Tarihi Fıkralar Tarihi Fıkralar Milattan önce 4-5. yüzyıllarda yaşayan, Sokrat’ın öğrencisi ve Diyojen’in hocası olan meşhur Yunan filozoflarından Antisthene bir gün bazı ahlaksız insanların kendisini övüp göklere çıkardıklarını işitince müthiş bir korkuya kapılmış, ne diyeceğini şaşırmış ve hemen duygusunu şöyle dile getirmiş: -Ödüm kopuyor, acaba fena bir şey mi yaptım!..
Çu Kung, hocası Konfüçyüs’e iyi bir yönetimin nasıl olacağını sordu. Usta şöyle cevap verdi :Yeteri kadar yiyecek, yeteri kadar silah ve halkın güveni. “Hiçbir alternatifiniz kalmadı ve sıkıştınız. Önce bunlardan hangisinden vazgeçersiniz? Sorusuna Usta, “Silah” dedi. Sonra “yiyecek”. Niçin ? denilince Konfüçyüs cevap verdi. “Çünkü eski zamanlardan beri insanlar birçok sebepten ölümü tatmışlardır.,ancak yöneticisine güveni olmayan halkın ayakta kaldığı görülmemiştir.”
“ Adaletiyle meşhur Sasani hükümdarı Nuşirevan ziyafet veriyordu. Bir hayvan kesilmiş, ateşte kebap ediliyordu. Ancak yanlarında tuz yoktu.Getirsin diye köye bir köle gönderdiler. Nuşirevan : - Tuzu para ile al ki, gasben bedava alma adeti çıkmasın, memleket zulüm ile harap olmasın, dedi. Bir tuzdan ne zarar gelir ? diye soran adamlarına Nuşirevan şu cevabı verdi: -Cihanda zulmüm temeli ufacık bir şeydi. Ama her gelen onu büyüttü. Nihayet şimdiki duruma ulaştı.”
Bir gün bir sahabi, Allah Resulü’nün huzuruna gelerek cahiliyeye ait bir canavarlığı şöyle dile getirmişti.: “ Ya Resulallah!Biz cahiliye devrinde kız çocuklarımızı diri diri gömerdik. Benim de bir kız çocuğum vardı. Annesine ‘Bunu giydir, dayısına götüreceğim ‘dedim. Hanımım dediğimi yaptı. Çocuk hakikaten dayısına gideceğini zannediyor ve cıvıl cıvıl koşuşuyordu. Elinden tutup daha önce kazdığım bir kuyunun yanına getirdim. Ona kuyuya bakmasını söyledim. O tam kuyuya bakayım derken, sırtına bir tekme vurdum ve onu kuyuya yuvarladım. Fakat nasılsa, eliyle kuyunun ağzına tutundu. Bir taraftan çırpınıyor, diğer taraftan da: ‘Babacığım üzerin tozlandı.’ Deyip elbisemi silmeye çalışıyordu. Buna rağmen bir tekme daha vurdum ve onu diri diri toprağa gömdüm.” Adam bunu anlatırken Allah Resulü ve yanındakiler hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Orada oturanlardan birisi “Be adam Resulallah’ı hüzün içinde bıraktın” deyince , Efendimiz adama: “Bir daha anlat dedi. Adam hadiseyi bir kere daha anlattı. Peygamberimizin gözünden süzülen yaşlar mübarek sakalından aşağıya akıyordu.
“Peygamberimiz bir sahabe ile çölde giderken bir köpek leşine rastladılar. Sahabe, “Ne kötü kokuyor “dedi. Peygamberimiz, “Ne güzel dişleri” var.”
“Görev yerinden dönen vali hazineye gidecek malları teslim ederken bazılarını ayırarak verince Peygamberimiz “Onları niye ayırıyorsun” diye sordu. Vali ,“Onlar bana verilen hediyeler” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz,”Sen vali olmasaydın o hediyeler verilir miydi “ diyerek, onları da hazineye aldı.”
Hz.Ömer, hutbe esnasında bir ara, hiç münasebet yokken mevzuu değiştirir: “Ya ömer,der,daha dün baban Hattab’ın develerini güden bir çobandın”. Hutbeden iner. Sorarlar: Durup dururken bunu söylemeye sevk eden neydi? Cevap verir: “Aklıma halife olduğum geldi.” Başka bir gün,sırtında bir çuval dolaşıyordu. Niçin böyle dolaştığını soranlara: “İçimde bir gurur hissettim ve onu öldüreyim dedim.”
Bir gün Haccaa-ı Zalim şen tabiatlı, temiz itikatlı Kümeyl bin Ziyad’ı ihanet suçuyla, bir azap ve ceza ile bağlatıp meclisine getirir ve : -Benim hakkımda niçin yakışıksız sözler söyledin ve beddua eyledin ? der. Kümeyl inkar eder. Haccac: -Filan bağda, filan ve filanla otururken beni andığınız vakit sen “Allah’ım sen onun yüzünü karart, boynunu kes ve kanını dök” demedin mi? -Evet, ben o bağda, asma üzerinde, tam karşımda salkım koruk görüp ona baktım ve bu sözleri söyledim. Benim muradım koruğun durumu idi. Yoksa mü’minlerin emirine sövmek değildi, der. Haccac’a Kümeyl’in cevabı hoş gelip onu bağışladı.
“1300’lü yıllarda Gırnata (Granada)’da Yusuf Ebu’l Hallac tarafından yaptırılan, bir üniversitenin giriş kapılarından birinin nefis kitabesinde şunlar okunmaktadır; “Dünya hayatı şu dört şey üzerinde dayanıp durur.” 1-Hikmet sahiplerinin taşıdığı ilim; 2-Yetkili kimselerin göstereceği adalet; 3-İyi ve salih kimselerin duası; 4-Yiğitlerin cesareti;
Harun Reşit’in zamanında bir deli tanrılık davasına kalkışır. Ve halk arasında gezerek “Alemin Huda’sıyım” diye söyler. Tutup Harun Reşit’in Huzuruna getirirler. Harun, deliyi söyletip özüne sözüne bakar ve deliyi imtihan eder. -Geçen yıl da biriniz akılsızlık edip peygamberlik davasında bulundu, emir ettik idam edip boynunu vurdular, der. Deli: -Ey benim makbul kulum, iyi etmişsin ve sevap yoluna girmişsin. Çünkü o yalancıya ben daha peygamberlik vermemiş ve risaletle göndermemiştim.
Halife Harun Reşit ,İmam Ebu Yusuf’u zamanın temyiz mahkemesi reisliğine getirmişti. Adamın biri ona bir soru sordu ve bilmiyorum cevabını aldı. Adam; -Nasıl bilmezsin, bir de devlet hazinesinden maaş alıyorsun, diye çıkıştı. Ebu Yusuf’ta şöyle cevap verdi; -Kardeşim, bize bildiğimiz şeylere maaş veriliyor. Eğer bilmediklerimiz için bir ücret alsaydık devletin hazinesi yetmezdi.
Şair Ebu Dellame, Abbasi Halifesi Mehdi’ye bir kaside takdim eder.Halife kasideyi pek beğenir: -Sana bu kaside için ne caize vereyim? -Efendim bendeniz bir av köpeği isterim. -Bu kadar güzel bir kasidenin caizesi bir av köpeği olur mu? -Efendim kulunuz böyle istiyor. Halife Mehdi bu işe şaşar ama, şairi de kırmak istemez. -Peki istediğin gibi sana bir av köpeği versinler. -Fakat efendin bendeniz ava ne ile gideceğim. -Hakkın bi rde at versinler. -Ata nasıl bineceğim. -Doğru!Güzel bir eğer takımı da versinler. -Efendim ata kim bakacak. -Haklısın bir de köle versinler. -Ama efendim atı nerede barındıracağım? -Bir de ahır versinler. -Köleyi nerede yatırayım? -Bir de ev versinler. -Bu kadar halkı ne ile doyuracağım. -Bin altın da harçlık versinler.
Hammad er-Ravi’ye sormuşlar: -Artık bu ilimlere doymayacakmısın? diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi: -Ne yapalım, var kuvvetimizi harcadık, ilmin nihayetini bulamadık.
Bir hikmet erbabı, ilmi sevmekle beraber yaşının büyük olmasından dolayı utanan bir ihtiyara,şu ikazı yapmıştı : -Ey kişi, ömrünün sonunda, ömrünün evvelinden daha faziletli bir halde olmaktan mı utanıyorsun ? ....................................................................................... “Kemalpaşazade ilimde mütebahhir ve allame olunca bir ara kendisine bir kibir ve gurur arız olmuş. Öğrencilerinden birisi bu hali ayıplayıp ona bir oyun oynamak istemiş ve bir ders sonrası sormuş: -Hocam!Bir sualim var;Allah’ın ilmine nispetle kulların ilmi ne kadardır? -Be hey torlak molla;bu söylediğin teşbih kabul etmez şeydir. -Öyle de üstadım, farz ederek de mi ölçemeyiz? Bunun üzerine Kemalpaşazade büyükçe bir kağıda bir yuvarlak çizip içine de küçük mü küçük bir nokta koyarak, -Bak a molla,demiş, bu daire Allah ilmi olsun, işte kulların bildiği de ancak şu noktacık kadardır. Molla fırsatı kaçırmayıp taşı gediğine koymuş: -Hocam, kerem buyurup şu noktanın içinde siz de kendi ilminizi bize gösterseniz!.. Kemalpaşazade o günden sonra böbürlenmeyi bırakıp mütevazi bir alim olarak yaşamış.
