İKİNCİ OSMAN’IN İNKILÂP TASARILARI İKİNCİ OSMAN’IN İNKILÂP TASARILARI II. Sultan Osman, 25 Ocak 1622’de Polonya seferinden İstanbul’a döner dönmez, bu seferde edindiği tecrübelere de dayanarak, inkılâpçı fikirlerini tatbike hazırlandı. Yalnız orduda değil, imparatorluğun müesseselerinde derin bir inkılâp hareketine lüzum görüyordu. Bu inkılâp sathî değil, radikal bir değişme getirecek ve devlete, Kanunî devrindeki sağlam yapışım kazandıracaktı. Yeniçeri ve diğer Kapıkulu Ocaklarını ilga etmek isteyen genç hükümdar, bunların yerine Anadolu, Suriye ve Mısır Türklerinden kurulu, yalnız askerlikle uğraşan, padişahın emirlerine mutlak şekilde bağlı yeni bir piyade sınıfı kurmak istiyordu. Saray’ı, hattâ Harem’i yeniden teşkilâtlandırmak istiyor, kıyafette değişiklik yapmayı bile düşünüyordu. Bu reformları gerçekleştirebilmek için hükümdarın çevresinde pek az adam vardı. Şeyhülislâm Es’ad Efendinin kudretli ellerinde olan ilmiye sınıfı çekimser, fakat Kapıkulu Ocakları, açıkça muhalifti. İL Osman'ın birçok kere Yeniçeri ortalarım (taburlarını) bizzat teftiş edip yoklama yapması, Yeniçeri subaylarına birliklerinin önünde son derece ağır sözler söylemesi, hattâ askerlik değerlerini reddedip hakarette bulunması, hiç beğenmediği böyle bir ordunun kıdem zamlarını onaylamaması, Kapıkulu Ocakları ile “1” numaralı Yeniçeri sayılan padişahın arasını iyiden iyiye açmıştı. Hele II. Osman’ın Haleb beylerbeyisine ve sair ilgililere yerli Türklerden asker yazmaları için gizli bir emir göndermesi ve Saray’da adamları olan Yeniçerilerim bunu duymaları, anlaşmazlığı tehlikeli bir duruma getirdi. II. Osman, Cezayir ve Tunus beylerbeyilerine birer hatt-ı hümâyûn göndererek, donanmalarım Lübnan kıyılarında toplamalarım bildirdi. İstanbul'daki büyük donanmaya da harekete hazırlanmasını emretti. Hacca gitmek bahanesiyle İstanbul’dan çıkacak, Anadolu’dan piyade askeri yazıp tımarlı sipahileri ve donanmayı da yanma alacak, bu kuvvetlerle İstanbul’a dönünce, Kapıkulu Ocaklarına istediğini yaptıracaktı. Meydana getireceği bu disiplinli ve modern orduyla Baltık Denizi’ne çıkmayı düşünüyordu. Genç hükümdarın kafasında olgunlaştırıp yakın müşavirlerine danıştığı inkılâplar, yalnız askerî alanda değildi. Padişahların cariyelerle evlenmeleri âdetine son vermeyi, XVI. asırdan önce olduğu gibi tanınmış ailelerden kız almayı düşünüyordu. Nitekim bizzat kendisi, Şeyhülislâm Es’ad Efendinin kızı Ukayle Hatun’la evlendi. Bu, gerçek bir inkılâptı. Çünkü şimdiye kadar bir Osmanoğlu’nun İstanbullu bir ailenin kızıyla evlendiği görülmemişti. II. Osman, yeni, daha hafif ve rahat bir giyimle dolaşıyor, hattâ at koşumlarını sadeleştiriyordu. Bütün bunlar, geleneğe bağlı olanlar arasında büyük dedikodular yaratıyordu. Zira henüz Türkler, dünyanın en ileri ve medenî milleti olduklarına inanıyorlar, dış durum da bunu gösteriyordu. Yarım asırdır devlet ve cemiyet yapısının bozulmaya yüz tuttuğunu fark edebilenler pek azdı. Yeniçeriler, derhal karşı propagandaya giriştiler. Padişahın tutumunu büyük bir mübalâğayla kınamakla beraber, propaganda malzemesi olarak seçtikleri konular doğruydu. Meselâ yüzyıllardan beri verilmesi âdet olan bahşişleri padişahın askerinden esirgemiş olduğu doğruydu. Hotin seferinde 100 Yeniçeriyi korkaklıkla itham edip öldürttüğü doğruydu. Fakat aynı padişahın aynı seferde yaralı gazileri hastahane çadırlarında ziyaret ettiği tabiatıyla saklanıyordu. İlmiye sınıfının salâhiyetlerini kıstığı, şer’î kanunların bazılarım kaldırdığı, ulemânın görevlerini âdetâ fetvâ ve ibadet işlerine inhisar ettirdiği doğruydu. Veliaht-Şehzâde Mehmed gibi son derece değerli bir prensi hiç bir suçu yokken öldürttüğü doğruydu. Kapıkulu emeklilerinden 2.000 kişinin emekli maaşını, Vezir Nişancı Ahmed Paşa’ya kafa tuttukları için kestirdiği doğruydu. Şimdiye kadar görülmemiş kılıkta, hafif giyimle at üzerinde halkın Önünden geçtiği doğruydu. Türklerden yaya ve göçebe Türkmenlerden atlı asker yazmak üzere beylerbeyilere gizli fermanlar gönderdiği doğruydu. Bir ara İstanbul’da Kapıkulu Ocakları arasında bir iş göremeyeceğini düşünüp taht şehrini geçici olarak Bursa’ya nakletmek istediği doğruydu. Dinî törenlere ataları kadar uymayıp halkın duygularını incittiği doğruydu. Yapacağı ıslahata karşı koydukları takdirde Yeniçeri Ocağı gibi, Ulemâ’yı da “kırmakla” tehdit ettiği doğruydu. Nihayet dünya Müslümanlarının “halîfe” sıfatıyla başı olduğu halde, düşüncelerine aykırı bir fetvâyı bütün devlet adamlarının gözleri önünde yırtıp yere attığı doğruydu. II. Osman, gençliği ve tecrübesizliği, lüzumsuz sertliği ve kendisine fazla güvenmesi yüzünden, düşündüğü inkılâpları tatbik edemedi. 18 Mayıs 1622 günü kopan korkunç ihtilâlde tahtıyla beraber bayatım da kaybetti. Türkiye tarihinde ilik ciddî yenileşme hamlesinin kahramanı, II. Sultan Osman’dır. O tarihten bugüne kadar Türkiye’de daima iki fikir, muhafazakârlık ve inkılâpçılık karşı karşıya gelmiştir. II. Abdülhamid hariç bütün padişahlar, inkılâpçı fikri tutmuş, hattâ bu fikrin öncülüğünü yapmışlardır. Her iki taraf da sonsuz hatalara düştüğü için, bu iki fikri XVII. asırdan beri gayet güzel bir denge hâlinde tutan İngiltere’de olduğu gibi ileri bir demokrasi kurulmamıştır. Osmanlı İmparatorluğunda bir anavatan mefhumu olmaması, Avrupa devletlerindeki gibi devletin anavatan ve sömürgeler olarak ele alınmaması, esasen fikir akımlarını dengeli ve etkili bir şekilde kullanmayı imkânsız kılıyordu. II. Osman’dan hemen sonra, ıslahat fikrinin Kâtib Çelebi ve Koçi Bey gibi düşünürleri yetiştiği halde, bu fikirler, millete mâl edilemedi.
Kaynak: Yılmaz Öztuna, Türk Tarihinden Yapraklar, MEB, İstanbul, 1989. S. 217-220 Yazının pdfsi için tıklayınız. |
1258 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |