• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Görsel Destekli Tarih Videoları Sesli Tarih Menüsünde
    • Özgün Tarih Materyalleri
    • Tarihi Fıkralar
    • Tarih Yazılısından İnciler
    • Tübitak Tarih Proje Örnekleri
    • Sınavlar Bölümünde Bilgilerinizi Test Edebilirsiniz
    • Peygamberimizin Hayatı ve Örnek Ahlakı
    • KPSS Sunuları Yenileniyor
    • Bulmacalarla Tarih Öğreniyorum
    • Tarih Sunuları için tıklayınız.
    • En güncel tarih sunuları burada.
MALİYE TARİHİMİZDEN: 1293 (1876) VE 1325 (1908) BÜTÇELERİ

MALİYE TARİHİMİZDEN: 1293 (1876) VE 1325 (1908) BÜTÇELERİ

 

   Mebuslar Meclisi’mize gönderilen ilk bütçeler 1293 (1876) ve 1325 (1908) bütçeleridir. 1293-1876 bütçesi meclise gönderildiği sırada dev­letin mali durumuna bakalım.

   Geçen makalelerimizden birinde bildirildiği üzere Abdülaziz Han’ın padişahlığının sonlarında muntazam borçlar ve dalgalı borçların yıl­lık taksitleri genel gelirin dörtte üçüne yaklaşmış ve geri kalan dörtte bir beş milyon lira kadardı(l). Bununla âdi harcamaları karşılamak ve her sene gittikçe kabarmakta olan açığı kapatmaya imkân bulmak ka­bil değildi. Devlet adamları alinin külahını veliye velinin külahını aliye geçirmekle vakit geçirirken Esat Paşa’nın ikinci sadrazamlığında Her­sek ihtilâli patladı. Bu ihtilâlin altında saklı olan belalar ve felaketler ileri görüşlü devlet adamlarınca belli idi. Birinci sadrazamlığında yap­tığı fenalıklara rağmen padişahın gözünden düşmeyen ve bir iki vila­yet dolaştıktan sonra yine İstanbul’a gelen Mahmut Nedim Paşa el altından Valide Sultan’a (2) başvurarak Hersek meselesini asker gönder­meye ihtiyaç olmadan politik yollarla çözeceğini ve gidereceğini kuv­vetle vadederek, bu suretle padişahın barışçı emellerini okşayarak Esat Paşa üzerine ikinci defa sadrazamlık mührünü ele geçirdi. Ama ateş ve düşmanlığın yayılması yalan dolanla söndürülür şey olmadığından çaresiz asker göndermeye devama mecbur kaldı. Mali sıkıntılar kor­kulu rüya gibi hükümetin başına çökmüştü. Uğursuz sadrazam bilinen 5 Ramazan 1292-1875 kararnamesiyle (3) borç taksitlerini yarıya indi­rerek sıkıntıyı gideririm sandı ve Rus politikasına âlet olarak halkın di­line düştü. Çünkü Hersek ihtilâli Panislavizm propagandasının ilk kı­vılcımı olduğundan ihtilâlin daha geniş alana yayılacağı anlaşıldı; Os­manlı Hükümeti tarafından alınan önleyici tedbirleri, Rus büyükelçisi Genaral İgnatiyef, kendisine tutkun olan sadrazama etki yaparak geri bıraktırmakta olduğundan halkoyunda meydana gelen heyecan kendi­sinin yerinden atılmasıyla kalmayarak padişah değişikliğine sebep oldu.

     Ne Ramazan kararnamesi ve ne de padişah değişmesi mali ve idari bunalımın önünü alamadı. Karadağ ve Sırbistan isyanları ve Bulgaris­tan ihtilâlleri çorap söküğü gibi birbirini izlediğinden onları yatıştırmakla uğraştığımız sırada korkunç Rus Savaşı karşısında kaldık. Bu savaş­malar tabii devlet için bir hayli olağanüstü masrafları gerektirdiğinden devlet hâzinesi tamtakır ve dışarıdan borç para bulma kapılan da ka­panmış olduğundan II. Abdülhamid’in padişah olmasından sonra çare­siz yine kâğıt para çıkarılması zorunluğu doğdu. Birinci tertip olarak üç milyon ve ikinci tertip olarak yedi milyon ki toplam on milyon lira­lık kâğıt para basıldı. Bu kâğıt paralar gümrüklerden başka bütün mal sandıklarınca kabul edilmek ve her kâğıt paranın üzerine Osmanlı Ban­kası tarafından sıra numarası konarak miktarını sözde kontrol altında bulundurmak ve bütçeden beş yüz bin lira ayrılarak her sene yavaş ya­vaş piyasadan çekilmesi alınan kararlar arasında idi.