Son dönemin Mevlevi-meşreb ünlüleri arasında bulunan musıkişinas Aka Gündüz Kutbay, damak zevkine önem veren bir zatmış. Eşi Süheyla Kutbay ona dolmalar, börekler, tatlılar yetiştireyim derken bir hayli yorulur, buna rağmen yiyecekleri ta Radyoevi’ne kadar götürerek gönlünü hoş etmekten de geri kalmazmış. Yine böyle bir günde aile dostlarından biri takılmış: -Aman Süheyla Hanım, bu adam için nelere katlanıyorsunuz!? Cevap hala pek münasiptir: -Hiç sormayınız beyefendi? Mevlevi olan o;çileyi çeken biziz.
Yeniçeri sokakta bir Yahudi’yi yakalayıp gırtlağına sarılmış : « Meğer Meryem Ana’yı siz Yahudiler öldürmüşsünüz. !Senden O’nun intikamını alacağım ! » demiş. Korkudan dizlerinin bağı çözülen Yahudi: „Kulun kölen olayım, öldürülen Meryem Ana değil, İsa Peygamberdi!“ diye kekelemiş. „Olsun demiş yeniçeri , o da bizim hak peygamberimizdir!.“ Yahudi „Aman ağam,aradan bin sene geçti!.“ diye mürur-u zamandan söz edecek olmuş;ama yeniçerinin niyeti kötü: “Zararı yok,demiş,ben şimdi duyuyorum,şimdi intikam alacağım!“
Sultan Abdülaziz’in Fransa seyahatine Fuad Paşa Osmanlı diplomasisini temsilen katılmıştı. Paşa’nın kıvrak zekası ile bu seyahatte gösterdiği başarı bir Türk devlet adamının nasıl olması gerektiğini göstermek bakımından önemlidir. Bu seyahatte Fransa kralı III.Napolyon şaka yollu Fuad Paşa’ya sorar: -Paşa!Girit adasını kaça satarsınız? Cevap muhteşemdir: -Kar istemeyiz haşmetmeap;aldığımız fiyata satarız.
Osmanlı toplum yapısı üzerine uzman olan Erlanyen Üniversitesi profesörlerinden Hutterroht’a, “Osmanlı Devleti,geniş topraklarını ve üzerindeki çeşitli kavimleri, Topkapı Sarayı’ndan mükemmel bir şekilde idare ediyordu. O saray da Batı’daki en mütavazi bir derebeyin sarayı kadar bile büyük değildi. Bu nasıl oluyordu?” diye sorulduğunda, şu cevabı vermiştir. “Sırrını çözebilmiş değilim. 16. asır Filistin’in sosyal yapısı üzerine çalışırken öyle kayıtlar gördüm ki hayretler içinde kaldım. Osmanlı, üç yıl sonra bir köyden geçecek askeri birliğin öyle yemeğinden sonra yiyeceği üzümün nereden geleceğini planlamıştı. Herhalde Osmanlı, devlet olarak insanlığın en muhteşem harikasıdır.”
Pek mağrur ve şımarık olan III.Napolyon , Sultan Abdülaziz ile buluşacaktı. Fuad Paşa’da ona refakat için Elize Sarayı’na gelmişti. Fransa teşrifat nazırı, krala vaktin geldiğini hatırlatınca Napolyon, Fuad Paşa’nın orada olduğunu unutup, „Biraz beklesin ,ne çıkar!“ diye çıkışmış;sonra da Fuad Paşa’yı görüp mahçup olmuştu. Telafi için Paşa’ya dönüp: -Aman Paşa!Sakın zat-ı şahaneye söyleme!deyince Paşa taşı gediğine koymuştu. -Hiç merak buyurmayın haşmetmeap! Hiç zat-ı şahanenin sizin hakkınızda söylediklerini haber veriyor muyum?
ŞEYH EDEBALİ’NİN,DAMADI OSMAN GAZİ’YE VASİYETİ
Ey Oğul,artık Bey’sin! Bundan sonra öfke bize,uysallık sana.Suçlamak bize,katlanmak sana. Acizlik bize,hoş görmek sana. Anlaşmazlıklar bize,adalet sana. Haksızlık bize,bağışlamak sana. Ey oğul,sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma ve insanı yaşat ki, devlet yaşasın. Ey oğul,işin ağır,işin çetin,gücün kıla bağlı. Allah yardımcın olsun.
II.Bayezid, büyük hat sanatkarı Şeyh Hamdullah’ın sanatına olan hürmetinden ve sevgisinden dolayı, hat üstadının yazı meşk ederken hokkasını tutup, rahat etsin diye onun sırtını yastıkla beslemiştir.
Yavuz Sultan Selim, Mısır yolunda... Orduyu Hümayun saatlerce Kocaeli’nin bağ ve bahçelerinden geçer. Yavuz’un içinden şöyle bir endişe geçer: “Acaba asker izinsiz tek bir elma koparmış mıdır?” Bir müddet sonra ordusunu durdurur. Yeniçeri Ağasını yanına çağırarak bütün askerlerin heybelerinin aranması emrini verir. Aranacak şey, tek bir elmadır. Fakat bulunamaz. Yavuz mesrurdur. Bu sevinçle şöyle der : “Eğer bir askerin üstünde halkın bahçesinden koparılmış tek elma çıksaydı, Mısır seferinden vazgeçecektim. Şükür Allah’ıma!”
Napolyon katıldığı savaşı kazanmış ve düşman ordusunun komutanı esir olmuştur. Ancak komutan olmasından dolayı ona esir değil, misafir muamelesi yapmış ve onu akşam yemeğinde kendi masasına kabul etmiştir. Düşman ordusunun komutanı olan adamda yenilgiden kaynaklanan hazımsızlık söz konusudur. Hiç durmadan konuşmakta ve yenilgiye kılıf aramaktadır. Bunun karşısında Napolyon’un tavrı gayet sakindir. Napolyon’un bu tavrıyla iyice çileden çıkan adam adam ,”Biz şerefimiz için savaştık, siz para için savaştınız!” deyince Napolyon’un cevabı gayet etkileyicidir. “Elbette... Çünkü herkes kendisinde olmayan şey için savaşır!”
Yeryüzünde bir devlet olsaydı,başşehri İstanbul olurdu. Türkler öldürülür,lakin mağlup edilemezler.
Her Mektup Geçemez
Osmanlı döneminde ,yabancı bölgelerden gelen mektup belgelerin bulaşıcı hastalık tehlikesine karşı özel karışımlarla tütsülenip dezenfekte edildiği ortaya çıktı. Araştırmacı-yazar Kamil Şahin tarafından yapılan çalışmada ,Osmanlıların yurt dışından gelen ya da şüpheli görülen mektup ,belge ve yazışmaların salgın hastalık tehlikesine karşı tütsüleme yoluyla dezenfekte edildiği ve bu işlemler için sterilizasyon merkezleri kurulduğu belirlendi. 18. ve 19. yüzyıllarda “Tahaffuzname” ismi verilen merkezlerde,sterilizasyon işleminde kulla-nılan ilaç ve maddelerle merkezlerde çalı-şan görevlilerin almış oldukları maaşlar ve diğer masraflar belgelerde ayrıntılı şekilde yer alıyor.
Şair Baki’nin Dostları Klasik şiirimizin büyük ustası Baki’ye sormuşlar,dostluk nedir diye.. Cevap vermiş: Dostlukları bilmem;ama dostlar üç çeşittir. Bir dost vardır;gıda gibidir,insan onu her gün arar.Bir dost vardır;ilaç gibidir gereğinde aranır.Bir dost vardır;hastalığa benzer o seni arar..
Görmemiş “Kafandaki şişlikte neyin nesi?” “Şu ilerdeki cam kapıyı görüyor musun?” “Evet” “Ama ben göremedim”
Şaşı-yorum Gazetelere şaşıyorum. Meşhur biri ölünce manşetten haber yaparlar. Fakat.... Meşhur biri doğunca tek satır yazmazlar.
Sanattan Anlamak Picasso’nun sergisinde bir kadın,tablolardan birini ünlü ressama göstererek: -Ben bu resimden hiçbir şey anlamadım,demiş. Picasso kadına sormuş: -Siz Çince biliyor musunuz madam? -Hayır -Ama Çince’yi bir buçuk milyar insan konuşuyor ve anlıyor.
Nükte Adamın biri köle pazarından kiralamak istediği hizmetçiye,”Ne kadar ücret istersin?” diye sorar.”Karın tokluğuna çalışırım.” Cevabını alınca da,kölenin iri cüssesine bakıp “Beni bağışla seni kiralayamayacağım.” der. Bu sefer,adamın hizmetçi almak gibi bir niyetinin olmadığını anlayan köle “Pazartesi ve perşembeleri de oruç tutarım.”cevabını yapıştırır.
Çalarken Neşelenmek
-Neyzen Tevfik’e bir gün sorarlar: -Çalarken mi neşelenirsin,yoksa neşeli olduğun zaman mı çalar-sın? O günlerde Maliye Bakanı hak-kında yolsuzluk dedikoduları alıp yürümüştür. Neyzen Tevfik fırsatı kaçırmaz. -Maliye Bakanı değilim ki, çalarken neşeleneyim,cevabını verir.
Yer kaybettikçe büyüyor
İspanya krallarından Dördüncü Filip Portekiz’i kaybettikten sonra “Büyük Filip” ünvanını almak ister. Bunun üzerine komutanlarından biri şöyle konuşur. -Kralımız deliğe benziyor. Yer kaybetikçe büyüyor.
Affedersen emsalsiz olursun
Abbasi Halifesi Memun,Amcası İbrahimBin Mehdi’yi öldürtmek istiyordu. Bunu sadrazmı Ahmet bin Halit’e açarak,onun fikrini almak istedi. Sadrazam şöyle cevap verdi: “Amcanızı katledersiniz emsaliniz vardır,yani sizin gibi bunu yapan çok olmuştur. Ancak amacanızı affederse-niz, sizin gibi biri asla bulunmaz ve emsalsiz olursunuz.”. Bu cevabı makul gören Memun, amcasını öldürtmekten vazgeçti. Matematik: Binom denklemi: 9.asırda yaşamış olan büyük İslam alimi Harezmi , Newton’dan yüzlerce yıl çnce “Cebir ve Denkleme Hesabı Hakkında Özetlenmiş Kitap” adlı eserinde ilk olarak binom denklemini çözmüştü. İntegralin keşfi: 11.asırda yaşamış Hamit bin Hıdır el-Hocendi “İki küpün toplamı asla küp olamaz” şeklindeki integral denilen denklemi Fermat’ten (1601-1665) asırlar önce ortaya koymuştur. Bügün kullandığımız rakam sistemini insanlığın hizmetine sunan 9.asırda yaşamış Harezmi’dir. Sekant’ın bulucusu olarak Kopernik’in bilinmesine rağmen Ebu’l Vefa el-Buzcani Kopernik’ten çok daha önce Sekant’ı keşfetmiştir. Blaise Pascal’a (1623-1662)maledilen ve bu sebeple de Pascal üçgeni olarak bilinen bu üçgen Kerhi tarafından bulunmuştur. Fizik: Rölativite teorisi: 9.asırda yaşamış Kindi , 1916’da Einstein’e maledilen Rölativite Teorisi’ni Einstein’den 1000 yıl kadar önce ortaya koymuştur. Kindi’ye göre bütün varlık ve varlığın fiziği izafidir.Zaman,mekan,hareket birbirinden bağımsız değildir. Devinimsizlik (eylemsizlik) teorisi : 965-1030 yılları arasında yaşamış İbn-i Heysem eylemsizlik kanununun kaşifi olarak kabul edilen Newton’dan (1642-1727) asırlar önce eylemsizlik kanununu keşfetmştir. Optiğin keşfi: Optiğin kaşifi olaralak Roger Bacon’un (1220-1292) bilinmesine rağmen , optik ondan yaklaşık iki asır önce (965-1030) yılları arasında yaşamış İbn-i Heysem tarafından keşfedilmiştir. Tıp : İlk akıl hastanesi: İlk akıl hastanesi 765’te Bağdat’a açılmıştır. Aynı tarihte Avrupa’da akıl hastalarına cadı gözüyle bakılmaktaydı. Avrupa’da ilk akıl hastanesi 1410’da açılabilmiştir. Dereceli gözlük: 9.asırda yaşamış ve birçok alanda çalışmalar yapmış olan İbn-i Firnas, gözlüğün mucidi kabul edilen Bacon’dan (1220-1292) üçyüz yıl önce dereceli gözlüğü keşfetmiştir. Bel kemiğinin düzeltilmesi: İbn-i Sina’nın Venedik’te 1576’da basılan eserindeki resimlerden anlaşıdı ki,o,bel kemiğine ait düzgün olmayan halleri düzeltebiliyordu. Oysa bu yöntem 1986’da Colat de Beck tarafından uygulanabilmiştir. İlk çiçek aşısı: Çiçek aşısını ilk bulan kişinin Dr.Edward Jenner olduğu bilinmektedir (1976). Halbuki Osmanlı Devleti’nde çiçek aşısının Lale Devri’nde uygulandığını biliyoruz (1718-1730). Kimya : Atomun parçalanması : 820 yıllarında Harran’daki medresede müderrislik yapan Cabir bin Hayyan atomun parçalanabiceğini ve bu işlem sırasında büyük bir enerjinin açığa çıkacağını belirtmiştir. Petrolün keşfi: 9.asırda yaşamış Ebi Zekeriya Razi’ninSırrü’l Esrar isimli kitabında Petrol ve arıtılmış petrolün ısı ve ışık elde kullanıldığını yazmaktadır. Kantitatif (sayısal ) metod : 11. asırda yaşamış Ebu’l Kasım el-Kaşi bu metodu kimyevi bileşiklerin analizinde kullanan ilk kişidir. Halbuki bu metod 700 sene sonra Lavousier’e maledilmiştir.
Alçaklık-Yükseklik
Napolyon, kütüphanesindeki kitaba erişemeyince, uzun boylu mareşal Moncey: -Müsaade ederseniz kitabı ben alayım majeste,dedi. Ben, sizden daha yükseğim. -Kaşlarını çatan imparator: -Hayır, dedi.Siz benden yüksek değil yalnızca daha uzunsunuz.
Kolay mı?
Hayranlarından biri, Alexandre Dumas’a : -Üstad, dedi. Nasıl oldu da bu kadar güzel ihtiyarladınız? A.Dumas: -Eee, kolay değil...demiş. Bütün ömrümü onun için harcadım.
Kaç yaşında
Onu yakından tanımayan birisi bir gün Galile’ye kaç yaşında olduğunu sormuştu. Büyük bilgin sakalını sıvazlayarak: -Sekiz,on yaşında olmalıyım,dedi. Soruyu soran şaşırmıştı. Galile ekledi: -Sekiz-on yıl yaşayacağımı umduğum yıllardır.
Hatibin Cevabı Güzel konuşması ile ünlü Çiçero nutuk veriyordu. Çiçeroyu çekemeyen bir avukat kalabalık arasından fırlayarak bağırdı. -Hey, ne havlayıp duruyorsun orada? Çiçero’nun cevabı bir hatibe yakışır cinsten: -Ne yapayım, bir hırsız gördüm de...
Dalkavuk Filozof ile dalkavuk konuşuyormuş. Filozof ne derse , dalkavuk onu tasdik ediyormuş. Nihayet sabrı tükenen filozof haykırmış : -Hiç olmazsa bir defa olsun itiraz et de, iki kişi olduğumuzu anlayalım be birader!..
Kral Frederik kılık değiştirmiş olarak sokaklarda dolaşırken , küçük bir çocuğun, bir kapının ziline yetişmek için uğraştığını gördü. Çocuğa yaklaşan kral: -Dur yavrum, yardım edeyim diyerek uzanıp zili çaldı. Kralın koluna yapışan çocuk : -Hadi!.. dedi,çabuk kaçalım.
Mehmed Akif , I.Dünya Savaşı sırasında Berlin’e gitmiş. Dönüşünde sormuşlar: -Nasıl, savaşı kazanacak mıyız? Akif şu cevabı vermiş: -Hayır!Çünkü Berlin Büyükelçisi Kur’an-ı tefsir etmekle , Ayosofya Camii imamı da siyasetle meşgul. Böyle millet galip gelmez.
Halife Ömer bin Abdülaziz Hazretleri “Şehrimizi korumak için etrafını surla çevirmek istiyorum, gerekli parayı gönderiniz” diye müracaat eden valisine şu cevabı yazmıştı: “Şehrinizi surla değil, adaletle koruyunuz ve zulümden arındırınız.”
Eski Roma’da eyalet valilerinden biri, Kayser Tiberius’a vergilerin artırılmasını teklif edince ondan şu cevabı almış:”İyi çoban koyunlarının yününü kırpar ;ama derisini yüzmez.
Harun Reşit, kendisini sık sık ikaz eden Behlül Dana hazretlerine “Sen kendi işine bak, her koyun kendi bacağından asılır!” dermiş. Bir gün sarayı pis bir koku kaplamış. Sebebini araştırdıklarında üst kattaki bir odada bacağından asılı bir koyun bulmuşlar. Bu işi yapanı da keşfetmişler elbette: Behlül. Halife kendisini sıkıştırdığında cevap müthiş olmuş:”Gördüğünüz gibi her koyun kendi bacağından asılır ; ama kokusu herkesi rahatsız eder.”
Tarih biyografisi ve monografi sahalarında dünya çapında ünlü şahsiyet olan İbnülemin Mahmut Kemal İnal’a sormuşlar : “Sizdeki bilginin çok azına sahip olmalarına rağmen sizden çok daha fazla tanınanlar var. Bunun sebebi nedir?” İbnülemin şöyle cevap vermiş:”Ben bilmek için öğrendim, onlar ise bilinmek için.”
Büyük İskender M.Ö 323’te Babil’de öldü. Ölüm döşeğinde iken, etrafında bulunan generaller “Devletin idaresini kime bırakacağını” sorduklarında , İskender şöyle dedi: -En layık olana.
Anibal, M.Ö. 202 yılında ana vatan Kartaca’da Roma ordularına “Zama Meydan Savaşı”nda mağlup oldu. Roma sulh yapılabilmesi için Anibal’in teslimini şart koşunca Anibal memleketten ayrıldı. Uzun müddet Girit’te, Suriye’de gezdikten sonra, Anadolu’ya gelip Bitinya kralına sığındı. Ancak Roma burada da peşini bırakmadı. Artık kaçacak gücü de yoktu. Bu yüzdendir ki Anibal zehir şişesini ağzına boşaltırken: -“Romalıları korkularından kurtaralım”dedi. Öldüğünde 60 yaşında olan Anibal’ın mezarı Gebze’dedir.
Sezar M.Ö. 50 yılında Roma üzerine yürüyordu. Senatoda bir korku ve heyecan vardır. Senatör Çiçero yaptığı bir konuşmada : -“Sezar yaklaşmaktadır. Onu durduracak askerimiz varmıdır? Diye sorduğunda Pompe oturduğu yerden bir guru ve haşmetle : -“Endişe etmeyiniz , İtalya’nın neresinde olursam olayım, ayağımı yere vurduğum zaman oradan ordular fışkırtırım” dedi. Ancak ne var ki Sezar’ın ilerlemesine kimse mani olamıyordu. Fırsatı kaçırmayan Çiçero, Konsül Pompe’ye yaklaşıp şöyle dedi: -“Haydi bakalım, şimdi ayağını yere vur.”
M.Ö 49’da Sezar, Pompe’i takip ile Roma’ya geldi. Buradan Mısır’a geçen Sezar, Kleopatra ile tanıştıktan sonra tekrar Anadolu’ya dönüp, Partlar’la müthiş bir savaşa tutuştu. Uzun yıllar Doğu’da kalan Sezar, Roma’da dostlarından aldığı bir mektupta, kendisinin bu kadar zamandır neler yaptığı soruluyordu. Sezar, bu dostuna lakonik bir cevap verdi: -“Veni,vidi,vici ” (Geldim,gördüm,yendim ) Sende mi Brütüs
Sezar’a M.Ö. 44’te Senato içinde bir suikast hazırlanıp, 23 yerinden hançerlenerek ,feci bir şekilde öldürüldü. Bu sıralar 57 yaşında bulunan Sezar ilk hançer darbesinden sonra arkasına baktığında ,evlatlığı Brütüs’ün de hançerini kaldırıp saldırmakta olduğunu gördü. Sezar bunu beklemediğinden kendini tutamayıp: -“Sende mi oğlum Brütüs?” diyerek, kendini hançerlere teslim etti.
Biz de demire çelikle cevap veririz
Attila, Katalanum Savaşı’ndan evvel Bizans’a bir elçilik heyeti göndererek yıllık vergisini istedi. İmparator Marcianus Attila’ya şu cevabı verdi: -“Ben, altını dostlarıma veririm,başkalarına vereceğim sadece demirdir.” Buna kızan Attila bir yandan savaş hazırlığı yapıyor ve bir yandan da Marcianus’a şöyle cevap veriyordu: -“Biz de demire çelikle cevap veririz.”
Gerçek Ana Hangisi?
Hz. Süleyman’ın karşısına getirilen iki kadın, ortalarında bulunan çocuğun kendi çocukları olduğunu iddia ediyorlardı. Hz.Süleyman halkın ve devlet adamlarının önünde bu meseleyi şöyle halletti. Hz.Süleyman kadınlara: -“Bir çocuğun annesi bir tane olur, ama sizler iki kişisiniz. Gelin bu işi kardeşçe halledelim” dedikten sonra, yanı başında bulunan cellada şöyle dedi: -“Şu çocuğu al, tepesinden hayalarına kadar kesip ikiye ayır, bir parça bu kadına bir parçasını da öteki kadına ver.” -Cellad, çocuğu aldı kılıcı ile ikiye böleceği sırada kadınlardan biri acı bir çığlık atarak haykırdı: -“Allah adı için vurma.” Hz.Süleyman: -“Neden vurmasın?” dedi. Kadın ağlıyordu. Ötekisi gayet sakindi. Hz.Süleyman ağlamayan kadına dönüp: -“Sen verdiğim hükme razı mısın?” dediğinde kadın da “razıyım” diye cevap verdi. Bu sefer Hz.Süleyman: -“Gerçek ana, ağlayan ve çocuğun öldürülmesine razı olmayandır, çocuğu anasına veriniz. Diğeri de zindana atılsın.”
Vur; fakat dinle
M.Ö.480 yılında İran ve Yunan donanmaları Salamis limanında karşı karşıya gelmişlerdi. Savaştan evvel yapılan bir toplantıda Atinal’lı Temistokles, körfezin içinde savaş yapılmasını ileri sürdü. Amirale göre İran gemileri büyüktü,dar bir körfezde savaş yapamazlardı. Ancak Temistokles bu fikrini bağıra bağıra söyleyince, Baş Amiral Oribad buna kızmış ve bastonunu kaldırıp Temistokles’in üzerine yürümüştü. Temistokles başını eğmiş ve şçyle demişti: -“Vur; fakat dinle.”
Megabizos
Pers hükümdarı I.Dara (Darius) ,generallerinden Megabizos’u çok severdi. Bir gün Dar nar yerken kardeşi yanına gelip: -“Bu nar taneleri sayısınca bir ömre malik olmak ister misin?” dediğinde Dara şöyle cevap vermişti: -“Bu kadar Megabizos’a malik olmayı tercih ederim.”
Bir gün Hz.Muhammed’e sormuşlar: -“Ya peygamber, Hz.Ali’yi çok seversin bunun sebebi nedir?” -Öğrenmek istiyorsanız. Hz.Ali’yi çağırında gelsin, o gelince söylerim”. Hz. Ali huzuruna varıncaya kadar Hz.Muhammed yanındakilere: -“Siz birisine iyilik etseniz , o da tutsa kötülük etse ne yaparsınız? -“Yine iyilik ederiz.” -“Ya o yine fenalık ederse” -“Yine iyilik yapmaya bakarız.” -Ya yine fenalık yapmaya devam ederse.” Odada bulunanlar başlarını yere eğip bir şey söylemediler. O anda içeri Hz.Ali girdi. Hz. Muhammed etrafındakilere sorduğu soruyu bu sefer Hz.Ali’ye sordu ve tam yedi defa Hz.Ali her defasında da iyilik edeceğini tekrarladı. O zaman odada bulunanlar: -“Ey peygamberimiz,dediler, Hz.Ali’yi sevmekte haklıymışsın”
Bir Kese İnci
Basra mücevhercileri bir araya toplanmıştı. İçlerinden biri başından geçen bir olayı şöyle anlattı: “Bir zaman çölde yolumu kaybetmiştim. Yanımda yiyecek ve içecek hiçbir şey kalmamıştı. Tam hayattan ümidimi kestiğim sırada içi dolu bir kese buldum. Bunu kavrulmuş buğday sandığım andaki zevki ve sevinci , inci olduğunu öğrenince de duyduğum acıyı ve hüznü hiçbir zaman unutamam..” “Kuru çöllerde, kumların ortasında susuzun ağzında inci olmuş, sedef olmuş, ne çıkar? Azıksız adamda ha altın olmuş ha saksı kırığı!”
Hükümleri Kafamızla Veririz
III.Selim Devrinde doğruluğu ile tanınmış bir alimi kadı tayin etmek isterler. Kadının ayağındaki kunduralar eski ve yamalı olduğundan kendisini sevmeyenlerden biri: -Böyle ayağına giyecek bir ayakkabısı olmayan adam kadı yapılır mı?...diye laf edince, kadı ona şu cevabı göndermiş: -Kendisine söyleyin . Biz hükümlerimizi ayağımızla değil, kafamızla veririz.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında İstanbul’a gelen Avusturya elçisi Busbek, hatıratında Osmanlılarda memur tayininden şöyle bahseder: “-Hiç kimse , falanın neslinden gelmiş olmakla, diğerinden mümtaz bir mevkie çıkamaz. Sultan herkesin vazife ve mesuliyetini tevcih ederken ne servete önem verir, ne de boş ricalara kulak asar, yalnız ehliyete ve liyakata bakar. Türkler ehliyet ve liyakata son derece dikkat ediyorlar. Bir kimsede sağlam bir karakter ve seciye arıyorlar.”
Prusya Kralının Müneccimleri
Padişah III. Mustafa, Avrupa’daki ilerlemenin sebebini, kralların müneccimlere sahip olmasında arıyordu. Yedi sene harplerinde düşmanlarını yenen Prusya Kralı II.Frederik haklı bir şan ve şöhret kazanmıştı. Frederik’in bu başarılarını da mahir müneccimlere sahip olmasında arayan Sultan, Frederik’e elçi göndererek ondan müneccimler istedi. Kral elçi ile: “-Benim üç müneccimim vardır: 1-Hazinemi daima dolu bulundururum. 2-Yarın savaş edecekmiş gibi orduma daima talim ettiririm. 3-İbretle ecdadımın tarihini okurum.” diye haber gönderdi.
Keşke İçinde Adam Otursaydı
Aristo yolda giderken oldukça yakışıklı bir adama rast gelir. Bir de konuşup ta söylediği sözlerin, verdiği cevapların cahilene ve ahmakane olduğunu görünce der ki: -Güzel bir ev. Keşke içinde adam otursaydı!
Kötü Alışkanlıklar
Montaigne şöyle diyor: -Kötü alışkanlıklar, yavaş yavaş, sinsi sinsi içimize ilk adımını atar. Başlangıçta kuzu gibi sevimli , alçak gönüllüdür. Ama zamanla oraya yerleşip kökleşti mi öyle azılı,öyle amansız bir yüz takınır ki kendisine gözlerimizi bile kaldırmaya izin vermez.
Hapse Gideceğimi Nereden Bilirim Ezop bir gün yolda giderken o bölgenin hakimine rast gelir. Hakim “Nereye gidiyorsun” diye sorar. Ezop “Nereye gittiğimi bende bilmiyorum” karşılığını verir. Bu cevaptan canı sıkılan hakim etrafındakilere emir verir, Ezop’u yakalatıp hapse koydurur. Bunun üzerine Ezop hakime der ki: -Gördünüz mü, sözüm doğruymuş. Ben hapse gideceğimi nereden bilirdim?
İşte Hocanızın Tarif Ettiği İnsan Budur
Eflatun’un öğrencilerine “İnsan iki ayak üzerine yürüyen tüysüz bir hayvandır” dediğini duyan Diyojen, hemen bir horoz yakalar, tüylerini yolduktan sonra Eflatun’un dersanesinden içeri fırlatır. “İşte çocuklar!Hocanızın tarif ettiği insan budur” der.
İskender ile Diyojen
-Beni tanıdın mı? -Ben de Diyojen denilen adamım. -Sen benden korkmuyor musun? -Sen iyi adam mısın yoksa kötü bir adammısın? -İyi adamım. -Dünyada iyi adamdan kim korkar ki ben de senden korkayım?
Sen onu taşırsın.
Sasani hükümdarlarından Andşir Babegan, tabibine -Bir günde ne kadar yemek yemeli?diye sordu. Doktoru: -Üç yüz gram kadar yeter, diye cevap verdi. Babegan: -Bu kadarcık şey insana ne kadar kuvvet verir ki? Diyerek bunu az bulunca, tabip şu karşılığı verdi: -Bu kadarı seni taşır. Bundan fazla olursa sen onu taşırsın.
Su,hareket,perhiz Meşhur tıp üstadı Falcon, son demindeyken etrafında toplanan meslektaşlarına : -Ölümüme üzülmeyin, dedi arkamda üç tane büyük hekim bırakıyorum. Başucundaki doktorlar hemen ağzından çıkacak isimleri işitmek için heyecanla üzerine eğildiler. Falcon saydı: “Su,hareket,perhiz!”
Ben de yemin edeceğim.
Sadrazam Koca Ragıp Paşa bir gün huzuruna çağırdığı memurlara : -Rüşvet almadığınıza dair yemin edebilir misiniz? Diye sormuş. Hepsi de almadıklarına dair yemin etmiş. Fakat şair Haşmet suskun kalıyormuş. Paşa şaire şöyle demiş: -Haşmet! Yemine yanaşmıyorsun; rüşvet almışa benzersin. Haşmet şöyle demiş: -Paşa hazretleri, yalan yere yemin edenler çatlar derler. Bakıyorum, çatlamazlarsa, ben de yemin edeceğim.
Abdülhak Hamit’in evinde bir sohbet sırasında , konu gençlik ve ihtiyarlıktan açılmış. Yaşı geçmiş bir hanım Hamid’e dönerek : -Efendim, gönül kocamaz, der.Hamid cevap verir: -Kocamaz ama kocamış bir vücut içinde de oturmak de istemez...
Sokrat’a sormuşlar, uzun ve rahat bir yaşamın sırrı nedir diye, “Masrafını kısmak yoluyla kendinden borç al. Rahatlığın sırrı budur”
Uzun bir yolculuktan dönen arkadaşlarından bahsetmişler Socrat’a. “Yolculuk onu hiç değiştirmemiş “ demişler. Sokrat; “Doğaldır çünkü gittiği yere kendisini de götürmüştür” demiş.
Sulatan Alparslan’ın Merv şehrindeki türbe kitabesi şu şekildedir. “Ey Alparslan’ın göklere yükselmiş şan ve şöhretini görenler, gelin de onun nasıl toz toprak olduğunu görün.”
Kanaat
Filozof Diyojen çeşme başına oturmuş, çorba yapmak üzere mercimek ayıklıyordu. O esnada imparato yakınlığıyla tanınan Aristippus adlı başka bir filozof kendisini farkedip yanına yaklaştı. Aristippus da filozoftu, ama bilgisini etrafındakileri aydınlatmaktan çok , imparatora dalkavukluk etmek için kullanırdı. Bu şekilde keyif için kolay ve rahat bir hayat sürmenin yolunu bılmuştu. Alaycı sesle Diyojen’e “Sen de imparatora yakın olmayı becerebilseydin, böyle çeşma başlarında mercimek ayıklamaya mecbur kalmazdın” dedi. Diyojen şu cevabı verdi. “Sen de böyle mercimek çorbasına kanaat etmeyi becerebilseydin, imparatora dalkavukluk etmek zorunda kalmazdın.”
Son Roman
Kötü bir romancı Copus’e yeni eserini göstererek “Son romanım üstad” der. Copus “Son mu?” diye sorar. “Gerçekten son mu, ne saadet!”
NEFSE İTİMAD EDİLMEZ
İSABETLİ HATA
Güzel konuşması ile ünlü Çiçero nutuk veriyordu. Çiçeroyu çekemeyen bir avukat kalabalık arasından fırlayarak bağırdı. -Hey, ne havlayıp duruyorsun orada? Çiçero’nun cevabı bir hatibe yakışır cinsten: -Ne yapayım, bir hırsız gördüm de...
Dalkavuk Filozof ile dalkavuk konuşuyormuş. Filozof ne derse , dalkavuk onu tasdik ediyormuş. Nihayet sabrı tükenen filozof haykırmış : -Hiç olmazsa bir defa olsun itiraz et de, iki kişi olduğumuzu anlayalım be birader!..
Ama derisini yüzmez.
Eski Roma’da eyalet valilerinden biri, Kayser Tiberius’a vergilerin artırılmasını teklif edince ondan şu cevabı almış:”İyi çoban koyunlarının yününü kırpar ;ama derisini yüzmez.
Veni,vidi,vici
M.Ö 49’da Sezar, Pompe’i takip ile Roma’ya geldi. Buradan Mısır’a geçen Sezar, Kleopatra ile tanıştıktan sonra tekrar Anadolu’ya dönüp, Partlar’la müthiş bir savaşa tutuştu. Uzun yıllar Doğu’da kalan Sezar, Roma’da dostlarından aldığı bir mektupta, kendisinin bu kadar zamandır neler yaptığı soruluyordu. Sezar, bu dostuna lakonik bir cevap verdi: -“Veni,vidi,vici ” (Geldim,gördüm,yendim )
Sende mi Brütüs
Sezar’a M.Ö. 44’te Senato içinde bir suikast hazırlanıp, 23 yerinden hançerlenerek ,feci bir şekilde öldürüldü. Bu sıralar 57 yaşında bulunan Sezar ilk hançer darbesinden sonra arkasına baktığında ,evlatlığı Brütüs’ün de hançerini kaldırıp saldırmakta olduğunu gördü. Sezar bunu beklemediğinden kendini tutamayıp: -“Sende mi oğlum Brütüs?” diyerek, kendini hançerlere teslim etti.
Keşke İçinde Adam Otursaydı
Aristo yolda giderken oldukça yakışıklı bir adama rast gelir. Bir de konuşup ta söylediği sözlerin, verdiği cevapların cahilene ve ahmakane olduğunu görünce der ki: -Güzel bir ev. Keşke içinde adam otursaydı!
NE HALT EDECEKSİN Çelebi Sultan Mehmet.kardeşi Musa Çelebi'yi takip etmek için Edirne'ye gider.Bunu fırsat bile Karamanoğlu gelip Bursa'yı kuşatır.Bu sırada Musa Çelebi ölür.Cenazesi Edirne'den Bursa'ya getirilir.Karamanoğlu durumu ö|renir,bunun bir tuzak olduğunu sanarak hemen askerim çekip kaçmaya başlar. Karamanoğlu'nun "Harman tanesi" denilen iri,şişman bir nedimi vardır. Zavallı adamın koşmaya değil,yürümeye bile hali yoktur.Beş on adım gittikten sonra ayaklarının bağı çözülür ve efendisine der ki: -Behey evi yıkılası ca! Osmanoğlu'nun ölüsünden böyle kaçıyorsun. Ya dirisini görsen ne halt edeceksin? ŞEYH EDEBALİ'NİN OSMAN GAZİ'YA NASİHATİ Ey oğul. artık Bey'sin! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Güceniklik bize gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana Acizlik bize hoş görmek sana, anlaşmazlıklar bize, adalet sana, haksızlık bize, bağışlamak sana. Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma ve insanı yaşat ki devlet yaşasın. Ey oğul, işin ağır, işin çetin, gücün kula bağlı. Allah yardımcın olsun. OSMAN GAZİ OĞLU ORHAN GAZİYE VASİYETİ Ey oğul! Her işten önce din işlerine dikkat et. Zira farizaya (farzlara) dikkat, din ve devletin güçlenmesine sebeptir. Din işlerini; dikkatli olmayan, itikadı bozuk ve doğru yoldan ayrılmaya yönelen, büyük günahlardan kaçınmayan, helalı harama dikkat etmeyen sefihlere ve ayrıca tecrübesiz kişilere bırakma, devlet idaresinde bu gibi kişilere iş verme'.. Zira yaratandan korkmayan, yaratılandan hiç korkmaz. Büyük günah işleyen ve bunu devam ettiren kimsede sadakat olmaz. Böyle kişilerin sadakati olsa ümmeti olduğu Peygaraber-i Zişan'ın sadık tebligatı üzere hareket eder de şer'i şerifin dışına çıkmazdı. Zulümden, bidatten sakın. Zulme ve bid'ate teşvik edenleri devletinden uzaklaştır. Çünkü böyleleri seni zevale uğratmış olurlar Daima cihad ile devletini genişletmeye çalış. Çünkü uzun zaman sefer olunmazsa askerin şecaatine; reislerin ve kumandanların bilgi, tedbir ve malumatına ağırlık ve noksanlık gelir. Böyle sefer işlerini bilenler ölür gider de yerine tecrübesiz kimseler gelir, bu yüzden de bir çok hatalar meydana gelir ki, bundan da devlet büyük zararlar görür. Beytü'1-mali koru! Devletin servetini çoğaltmaya çalış!., Şer'i şerifin ölçüsüne göre sana ait olana kanaatle, ihtiyaçlarından ve gerekli olanlardan başka lüzumsuz yere telef etme, israftan kaçın. Askerinle, malınla gururlanma. Zira onlar Allah yolunda cihad için milletin işlerinin yerli yerinde görülmesi ve cihana adalet ve fazileti yayman için vasıtadırlar. Sadakatle Allah rızası için çalışan devlet erkanım koru!.. Vefatlarından sonra böyle kimselerin çoluk-çocuğuna bak, ihtiyaçlarım karşıla.!. .Halkından hiç kimsenin malına tecavüz etme!.. Hak edenlere yardım ile iltifat elini uzat, böylelerinin yakınlarına sıkıntıdan kurtar. Askeri erkanı iyi koru!.. Alimler, fazıllar, sanatkarlar, edipler; devletin bedeninin gücüdür. Bunlara iltifat ve ikramda bulun. Bir kemal sahibi işitince onunla yakınlık kur, dirlikler ver ve ihsan eyle!.. Hükümetinde ulema, fazıl kimseler, erbab-ı maarif çoğalsın, siyaset ve din işleri nizam bulsun!.. Benden ibret al ki, bu diyarlara zayıf bir bey olarak gelip hak etmediğin halde bunca inayet-i celile-i Rabbaniye'ye mazhar oldum. Sen de benim yolumdan git ve bu Din-i Muhammedi'yi ve ashabını, başka sana tabi olanları koru. Allah'ın (c.c) hakkını ve kulların hukukunu gözet!.. Ve senden sonrakilere böyle nasihat etmekten geri durma. Ve adalet ve insafa riayet ile zulmü kaldırmaya devam ile her bir işe teşebbüs de Allah'ın yardımına güven. Halkı düşman istilasından ve zulme uğratılmaktan koru!.. Haksız, yere hiç bir ferde layık olmayan muamelede bulunma!,. Halkı taltif et, hepsinin rızasını kazan".
HAYDİ SİZ GİDİNİZ BİZ GELİRİZ Trabzon Rum İmparatoru David Komnen,akrabası Uzun Hasan'a güvenerek Türklere verdiği vergiyi kestiği gibi,daha evvelce verdiklerini de geri istemeye başladı,Fatih, David' in elçilerine şöyle dedi: -"Haydi siz şimdi gidiniz, ben kendim gelir borcumu öderim." BENİ BİR GÜN EVVEL ÖLDÜRT Yavuz Sultan Selim şedid bir padişahtı. Bu yüzdendir ki,'Dilerim Allah'tan Yavuz'a vezir olasın" sözü bu asırda bir beddua idi.Yavuz iş-bilir kimseleri sevmezse bile takdir ederdi.Sadrazam Piri Paşa Yavuz'un hoşlanmadığı kişiler arasında idi.Ancak Pırı paşa bilir bir kimse olduğu ,için Yavuz Onu makamında tutuyordu. Ancak Piri Paşa günün birinde padişahın bir bahane bulup kendisini öldürteceğini bildiği için,devamlı huzursuzluk içinde bulunuyordu.Bir gün her şeyi göze alıp Yavuz'un huzuruna çıkarak: -"Padişahım,dedi,bu sadık kulunuzu günün birinde öldürteceğinizi biliyorum.Bu işi bir gün evvel yapın da bende kurtulayım ,sizde kurtulun". Padişah bu sözlere çok gülmüş ve Şöyle demişti: -"Doğru söylersin, seni öldürtmek i sterim, Ancak, senin gibi becerikli birini bulmak çok zordur. Yoksa seni muradına eriştirmek çok kolaydır." KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN'IN MORA VALİSİ BALİ BEY'E FERMANI "Her iyiliğin kaynağı adalettir.Adil olmayan kişinin elinden çıkan iş,kötü iştir. Peygamberiınizs "Bir günün adaleti yetmiş yıllık ibadetten üstündür" buyurmuştur.Öyle insanlar var kimilerinde fırsat yok iken salih, abid ve zahit görünürler,ellerine fırsat geçince nemrut kesilirler, ..Hizmetinde kullandığın adamların dış hallerine aldanma!Mala muhabbet göstereni devlet hizmetinde kullanma! Zira o adamlar ki,Allah'ın bana emanet ettiği halkı ezerler,Kıyamet günü sorumlu benim!... Ey Gazi Bali Bey ; mansıbımın geliri masrafıma yetmez diye gam çekme.Ne dileğin varsa benden iste.Sana emanet ettiğim askerlerimin ve tebamın gençlerini evlat,ihtiyarlarını baba,yaşlılarım da kardeş bil...Bilhassa fukaraya şefkat ve muhabbetle ihsan kapılarım aç..."
ŞEMSÎ PAŞA'NIN HAZIR CEVABI İran Şahı Sarı Selim'in padişahlığını tebrik etmek İçin Edirne'ye Şah Kulu adında bir elçi göndermişti. Şah Kulu büyük bir hediye kervanı ile Edirne'ye yaklaşırken, Padişahın emri ile Şemsi Paşa da, tertipli ve güzel giyinmiş küçük bir ordu ile onu uzak bir mesafeden karşılamaya çıkmıştı. Şah Kulu Osmanlı askerinin ihtişamını çekememiş ve Şemsi Paşa'ya : -"Uzaktan askerinizi gelin alayına benzettim" deyince Şemsi Paşa da ; -"Evet,haklısınız. Çaldıran'da da gelin almaya gelen bu askerdi" diye cevap vermişti. DÜNYADA SÖZÜ DOĞRU HAK TANIR BİR ADAM BULAMADIM Sultan III.Mehmet bir gün yanında bulunan devlet büyüklerine: -"Bu dünyada sözü doğru hak tanır bir adam bulamadım" deyince, etrafındakilerde sebebini sordular.Bunun üzerine III.Mehmet şöyle dedi: -"Şeyhülislam Bostanzade Efendiye iltifat ettim, derhal cahil bîr kardeşini Rumeli kazaskeri yaptı.Gene cahil bir gence rica ile Selanik kadılığını verdirdi. Bundan sonra babamın hocası Saadettin’e iltifat ettim,doğru ve hak bilir dedim, o da oğlunu Anadolu kazaskerliğine ve bir diğer oğlunu da Edime kadılığına tayin ettirdi işte görüyorsunuz,ben artık kime güveneyim?" HAYDİ ÇIK ORADAN Sultan Murat devrinde ayyaş Bekri Mustafa, meyhaneden zilzurna sarhoş çıkmıştı. Devriyeler peşine takılıp kendisini kovalamaya başladılar. Kurtulamayacağını anlayan ayyaş Bekri Mustafa, kendini kaldırıp havuza attı. Devriyeler havuzun kenarına gelip: -"Haydi çık oradan" dediklerinde Bekri Mustafa: -"Ben karada değil, deryadayım. Bana Kaptan Paşa karışır" diye cevap verdi. Delinin Biriyim Zalim Haccac, Abdullah bin Zübeyr'i şehit ettikten sonra Medine'ye gelir.Bu olay üzerine gelişmeleri İzlemek için Haccac tebdili kıyafet eder,yaşlı bir bedevinin şehirden içeri girdiğini görür. Kendisine der ki: -Ya Şeyh! Medine'de ne var yok? -Ah sorma, halleri pek yaman! -Ne oldu? -Ne olacak Abdullah bin Zübeyr gibi bir zatı şehit ettiler. -Kim etti? -Haccac denilen o Allahın belası,o zalim herif! -Ya Şeyh sen Haccac'ı görsen tanır mısın? -Hayır. -(Yüzünü açıp) İşte Haccac benim. -Ey kardeş sen de beni tanıyor musun? -Hayır. -Beni Amir kabilesinden delinin biriyim. Ne söylediğimize yaptığımı bilmem. Haccac İhtiyarın tedbirinden hoşlanır ve kendisini affeder. İşte Bende öyle Yaptım Bilginlerden birine edepsiz adamın biri saldırır ve tekme atar. Bilgin karşılık vermez. Görenler "Niçin mukabele etmedin" diye sorarlar.Bilgin şu cevabı verir: -Sizi bir hayvan tekmelese ne yapar sınız ? Hiç değil mi? İşte bende öyle yaptım. Ne İnekler Feda Ettim Oğlunun okuması için hayli masraf ettiği halde çocuğun hiçbir şey öğrenemediğini gören köylü,büyük Bir ümitsizlik içinde "Ah,şu bir tanecik öküz için ne inekler feda ettim " der. HAYATI GÜZELLEŞTİRME KURALLARI -İnsanlara beklediklerinden fazlasını verin ve bunu gönülden yapın -Seni seviyorum dediğinizde, yüreğinizden gelsin. -'Özür dilerim' dediğinizde karşınızdakinin gözünün içine bakın. -Kimsenin hayallerine gülmeyin. -Tartışma her zaman olur, yeter ki işi küfürlü kavgaya çevirmeyin. -Hızlı düşünüp yavaş konuşun. -İnsanlar cevabım vermek istemediğiniz bir soru sorduklarında gülümseyin ve "Neden bilmek istiyorsun?" diye siz sorun. -Annenizi ihmal etmeyin. -Kayıpları kazanılmış derslere dönüştürün. -Küçük kırgınlıkların büyük dostlukları bitirmesine izin vermeyin. -Hatayı hissettiğiniz anda durmasını bilin ve hemen düzeltmek için çaba gösterin. -Telefona cevap verirken gülümseyin, karşı taraf sesinizde mutluluğu duyacaktır. -Ara sıra yalnız kalın ve kendinize vakit ayırın -Değişime hep açık olun ancak değerlerinizi yitirmeyin. -Bazen en iyi cevap, cevap vermemektir unutmayın. -Daha çık kitap okuyup daha az televizyon seyredin. -İyi ve dürüst bir hayat yaşayın. Yaşlanıp geriye baktığınızda keyfiniz kaçamasın. -Allah'ın ipine sanlın ama arabayı da kilitlemeden bırakmayın. -Satır arası mesajları algılamayı öğrenin, -Dua edin muhteşem bir güç olduğunu göreceksiniz. -Yılda en az bir defa daha önce gitmediğiniz bir yeri görün. -Çok paranız varsa yoksullara yardım edin, zenginliğin en güzel tarafı budur. -Bazen istediğinizin olmaması ihtimali vardır, unutmayın. -Başarınızı ona ulaşmak için neler kaybettiğinizle ölçün. ATLARIMIZIN DİZ KAPAKLARINA KADAR MÜSLÜMAN KANI İÇİNDE YÜRÜYORUZ, 1096 yılında I.Haçlılar Kudüs'e girerek,40 bin Müslümanı kılıçtan geçirdiler. Gödofroi dö Buyyon Papa II.Urban’a yazdığı bir mektupta şöyle diyordu. -"Kudüs'te bulunan bütün Müslümanları katlettik.Malumunuz olsun ki, Süleyman mabedinde atlarımızın diz kapaklarına kadar Müslüman kanına batmış olarak yürüyoruz". Rene G. Rousset adındaki tarihçi yukarıdaki fikri doğruladıktan başka,şunları da ilave ediyor. -Haçlılar Kudüs'te o kadar çok Müslüman kestiler ki, atların ayaklan kan deryasına battıkça insan etleri duvarlara sıçrıyordu". GERÇEK FAKİRLİK Günlerden bir gün zengin bir baba ailesi ve oğlunu köye götürdü.Bu yolculuğun tek bir amacı Vardı insanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek. Çok fakir bir ailenin çiftliğinde bir gece ve gün geçirdiler.Yolculuktan döndüklerinde oğluna Sordu: - İnsanların ne kadar fakir olabileceklerini gördün mü? - Evet! - Ne öğrendin peki? Şunu gördüm:Bizim evde bir köpeğimiz var,onlarınsa dört.Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var,onlarınsa sonu olmayan bir dereleri,Bizim bahçemizde ithal lambalar var,onlarınsa yıldızları. Bizim görüş alanımız ön avluya kadar ,onlarsa bütün bir ufku görüyorlar. Oğlu sözlerini bitirdiğinde,babası söyleyecek bir şey bulamadı.Oğlu ekledi: -Teşekkürler baba, ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için. HAYATA DAİR İmkanlannın altında yaşa Bol bol gülümse, hem maliyeti sıfırdır hem de bedeline paha biçilmez. İnsanların adlarını hatırla. Asla birilerinin umudunu kırma.Belki de sahip oldukları tek şey odur, Karının en iyi arkadaşı ol! İlk izlenimlerine güvenme. Arkadaşlarına borç verirken ihtiyatlı davran, ikisini de kaybedebilirsin. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış insanlardan uzak dur. Köprüleri atma. Aynı nehri kaç kez daha geçmek zorunda kalacağına şaşıracaksın, Büyük sözler vermekten korkmamama yerine de getir. Hüküm vermeden önce her iki tarafı da dinle, Zarif ol.Kimseyi bile bile kendinden soğutma. Birisine seni seviyorum deme fırsatım asla kaçırma. Kimse tek başına başaramaz;sana yardımcı olanlara minnet duy. Zamanı ve sözleri dikkatsizce kullanma. İkisi de geri alınamaz, İnsanlara değerlerini hissettirebileceğin fırsatları kolla. Güzel giyinmek için çok uğraştığını bildiğin birine "Harika görünüyorsun" de. Şükret. Başladığın her işi bitir. Hiç kimsenin sözünü kesme. Seni ziyarete gelenleri ayakta karşıla, Telefonu coşkulu ve dinamik bir sesle aç. Anne ve babanın kahkahalarını banda kaydet. Ölmeden önce kendine bir mezar yeri satın al ve süt sık oraya git. Keşke sözcüğü yerine bir daha ki sefere demeyi dene. Misafirlikte yemeği övmeyi unutma. Karnın açken asla yiyecek-içecek alışverişine çıkma. Gereğinden fazlasını alırsın. Unutma! Bir insanın en derin duygusal ihtiyacı, takdir edildiğini hissetmesidir. Yaşlan7ama paslanma. İyi bir avukat, muhasebeci ve tesisatçıya ahbab ol. DÜŞMAN SAVMAYA GELMEDİK Büyük Napolyon general rütbesi ve ordu komutanlığı ile İtalya'da bulunduğu sırada bir savaş meclisinde düşmanın sayısından, askerin çokluğundan söz edilir. Bunun üzerine Napolyon der ki: -Biz buraya düşman saymaya gelmedik.
