuştur.

Yeni Erbaa’nın taşınacağı yerin seçimiyle ilgili sonuçları değerlendirildiğinde, şehir daha dirençli Pliyosen Formasyonları üzerine taşınması nedeniyle afet riski azaltılmıştır. Eski Erbaa'dan fazla uzaklaşılmadığı için tarım alanlarından faydalanma konusunda problem yaşanmamış ve tarım alanları el değiştirmemiştir. Eski kuruluş yerinden fazla uzaklaşılmadığından Erbaa’nın çevre iller ve ilçelerle olan bağlantısında, ulaşımda herhangi bir sıkıntı yaşanmamıştır. Yerleşmelerin kuruluş yeri seçiminde en önemli faktör olan içme ve sulama suyu temininde önemli bir sorun yaşanmadığı görülmektedir. Deprem sonrası yaraların sarılmasında ve şehrin yeniden kurulmasında devletin önemli katkıları olmuştur. II. Dünya Savaşı yılları şartları düşünüldüğünde, devletin o yıllardaki imkânlarını zorlayarak yaraları sarmaya çalıştığı görülmektedir. Yeni yerleşim alanında şehrin yatay ve dikey gelişimi iyi yönetilememiştir. Yeni Erbaa’da yerleşmenin Eski Erbaa’ya doğru yayılması, olası bir depremde afet riskini artırmaktadır.[40]

Bugün Alişan Diktaş Caddesinin kuzeyi yerleşime açılmaması gerekirken 1990 yılların başında Erbaa’daki ilk siteler olan Batıkent ve Atakent bu gölgede yapılmıştır. Bu hattın kuzeyinde çok sayıda site olduğu gibi çok sayıda da okul da aynı bölgede yer almaktadır. Eski Erbaa yerleşim yeri bugün tamamen yerleşim yeri haline gelmiştir. Şehrin eski yerleşim yerine doğru yayılmasına karşı önlemler alınmalıdır.        

Erbaa Belediyesi'nin söz konusu alanların yerleşim dışı kullanımını hedefleyen Park Vadi Projesi gecikmiş olmakla birlikte olumlu bir gelişmedir. Yine Erbaa Belediyesi’nin 1997 yılında yapımına başlanan Tepeşehir projesi, şehrin gelişim yönünün belirlenmesinde ve depreme dayanıklı konut üretimi açısından önem taşımaktadır. Günümüzde şehir genelde merkezde tek katlı eski binaların yıkılarak apartmanların yapılması şeklinde büyümektedir. Bu sebeple kuzey-güney ve doğu-batı yönlü gelişme yavaşlarken merkezi ve dikey bir gelişme söz konusudur.

 Yukarıdaki uydu fotoğrafı da depremden sonra planlı bir yerleşimin olduğunu gösteriyor. Doğu-batı ve kuzey-güney yönlü cadde ve sokakların düzgünlüğü dikkat çekiyor. Kırmızı çizgiyle çevrili alan depremden sonraki Erbaa yerleşimini de gösteriyor.

 Günümüzde eski Erbaa’nın bulunduğu bölgeler maalesef yeniden yerleşime açılmış ve Erek Mahallesi adıyla Erbaa Belediyesine bağlı bir yerleşim yeri olarak kurulmuş ve büyük bir nüfusu barındırmaktadır. Bu binaların bir kısmı 1999 Marmara Depremi öncesi yapıldığı için standartlardan uzaktır. Erbaa’da 2000 yılı mayıs ayında Erbaa Hazır Beton şirketinin faaliyete geçmesiyle standartlara uygun beton yapımı başlamıştır. Dolayısıyla bundan önceki yapılan beton çalışmalarının kalitesi konusuna şüpheyle bakmak gerekir.

 1. Bölge için şartlar;


1.000 m² - 1.999 m² için % 5 Emsal artışı ve 6 kat

2.000 m² - 3.999 m² için % 15 Emsal artışı ve 6 kat

4.000 m² - + için % 20 Emsal artışı ve 6 kat

2.         2. Bölge için şartlar;

1.000 m² - 1.999 m² için % 5 Emsal artışı ve 6 kat

2.000 m² - 3.999 m² için % 15 Emsal artışı ve 6 kat

4.000 m² - + için % 20 Emsal artışı ve 10 kat

 

      Erbaa yeni imar planına göre, 1. Bölge olarak adlandırdığımız alan olan Yavuz Selim Caddesi, Reis Mehmet Ulusoy Caddesi, Alişan Diktaş Caddesi ve Ihlamur Caddesi arasında kalan bölgelerde 6 kata izin verilecek. 2. Bölge’de ise 10 kata kadar imar izni verilebilecek. Bu bölge ise D 100 karayolunun güneyinde kalan yerler, Tepeşehir konutları, Villalar ve Sit alanı olan Horoztepe mevkileri haricinde kalan bölgelerde uygulanabilecek.[41]

     İnşaat alanları dışında kalan bölgelerde ise her 40 m² alan için bir ağaç dikme zorunluluğu da getirildi.

 Öneriler

 

     1999 Marmara Depremi’nden sonra Türkiye’de afet ve deprem mevzuatında önemli değişiklikler yapılmıştır. 1999 Ağustos ayı sonundan 2000 yılı Temmuz ayı başına kadar geçen süre içerisinde 38 kanun ve kanun hükmünde kararname, 28 kararname, 6 yönetmelik,17 tebliğ ve 9 genelge çıkararak bir yandan depremlerin yol açtığı sorunları çözmeye çalışırken diğer yandan da ülkenin afet yönetimi konusunda kurumsal yapılanma ve mevzuat ile ilgili ana sorunları çözmeye çalışmıştır. 1999 yılı depremleri üzerinden 12 yıla yakın bir süre geçmiştir. Yukarıda ana hatları özetlenen kanunlar ve kanun hükmünde kararnamelerin bir kısmı değiştirilmiş, bir kısmı kanunlaşmış bir kısmı ise kaldırılmıştır. Bu süre içerisinde ülkemizin afet sorunları üzerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce ilki 1997 yılında, ikincisi 2000 yılında ve son olarak ta 2009 yılında olmak üzere üç kez Meclis araştırma komisyonları kurulmuş ve raporlar hazırlanmıştır. Yasal anlamda çok önemli çalışmalar yapılmış olmasına rağmen uygulamada bazı sıkıntılar yaşandığı gibi halkın deprem konusunda yeterli bilgi sahibi olmadığı ve depremi zamanla unuttuğu görülmektedir.

    Türkiye’nin 1990 nüfus sayımına göre toplam nüfusunun %98’i, yüzölçümünde %96’sı deprem riski altında; ülke yüzölçümünün %42’si ve ülke nüfusunun %44’ünün birinci derecede tehlikeli bölgelerde ve Erbaa’nın da birinci derecede tehlikeli bölgede olduğu düşünüldüğünde, uzun vade de öncelikle halkı bilinçlendirmek amacıyla çalışmalar yapılmalı, bu amaçla bilgilendirici broşürler hazırlanmalı, sosyal medya araçlarından (web sitesi, facebook v.b) yararlanılmalı,  depremi yaşayanlardan da yararlanılarak konferanslar verilmelidir. Deprem tatbikatları daha kapsamlı ve ciddi şekilde yapılmalı, deprem simülasyon merkezi kurulmalıdır.  Deprem riski olan bölgelerde yapılaşmaya izin verilmeyeceği gibi, yüksek katlı binalar yerine az katlı binalar teşvik edilmeli, yapı denetimi daha ciddi ve daha sıkı şekilde yapılmalıdır. Kısa vade de ise depreme dayanıksız yapılar tespit edilerek güçlendirilmeli, bu tür yapıların olduğu mahallelerde de kentsel dönüşüm çalışmaları yapılmalıdır.

 

Kaynaklar

 

Akın, M.K.; Kramer, S.L., Topal T. (2013), Erbaa (Tokat) Yerleşim Alanındaki Sıvılaşma Potansiyelinin Değerlendirilmesi, 2. Türkiye Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı 25-27 Eylül, MKÜ, Hatay

Baş, Ç; Kaya, F., (2012), Fotoğrafların ve Tanıkların Dilinden Erbaa (1920-1970), Erbaa Anadolu Öğretmen Lisesi, (Yayınlanmamış Tübitak Projesi).

Bektaş, O. , Doğu Karadeniz Bölgesi Üretim Modeli, KTÜ. Jeoloji Bölümü,

ATAG10 - Aktif Tektonik Araştırma Grubu 10. Toplantısı

Cinlioğlu, H. (1973), Osmanlılar Zamanında Tokat, Cilt 2, 3, Tokat.

Cumhuriyet Gazetesi, Aralık-Ocak 1939, Aralık 1942, Kasım-Aralık 1943.

Çöl, N.C. ; Kara, D.M.(2015), Tarihten İzler ve Son Tanıklar, Erbaa Anadolu Öğretmen Lisesi, (Yayınlanmamış Tübitak Projesi).

Erdem, Nurettin, (2007), İlk Aşkım Erbaa Albümü, Erbaa.

Ergünay, O. (2011), 1999 Depremleri Afet Mevzuatını Nasıl Değiştirdi: Mevzuat Açısından Neredeyiz?, 1. Türkiye Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı, 11-14 Ekim  ODTÜ – Ankara

Erkal, T. ; Değerliyurt, M.,  Türkiye’de Afet Yönetimi, Doğu Coğrafya Dergisi 22.

Gök, Y. , Erzurum-Kars Depremi'nden (1983) Sonra Yeri Değiştirilen Yerleşmeler, Doğu Coğrafya Dergisi 5, Atatürk: Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi, Erzurum

Karagöz, Ö., Türkiye’de depremsellik, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü

Kutanis, Mustafa, Deprem Mühendisliğinde Yeni Ufuklar: Performans Yaklaşımı, Sakarya Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, Adapazarı

Oral, B (1968), Erbaa (Erek), Erbaa.

Pampal, S.; Özmen, B (2007), Türkiye Deprem Bölgeleri Haritalarının Gelişimi, Altıncı Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı, 16-20 Ekim , İstanbul.

Peynirci, Ş. ;Temiz, Ş. (1986), Erbaa (Tarih, Coğrafya, Ekonomi, Kültür, Erbaa.

Saatçigil, Enver. (1947),  Dünkü-Bugünkü Erbaa, 1946-1947, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul.

TBMM 24. Dönem, Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyon Raporu, Temmuz 2010.

Topal, T; Akın, M; (2009), Kuzey Anadolu Fay Zonu Üzerinde Yer Alan Erbaa (Tokat) İlçesinin Coğrafi Bilgi Sitemi (CBS) Tabanlı Sismik Mikrobölgelendirmesi, Tübitak Proje No: 107Y068, Ankara.

Tüysüz, O., Deprem ve Türkiye, İTÜ Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü

Ulus Gazetesi, Aralık- Ocak 1939, Aralık-Ocak 1942, Aralık 1943

Üzen, İ. (2010), 1939 Erzincan Depreminin Tokat’taki Yansımaları, Karadeniz Araştırmaları • Güz • Sayı 27 • 89-104.

Üzen, İ. (2013), 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, Çankırı Üniversitesi, Karadeniz Araştırmaları, Kış , Sayı 40.

 Yılmaz, A.; Şahin, K.; Şahin, M. H; (2013),  Depreme Bağlı Yer Değiştirilen Bir Şehir: Erbaa, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 6 Sayı: 24.

 Yılmaz, Ş. (2012), Tokat Bey Sokağı Evleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

 Zabcı, C.; Karabacak,V. ;Sançar,T.; Akyüz, H.S.; Altunel, E ; 1939 ve 1942 depremlerine ait yüzey kırıkları üzerinde paleosismoloji çalışmaları.

  Elektronik Kaynaklar

 

http://www.erbaaliyiz.com/erbaa-hakkinda-nufus-ve-nufus-dagilimi#slide-0-field_haber_resimleri_gorrsel-7

http://www.erbaahavadis.com/erbaa-haber/erbaanin-yeni-imar-plani-artik-10-kat-erbaa-haber-h3456.html

 



[1] O. Tatar, K.Ş. Kavak, A. Polat, H. Gürsoy, F. Koçbulut, T.F. Sezen, L. Mesci, Z. Akpınar, L.O. Kıratlık, Kuzey Anadolu Fay Zonu - 1942 Erbaa-Niksar depremi

yüzey kırığı: yeni gözlemler, ATAG10 - Aktif Tektonik Araştırma Grubu 10. Toplantısı, s.85

[2] Orhan Tatar, Halil Gürsoy, Fikret Koçbult, K. Şevki Kavak, T.Fikret Sezen, Ali Polat, Zafer Akpınar, Levent Mesci, Kuzey Anadolu Fay Zonu – 1939 Erzincan ve 1942 Erbaa-Niksar Depremleri Yüzey Kırıkları Üzerinde Yeni Gözlemler, Cumhuriyet Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Aktif Tektonik Çalışma Grubu 58140

[3] Orhan Tatar, Halil Gürsoy, Fikret Koçbulut, K.Şevki Kavak, T.Fikret Sezen, Ali Polat, Zafer Akpınar, Levent Mesci, Kuzey Anadolu Fay Zonu – 1939 Erzincan ve 1942 Erbaa-Niksar Depremleri Yüzey Kırıkları Üzerinde Yeni Gözlemler, Cumhuriyet Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Aktif Tektonik Çalışma Grubu 58140

 

[4] İhsan Ketin, Kuzey Anadolu Fayı Hakkında, 12 Şubat 1969, s.6.

[5] İhsan Ketin, a.g.e, s.7,8

[6] İsmet Üzen, 1939 Erzincan Depreminin Tokat’taki Yansımaları, Karadeniz Araştırmaları, Sayı 27, 2010, s.90

[7] İsmet Üzen, 1939 Erzincan Depreminin Tokat’taki Yansımaları, s. 90, 91.

[8] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, Çankırı Üniversitesi, Karadeniz Araştırmaları, Kış , Sayı 40, 2013, s.78.

[9] İsmet Üzen, 1939 Erzincan Depreminin Tokat’taki Yansımaları, s. 91, 92.

[10] İsmet Üzen, a.g.e., s.93

[11] Çöl, Nazmiye Ceren; Kara, Deniz Mediha, Tarihten İzler ve Son Tanıklar, Erbaa Anadolu Öğretmen Lisesi, (Yayınlanmamış Tübitak Projesi), 2015, s. 48

[12] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s.78

 

[13] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s.78

[14] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s.79, 80

[15] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s.80,81

 

[16] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s.81-83

[17] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s.79

[18] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s.88, 89

[19] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s.89

[20] İsmet Üzen, 1939 Erzincan Depreminin Tokat’taki Yansımaları, s.98, 99

[21] Çöl, Nazmiye Ceren ; Kara, Deniz Mediha, a.g.e., s. 48-50

 

[22] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s.84, 85

[23] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s.86

[24] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s.87

[25] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s.91, 92

[26] Bülent ÖZMEN, Türkiye Deprem Bölgeleri Haritalarının Tarihsel Gelişimi, Türkiye Jeoloji Bülteni, Cilt 55, Sayı 1, Ocak 2012, s.44

[27] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s. 79, 80

[28] İsmet Üzen, İsmet Üzen, 1939 Erzincan Depreminin Tokat’taki Yansımaları,  s. 97-99

 

[29] Enver Saatçigil, Dünkü-Bugünkü Erbaa, 1946-1947, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul, 1947.

[30] İsmet Üzen, İsmet Üzen, 1939 Erzincan Depreminin Tokat’taki Yansımaları,  s. 97-99

 

[31] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s. 86

 

[32] Şule Yılmaz, Tokat Bey Sokağı Evleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2012, s. 290.

 

[33] Yılmaz Ali, Şahin Kemalettin, Şahin, M. Hazım, Depreme Bağlı Yer Değiştirilen Bir Şehir: Erbaa, Tokat, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 6, Sayı 24, Kış 2013, s. 421, 422

[34] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s. 89, 90.

 

[35] Ulus, 16 Nisan 1944.

[36] İsmet Üzen, 1942 ve 1943 Erbaa Depremleri, s.90, 91

 

[37] Enver Saatçıgil, Dünkü-Bugünkü Erbaa, 1946-1947, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul, 1947.

[38] Yılmaz Ali, Şahin Kemalettin, Şahin, M. Hazım, a.g.e., s. 422, 423.

 

[39] Yılmaz Ali, Şahin Kemalettin, Şahin, M. Hazım, a.g.e., s. 424

 

[40] Yılmaz Ali, Şahin Kemalettin, Şahin, M. Hazım, a.g.e., s. 424

 

[41] Erbaa İmar Planı, http://www.erbaaliyiz.com/erbaa-hakkinda-nufus-ve-nufus-dagilimi#slide-0-field_haber_resimleri_gorrsel-7

 
Erbaa'da Depremli Yıllar videosu için tıklayınız.

  
7066 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi45
Bugün Toplam559
Toplam Ziyaret1118801
Saat