     Piyasaya çıkarıldığı zaman kâğıt para ile altın paranın farkı % 15 civarında iken dışarıdan satın alınma mecburiyeti olan cephane ve di­ğer lüzumlu savaş gereçleri karşılığının altın para olarak ödenmesi, or­duların yiyecek ve lüzumlu eşya bedellerinin müteahhitlere altın para olarak ödenmek mecburiyeti, dolayısıyla, devlet hâzinesi altın ve gü­müş paraya muhtaç iken, kâğıt paranın kullanılmasını sağlamak düşün­cesiyle vergilerin kâğıt para olarak toplanmasından dolayı altın ve gümüş para sağlanamadığından piyasadan kâğıt para ile altın satın al­ma zorunluğu doğmuş bunun da ardı arası kesilmediğinden altının kıy­meti durmadan yükselmeye başlamıştı.

     Askeri dairelerin bitip tükenmeyen isteklerine altın yetiştirmek için devlet mâliyesi dilenci gibi Galata sarraflarını dolaştığı ve bu gi­dişle elindeki kâğıt para da suyunu çekmeye başlandığı bir sırada 1293-1877 bütçesi, henüz toplanmış olan mebuslar meclisine verildi. Mali sıkıntı tasavvurun üstünde idi.

     Evvelce Mithat Paşa, 5 Ramazan kararnamesini hükümsüz say­mış ve ileride yeni bir çözüm şekline bağlayarak borç ödemeyi ileriye bırakmış ise de bunun geliri çoğaltmada bir yararı yoktu. Bütçeye ko­nan dört milyon keseye yakın genel gelir doğru bir hesaba dayanma­dıktan başka büyük çoğunluğu kâğıt paraya dönüştüğü ve Rumeli vilayetleri savaş bölgesinde kaldığından oralardan para toplanması şöyle dursun İstanbul’dan yardıma muhtaç bulunduğu, muntazam olmayan borçların (otuz üç milyon lira) ödenmesi hususunda çoğunluğu yabancı olan alacaklılar ve Galata sarrafları hâzinenin iki ayağını bir pabuca koy­duğundan mebuslar meclisinde inceden inceye devam etmekte olan gö­rüşmeler sonucunda bir iç borçlanma yapılmasına ve gümrük gelirle­riyle Mısır vergisinin bazı borçlara karşılık gösterilen kısmından arta kalanı karşılık gösterilerek tez elden Avrupa’dan para tedarikine ka­rar verdirildi ve Maliye Müsteşarı Zühtü Efendi apar topar Avrupa’ya gönderildi.

      Mecburi borçlanma ve yardımlarla memleket içinden toplanacak kâğıt para derde deva olamayacağından umutlar Zühtü Efendi’nin ba­şarı göstermesine bağlanmıştı. Adı geçen efendi Londra ve Paris’te ka­pılan çalarak bürüt tutan beş milyon ve net tutan üç milyon İngiliz li­rası (4) değerinde ağır şartlarla borçlanmaya, bunun bir milyon lirasını peşin almayı başarmış ise de savaş durumu Osmanlı Devleti için uy­gun gitmediğinden borçlanma tahvilleri satılarak bedelinin ele geçme­si mümkün olmadı. Peşin alınan bir milyon lirayı ise Avrupa’da satın alma işi ile görevli askeri kumandanlar kapış kapış ederek harcama lis­telerinden başka bir lokmasının İstanbul’a gelmesi nasip olmadı.

     Bu durumda iken Rus Savaşı sona erdi. Memleket gibi bütçe de darmadağın oldu. Kâğıt paranın değeri % 8’e düşmüştü. Maliyecileri­mizden Süleyman Sudi Efendi rahmetli tarafından bulunduğu ileri sü­rülen bir usul ile kâğıt paralar 1295-1878 bütçe yılı başlarında kullanıl­maktan büsbütün kaldırıldı. Ömrü bir buçuk seneden fazla devam et­miş, iyi kötü Rus Savaşını idare etmişti. En çok zararım çekenler ay­lıklı memurlar idi.

    Mali bunalım bir de para krizi doğurdu. Devletin birçok işlemleri eskiden beri metelik akça(5) ile yapılmakta iken Abdülmecit Han dev­rinden beri bakır paralar da ufaklık olarak kullanılmakta idi(*). Gerek metelikler ve gerek bakır paralar 1295-1878 senesinde metal değerle­rine indirildiler. Savaştan evvel bir altın, bakır para ile yüz kırk kuruşa geçer ve halk arasında alışveriş bu değerden yapılır (tam okka (6) ekmek yetmiş paraya alınırdı) iken bakır paraların okka ile satılır hale gelmesi ve metelik değerinin de devamlı olarak değişmesi hükümeti 1296-1879 bütçe yılı başında paraların birleştirilmesi kararnamesini yayınlamaya mecbur etti. Geçerliliği zamanımıza kadar (7) devam eden bu kararna­me ile bakır paralar kaldırıldı ve meteliklerin değeri yarıya indirildi ve altına oranla gümüş mecidiyelere 19 kuruş resmi değer konuldu.

  Ödenmesi ileriye bırakılan borçlara gelince, onlar için de bir çö­züm yolu bulunması gerekli idi. Rüsüm-ı sitte (8) karşılık gösterilerek evvela bir idare kurulmuş ve bunun adı sonradan Düyun-ı Umumiye (Genel borçlar) idaresine çevrilerek ödenen ve birleştirilen borç taksit­lerinin düzenlenmesi bu idareye bırakıldı. O vakit Düyun-ı Umumiye idaresinin kurulmasına karşı çıkanlar oldu. Lakin II. Abdülhamid dev­rinde mali zorluklar içte şiddetle hükmünü yürüttüğü halde Düyun-ı Umumiye’nin kurulması sayesinde dışta hiçbir sızıltıya yer verilmediği inkârı kabil olmayan gerçeklerdendir.

   İkinci Abdülhamid Han zamanında bütçe bozukluğu devam edip gitti. Memurlara senede altı aylık, o da bir zorlukla maaş verilebilir (*), gelişme kalkınmaya yarayacak önemli bayındırlık işleri yüzüstü bıra­kılırdı. Hattâ bütçeler ilan edilmeyerek eski fikirli bazı devlet adamları “maliye hesapları devlet sırlarıdır, onu gazetelerle yayınlayarak bak­kal çakkala bildirmek doğru değildir” düşüncesinde idiler. Amma doğ­rusunu da söylemeli, eski devirlerdeki gibi dış borçlanma eğilimi gös­terilmeyerek zar zor kendi yağımızla kavrulurduk.

   1324-1908 temmuzunda meşrutiyet geri getirildi. Ertesi sene için bir muntazam bütçe düzenlenerek mebuslar meclisine verilmek gerek­ti. Maliye Bakanı Ziya Paşa gece gündüz çalışmak suretiyle ilk meşru­tiyet bütçesini düzenleyerek bastırdı ve dağıttı. Bu bütçe bir tarihi eser­dir. Çok yorulmuş olan Ziya Paşa, Kâmil Paşa kabinesinin düşmesinde çekilerek yerini Rifat Bey’e bıraktı. O sırda mali Müşavir olarak Fran­sa Sayıştay Başkanı M. Loran, İstanbul’a getirilmişti. Bu bütçe bir ke­re de adı geçenin incelemesine bırakıldı. M. Loran, Fransa bütçesi se­nelerce elinden geçtiğinden bütçe ilminde usta idi. İstek üzerine bakanların her biriyle birer ikişer toplantı yaparak bakanlıklarına ait harca­maları birlikte görüştü. Maksadı, dairelerde yapılan düzenlemeden mey­dana gelen tasarruf ile işlerin yürütülmesi ve fazla masraf yapılmayarak ilk meşrutiyet bütçesinin az ve zorunlu bir açık ile sunulması, Osmanlı meşrutiyeti hakkında Avrupa genel oyunda görülen olumlu bakışların artırılması hususları idi.

   Ben o sırada Eğitim Bakanlığı’nda bulunuyordum. M. Loran ile iki defa görüşerek eğitim bütçesini gözden geçirdik. Bana hangi mes­lekten, yetiştiğimi sordu. Öğretmenlikten dedim. Öyle ise pek kolay an­laşabiliriz dedi. Bütçe tasarısında iliştiği maddelerin hepsi doğru idi. Pek kolay uzlaştık. “Ben size hizmet için geldim. Arkadaşlarınızdan ba­zılarını inandıramıyorum. 1325-1909 yılını hazırlıklarla geçirelim; pro­jeler yapalım, uygulamasını gelecek seneye bırakalım” diyordu.

   Mesela deniz kuvvetleri bütçesine dört yüz bin lira kadar kömür parası konmuştu. Otuz seneden beri çarkları dönmeyen savaş gemile­rimizin Akdeniz’de dolaşarak şanlı bayrağımızı dalgalandırması en bü­yük emelimizdi. Deniz Kuvvetleri Bakanı Topçu Rıza Paşa bu emelin ateşli taraftarı idi. M. Loran kendisine sordu: “Paşa, otuz senedir yü­rümeyen gemiler(9) şimdi kötürüm olmuştur. Acaba kımıldamaya güç­leri varmı dır? Bu eskimiş gemilerin artık hiçbir savaş gücü yoktur, yalnız erat ve subaylar eğitime muhtaç olduğundan Marmara bölgesinde ge­milerin dolaşması için kırk bir liralık kömür yetmez mi?” Rıza Paşa su­rat asmakla beraber insaf edip maliye müşavirinin teklifini kabul etti.

   Hüseyin Hilmi Paşa kabinesi M. Loran’ın incelemişinden geçen bu bütçeyi mebuslar meclisine sundu. Bundan sonraki olaylar bilinmek­tedir. M. Loran hâzineye yük olmaya başladığından izin verilip mem­leketine gitti ve 1325-1909 bütçesi mebuslar meclisinde birçok ilaveler görerek devlet hâzinesini yine dış borçlanmalara mecbur bıraktı.

 

*Genel maaş Ramazan, bayram ve Kurban Bayramı, padişahın doğum ve tahta çıkış yıldönümünde verilen beş aylık ile aralıkta verilen altıncı aylıktı. Buna me­murlar haç ulufesi derlerdi.

 *Bakır para çıktığı vakit aşağıdaki kıt’a söylenmişti:

Eşk-i hırmandır akan herkesin

Hayf kim oldu hazine tam takır

Geçmede zer yerine şimdi nuhas

Devletin altın işi oldu bakır

 

AÇIKLAMALAR

1— 1983 para değerine göre 125 milyar TL.

2— Valide sultan, padişah Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal valide idi. Pek çok. hayır işleri yapmış olan bu padişah anasının en önemli eserlerinden biri de İstanbul’da Aksaray’daki camiidir.

3— 5 Ramazan 1292-6 Ekim 1875 tarihli bu hükümet kararnamesi ile iç ve dış borç taksitlerinin beş sene müddetle yansı para olarak ve diğer yansı da % 5 faizli hazine bonolarıyla ödeneceği ilan edilmişti. Buna rağmen ilk taksi- din ödenmesi bile tamamen mümkün olamadığından alacaklılar büyük bir he­yecana kapılmışlardı.

4— Bugünkü para değeri ile bir milyar yüz on milyon lira.

5— Osmanlı İmparatorluğunda en küçük para birimi akçe idi. Gümüşten bası­lan akçenin 1828 yılından itibaren metelik denilen daha küçük değerleri de basılmıştır. Abdülmecit zamanında bakır para da kullanılmaya başlamıştır.

6—Bugün kullanılmakta olan ağırlık ölçülerinden evvel memleketimizde kilo ye­rine okka denilen ve dört yüz dirhemden oluşan ağırlık birimi kullanılırdı. Bir okka 1250 gram ağırlığında idi.

7— Kitabın yazıldığı 1918 senesine kadar.

8—Rüsum-ı sitte altı vergi demektir. İmparatorluğun, dış borçlarını ödemek için 1879yılında alacaklı devletlerin temsilcileriyle yaptığı toplantıda, temsilcile­rin memleketin altı çeşit gelirini (kıymetli kâğıtlar, alkolü içkiler, balık, ipek, tuz ve tütün vergileri) toplamasına müsaade edilmiştir ki sonradan bu “Düyun- ı Umumiye = Genel Borçlar” idaresi denilen ve dış borçların ödenmesi için kurulan dairenin esası olmuştur. Bu idare ancak cumhuriyet devrinde kaldı- nlabilmiştir.

9—Bilindiği gibi Sultan Aziz devrinde büyük bir gelişme gösteren Türk donan­ması II. Abdülhamid kendisini tahttan indirebilir korkusu ile bu güçlü filoyu Haliç’e hapsettirmiş ve 33 senelik saltanatı boyunca gemiler hareketsiz kal­mışlar, bu sürede onarım da görmediklerinden bütün savaş gücünü kaybet­mişlerdi.

Konunun pdfsi için tıklayınız.

 Kaynak: Abdurrahman Şeref Efendi, Tarih Musahabeleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1985, Ankara. S.173-178.

  
885 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi48
Bugün Toplam538
Toplam Ziyaret1118780
Saat