BÖYLE BİR KÜSTAHLIKTA BULUNABİLİRDİM İsviçre'de askerlerden biri sigarayı yakmak için yüzbaşıya yaklaşır ve der ki: -Lütfen ateşinizi verir misiniz? Subay büyük bir hiddetle şöyle der: -Eğer Prusya'da bulunmuş olsaydık yüzbaşıdan böyle bir talepte bulunmaya cesaret edebilir miydin? Asker kayıtsız bir şekilde cevap verir: -Doğru.Fakat biz Prusya'da bulunsaydık ne siz yüzbaşı olurdunuz,, ne de ben böyle bir küstahlıkta bulunabilirdim. PARMAKLA ALMAK MÜMKÜN OLSAYDI ÖYLE YAPARDIM Hükümet adamlarından biri,Napolyon Bonapart'ı savaşta küçük düşürmeye çalışır.Haritanın üzerinde parmağım gezdirerek "Önce şuraları almalıydınız. Sonra şuradan geçerek buraları zabt etmeliydiniz" diye konuşur. Napolyon ise şu cevabı verir: -Evet,gösterdiğiniz yerleri parmakla almak mümkün olsaydı öyle yapardım. O AYAK BENİMDİR Fransa Harbiye Nazırı Fransa'ya nakledilen yaralı askerlerin bulunduğu hastaneyi ziyaret eder.Bu sırada yaralılara şöyle hitap eder:''Kahramanlarım!Gösterdiğiniz cansiperane hizmetleriniz hiçbir zaman unutulmayacaktır.Zira ancak sizin fedakarlığınız sayesinde bugün Fransa'nın bir ayağı Çin'de bulunmaktadır." Bu konuşmaları dinleyen ve bir ayağını gülleye kaptıran bir asker şöyle seslenir: -Aman nazır efendi! O ayak benimdir. ARKADAŞLARIM İLERİ GİDİYOR Bir subay talim sırasında bir askere dedi ki:"Niçin geri kalıp sırayı bozuyorsun?"Nefer şu cevabı verir: -Ben geri kalmıyorum, arkadaşlarım ileri gidiyor! ACABA ARANIZDAKİ FARK NELERDİR Bir gün Abdülaziz huzuruna giren Fuat Paşa'ya: -"Söyle bakalım,dedi,Ali Paşa ve Mütercim Rüştü Paşa ile aranızda ne gibi fark vardı?Bu soruya Fuat Paşa şöyle cevap verdi: -"Ben, Ali Paşa ve Mütercim Rüştü Paşa bir ırmak kenarına gelsek karşıya geçmek için bir köprü kurulduğunu görsek, üçümüzün yapacağı iş şudur. Ben hemen köprüye saldırırım, Ali Paşa köprüden sağlam olup olmadığım tetkike başlar ve bir geçit arar. Mütercim Rüştü Paşa ise bir alay asker köprüden geçmedikten sonra köprüye ayak basmaz." ŞEYHÜLİSLAMA SORUN II.Abdülhamit, 93 savaşının Kars cephesinde başarı gösterenlere madalyalar takmaya başlamıştı. Bir ara Şeyhülislam da bu madalyadan takmaya başlayınca, Fuat Paşa göğsündeki madalyayı derhal çıkardı.Bir gün padişah Fuat Paşa'nın göğsündeki madalyasını göremeyince: -"Fuat Paşa.siz Kars madalyasını niçin takmıyorsunuz?" diye sorunca Paşa da: -"Efendim ben Kars savaşlarına iştirak etmedim ki, madalyasını takayım" -"Bu nasıl olur paşam?" -"Bana inanmazsanız, Şeyhülislama sorunuz. Acaba beni savaş alanında gördü mü?" VAHDETTİN'İN FERYADI Son Osmanlı padişahı olan Vahdettin, bilindiği gibi bir İngiliz gemisine binerek İstanbul'dan ayrılmıştı. Söğütte yaprağı açılan Osmanlı tarihi, San Remo'da Vahdettin ile son bulacaktı. Ancak Vahdettin, ayrılırken bile devlete ait tek bir kuruşu beraberinde götürmemiştir.Nitekim bir hatıratında şöyle diyor: -"Bendenden evvelki padişahlar gibi kuş tüyü üzerinde padişah olmadım. Ateş yığını üzerinde padişah oldum. Benden daha iyi veliaht bulunsaydı, vallah billah tallah ben padişahlığı kabul etmezdim. Saltanat ile teneşir arasındaki mesafeyi bilirim" MEVLANA'DAN YEDİ ÖĞÜT -Cömertlikte,yardım etmede akar su gibi ol. -Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. -Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol, -Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. -Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol. -Hoşgörülükte deniz gibi ol. -Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol,
Svendai Rus knezi Vladimir ile Peçenek başbuğ Svendal 988 yılında Trubej nehri kıyılarında karşılaştılar. Nehri bir tarafın da Ruslar,öteki tarafında da Peçenek Türkleri bulunuyordu.İki tarafında savaşabilmesi için,iki taraftan birinin nehri geçmesi şarttı.Ancak iki tarafta nehri geçip savaşmaya cesaret edemiyorlardı.Uzun bir bekleyişten sonra Peçenek başbuğu Svendal5nehrin kıyısına gelip şöyle bağırdı: "Sen kendi adamlarından birini seç,bende seçeyim.Onlar huzurumuzda vuruşsunlar.Eğer senin adamın galip gelirse,üç sene savaşmayacağız.Eğer benim adamım galip gelirse,üç sene savaşacağız." Rus knezi teklifi kabul etti. Tarihi kaynaklara göre Rus pehlivanı,Peçenek pehlivanın pençeleri arasında can vermişti. Bari su içsinler Romalılar savaşa giderken kafes içinde kutsal saydıkları piliçleri de beraberinde götürürlerdi.Şayet piliçleri kafes içindeki yemleri yememiş iseler,bu hayra alamet sayılmazdı.Klodius zamanında Drepene savaşma giden Romalılar,piliçlerin yemlerini yemediklerini İmparatora bildirince,Klodius: -"Mademki yem yemiyorlar,bari su içsinler" diyerek hayvanları denize attı. En layık olana Büyük İskender M.Ö.323'te Babil'de öldü. Ölüm döşeğinde iken,etrafında bulunan generaller "Devletin idaresini kime bırakacağını" sorduklarında İskender şöyle dedi: -"En layık olana" Böyle durmazdın Aristo öğrencilerinden birine bir mesele tarif ettikten sonra der ki; -Anladın mı? -Evet. -Ama senin anladığına delalet eden bir işaret göremiyorum. -O işaret nedir? -Güleryüz. Anlamış olsaydın, sevinirdin. Böyle durmazdın.
Timur Han, ölüm döşeğinde şunları söyledi:
BİR ZAMANLAR
Timur ve Karınca
Osmanlı Korkusu
Arkadaş
Kanuni ve Ferdinand
Tarihi Bir Pazarlık
İstanbul'un geleceği
Ağaca Asılan Zekat Parası
Bal Şerbeti
Devasız Dert
Güzel Bir Mektup
Nedim'in En Çok Sevdiği Millet
Halkın Silahı
Valilik Sınavı
Devletlerin Can Çekişmesi
Merzifonlu Paşa'nın Tehdidi
III. Mustafa'nın Üzüntüsü
İnsanlığın En Muhteşem Harikası
İbretli Bir Not
Körfez Savaşı'ndan Bilgiler
Onu Allah sorar - Taşıma mı bakıyorsun? Kardeş payı Üçüncü kadeh Kuru havlu Tok açın halinden anlar mı? - Tavuğun, dedi, kursağında yem var mı, diye baktın. Bir de sahibinin kursağını yoklasan, a benim sultanım. Terlemek için ne yapmalı? - Şu ilacı veririm cevabını verdi. Hiddet ve şaka Sohbetin bitiminde Rus diplomatlarından biri kendisine: Gölge etme başka ihsan istemem Cehennemin dibi -Bizim köpek acaba nereye kaçmış olabilir? Dinlediğini anlamak Menfaat dünyası Nazif şu cevabı verdi: Cimriliğin sonu Eline veren kolunu kaptırıyor Yalan dünya
Ben de gelmedim Milletvekilleri suskunluğu “BİZ SENİ UYANIK BİLİRDİK…” İstanbul’da kenar semtlerden birinde oturan yaşlı bir kadın, padişahın huzuruna çıkmak istediğini saraydaki görevlilere bildirmiş. Bunun üzerine sultanın karşısına çıkarılmıştı. Yaşlı kadın: Mevlânâ Hazretleri, talebelerinden biriyle yürürken, yol kenarında birkaç köpeğin sarmaş dolaş uyuduklarını görürler. KALEMİN İŞİ ZOR DÜNYANIN YÜZÜ ATLIYA CEVAP SAĞLAM İŞ MUTLULUK İMTİHANSIZ GEÇMEK YOK A. Geylanî Hazretlerinin üzerine hiç sinek konmazdı. Onun bu haline vakıf olanlardan biri sordu. ALIŞVERİŞE GELDİK… İHLASLI OLMAK SİZ DE ORTAKSINIZ REHBER BÖCEK BİR ÖKÜZ UĞRUNA MALIN NEREDE? Behlül Dânâ’ya biri sorar: ÖLÜLER ÇİÇEK KOKLAMAZ HAYAT NE ZAMAN BAŞLAR? ÖLÜM NEDİR? HER KOYUN ORUÇ NASIL ŞİŞMANLATIR? RİYAKÂRA CEVAP Bir Rus generali, Şeyh Şâmil’in iştahını abartarak “Beni yemenizden korkuyorum” deyince, Şeyh Şâmil: TAKVA NE DEMEK? İNSANIN MAHARETİ GÖNDERİLEN, GÖNDERENDEN HABERCİDİR GÜNLÜK HAKLI TENKİT OLMADIĞI YERİ GÖSTERİN Hz. Lokman’a: EŞSİZ CÖMERTLİK KANAAT GÜZEL İNSANLAR BİLİNMEYEN LEVHALAR ÇOK YÜZLÜLER Hazret-i Şems’i, konuşup nasihat etmesi için bir meclise davet etmişler. Hazret, meclise girer girmez, kapı eşiğine oturmuş. Kendisini baş köşeye davet edenlere de şu cevabı vermiş: İÇİMİZDEKİ HOROZ YEMEĞE YENİLMEK Hz. Ali’ye: CİMRİ NE OLUYOR! NASIL GEÇİRİR? Kenân Rıfâi’ye sormuşlar: İFTİHAR İNSAN ve TANSİYON Tarih biyografisi ve monografi sahalarında erişilmesi çok güç bilgisiyle, dünya çapında bir şahsiyet olan İbnülemin Mahmud Kemâl (İnal)’a sormuşlar: HERKES YANINDAKİNİ VERİR! KAZA ETMEK RUHLAR NEREYE GİDER? Cüneyd-i Bağdâdî’ye: “Sabır nedir?” diye sorduklarında şu cevabı vermiş: YETMEZ Mİ? PEYGAMBER HÂNESİ DERDİN DEVASIZI…
SUSTURUCU TEDAVİ MÜJDE Zeynel Âbidin Hazretleri abdest alırken sapsarı kesilirdi. Sebebini sorduklarında şu cevabı verdi. KABRİSTAN ÇINAR AĞACI MAYDANOZUN NESİ OLUR? Kadıköy Camiinde vaaz vermekte olan Osman Demirci Hoca’ya: HAYATI SEYRETMEK SELÂMDAKİ İNCELİK ÖRTÜNMEK İÇİN GİYİNMEK!
Timurlenk’in Nasrettin Hoca ile ahbaplık ettiği devirlerde, Timurlenk’e bir ayna hediye etmiştir. Timurlenk aynayı alıp yüzüne bakmış ve ağlamaya başlamış. Hoca hayretle sormuş: Üçlü Filtre Testi Bir gün bir tandık büyük filozofa rastladı ve dedi ki, "Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun ?"
| |||||||||||||||||||||||
2557 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |