Oğuz Kağan Destanı 0ĞUZ HÂN DESTANI 2.200 yıl önce Kuzeydoğu Asya’daki Türk devletini, Asya’nın bütün kuzey yarısını kaplayan bir imparatorluk durumuna getiren Mete, Türk milletinin vicdanında “Oğuz Han” adiyle ölümsüzleştirilmiştir. “Oğuz Kağan” veya “Oğuz Han” Destanında Mete, Türklerin en büyük kahramanı olarak sunulmuş, bir masal ve destân havası içinde, Çin’e, Hind’e, Avrupa kapılarına, Kuzey Asya’nın buzlu ülkelerine kadar uzanan fetihleri anlatılmıştır. Ergenekon Destanı gibi, Oğuz Han Destanı da, Türk milletinin tarihî gelişmesi ve karakterini açıklayan çok kuvvetli bir edebî vesikadır. Mete’nin “Oğuz Han” adiyle adetâ kutsallaştırıldığı, Türk milletinin ortaklaşa malı olan bu güzel destan kısaca şöyledir: “Günlerden bir gün Ay Han, bir erkek çocuk doğurdu. Çocuk, kara saçlı, kara kaşlı, ala gözlü, kızıl ağızlı idi. Perilerden bile güzeldi. Çocuk, anasından yalnız bir defa süt emdi. Bir daha emmedi. Konuşmaya başladı. Çiğ et ve içki istedi. Kırk günden sonra büyüdü. Yürüdü. Oynadı. Ata bindi. Geyik avına çıktı. Günlerden sonra, gecelerden sonra, tam bir yiğit oldu. Bahâdır oldu. “Oğuz Han” denen bu bahâdır, bir gün Tanrı’ya yakarıyordu. Birdenbire çevresi kapkaranlık kesildi. Gökten bir ışık düştü. Bu ışık, aydan ve güneşten bile parlaktı. Oğuz Han, ışığın içinde bir kız gördü. Bu kız, çok güzeldi. Yüzünde, ışık saçan bir beni vardı. Çoban Yıldızı’na benziyordu. Gülünce, mavi gök de gülüyor, ağlayınca, mavi gök de ağlıyordu. Oğuz Han, bu kızı görünce aklı başından gitti. Kızı sevdi, aldı. Kız, Oğuz Han’a üç erkek çocuk doğurdu. Birincisine “Gün”, İkincisine “Ay”, üçüncüsüne “Yıldız” adım koydular. Oğuz Han, günlerden bir gün, ava gitti. Gölün yanında bir ağaç gördü. Ağacın kovuğunda bir kız oturuyordu. Çok güzeldi. Saçları bir ırmağın akışına, dişleri inciye, gözleri, gökyüzünün mavisine benziyordu. Oğuz Han’ın aklı başından gitti. Yüreğine od düştü. Kızı sevdi, aldı. Bu kız da Oğuz Han’a üç erkek çocuk doğurdu. Birincisine “Gök”, İkincisine “Dağ”, üçüncüsüne “Deniz” adını verdiler. Bu çağda, sağ yönde “Altın Han” denen bir hakan vardı. Altın Han, Oğuz Han’a elçi gönderdi. Pek çok altın ve gümüş yolladı. Pek çok kız, yakut ve gümüş sundu. Oğuz Han’a saygı gösterdi. Bağ eğdi. Oğuz Han, Altın Han’ın baş eğmesini kabul etti. Sonra kırk gün kuzeye yürüdü. “Buz Dağı” denen dağa geldi. Çok soğuktu. Otağını kurdurdu. Tan yeri ağardı. Oğuz Han’ın otağına güneş gibi bir ışık girdi. O ışıktan; gök tüylü, gök yeleli, büyük bir erkek kurt çıktı. Kurt, Oğuz Han’a dedi ki: “Ey Oğuz, artık ben önünde yürüyeceğim!” Bundan sonra Oğuz Han, çadırları toplattı. Yola koyuldu. Türk ordusunun önünde gök tüylü, gök yeleli, büyük erkek kurt yürüyordu. Nice günlerden sonra kök tüylü, gök yeleli, büyük erkek kurt durdu. Oğuz Han da Türk ordusunu durdurdu, önlerinden “İtil” denen ırmak akıyordu. Oğuz Han, burada Yağı ile vuruştu. Savaş çok çetin oldu. İtil suyu, yağı kanıyla kıpkızıl aktı. Vuruşmada Oğuz Han, üstün geldi. Başarı, Türk oklarında ve kılıçlarında kaldı. Gök tüylü, gök yeleli kurt, yine öne düştü. Oğuz Han’ı güneyin sıcak ülkelerine götürdü. Oğuz Han, burada da çok yerler aldı. Çok yağı yendi. Türk hakanlığını bu yönde de çok büyüttü. Geri döndü. Oğuz Han’ın yanında, ak sakallı, boz saçlı, çok bilge bir kişi vardı. Anlayışlı ve doğru bir adamdı. Oğuz Han’ın danışmanıydı. Adı “Uluğ Türk” idi. Uluğ Türk, günlerden bir gün, düşünde bir altın yay ve üç gümüş ok gördü. Altın yay, gün doğusundan gün batısına dek uzanıyordu. Üç gümüş ok da kuzeye doğru gidiyordu. Uluğ Türk, uykudan uyandı. Düşte gördüklerini Oğuz Han’a anlattı: “Ey Hâkanım, dedi; Gök Tanrı’nın sana verdikleri, hayırlı olsun! Gök Tanrı, düşümde gördüklerimi yerine getirsin! Dilediği yeri sana versin!” Oğuz Han, Uluğ Türk’ün sözlerini çok beğendi. Bilgeliğini övdü, öğüdünü dinledi. Oğullarını topladı. Dedi ki: “Ey oğullarım! Gönlüm av diliyor. Kocadım. Gücümü yitirdim. Gün, Ay ve Yıldız, siz doğuya varın. Gök, Dağ ve Deniz, siz batıya gidin!” Bunun üzerine Oğuz Han’ın üç oğlu doğuya, üç oğlu batıya gitti. Gün Han, Ay Han ve Yıldız Han, bol bol avlandıktan sonra, yolda bir altın yay buldular. Yayı aldılar. Babaları Oğuz Han’a verdiler. Oğuz Han sevindi. Yayı üç parça etti ve: “Ey büyük kardeşler, dedi; yay sizin olsun!” — Gök Han, Dağ Han ve Deniz Han, bol bol avlandıktan sonra, yolda, üç gümüş ok buldular. Okları aldılar. Babalan Oğuz Han’a verdiler. Oğuz Han sevindi. Okları onlara pay edip “Ey küçük kardeşler, dedi; bu oklar sizin olsun!” — Oğuz Han, bundan sonra Ulu Kurultay’ı topladı. Halkı da çağırdı. Büyük danışma yapıldı. Oğuz Han, yurdunu, oğullarına pay etti. Dedi ki: “Ey oğullar, çok yaşadım. Çok savaşlar gördüm. Çok ok attım. Kılıç salladım. Ata bindim. Yağılarımı ağlattım. Dostlarımı güldürdüm. Gök Tanrı’ya borcumu eda ettim. Sizlere de yurdumu veriyorum. Yurdumuzun üzerinde bilgelik ve bahtiyarlıkla yaşayın. Gök Tanrı’nın buyruğundan çıkmayın. Esen kalın!” Sonra Gök renkli gözlerini kapattı.”
Kaynak: Yılmaz Öztuna, Türk Tarihinden Yapraklar, MEB, İstanbul, 1989. S. 31-34 |
2825 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |